M. Turhan Tan

Akından Akına Bir Kazıklı Voyvoda -III. Vlad Tepeş Drakula- Romanı


Скачать книгу

beni seviyorsun ve bana yâr olacaksın.”

      Yaksiç’in gözlerinde gene hain bir pırıltı doğup söndü, fakat dudakları kapalı kaldı. Vlad, onun içinde kaynayan ve ışığı göz bebeklerine kadar yükselen sevinci sezmedi, sır dediği şeyi anlatmaya koyuldu:

      “Fatih Sultan Mehmet, gözdesi olan kardeşim Radol’ü benim yerime geçirmek istediğini bana sezdirmemek istiyor. Dolaşık yollardan yürüyor. O, birine atılmayı tasarlayınca ilkin ortaya bir sürü ağır dilekler atar. Bunlar yapılamayınca kızmış görünür ve savaşa çıkar. Benden de geçenlerde beş yüz seçme delikanlı ve hediye ödenmek üzere on bin altın da vergi istedi. Delikanlı istemesinin sebebi beni boyarların, Eflak halkının, Boğdanlıların, Macarların yanında küçültmektir. Onun sarayına böyle bir alay genci gönderirsem düpedüz muhabbet tellalı sayılacağım. Sonra bu delikanlıları halk arasından seçeceğim için üstüme bulaşacak kir katmerleşecek. Şu veya bu küçük hükûmetler Türk sarayına vergi veriyorlar. Benim de o çirkin yükü omzuma alışım pek ayıp sayılmaz amma beş yüz delikanlı göndermek meselesi kötü. Bunu yaparsam kendini güle güle bir erkeğe sunduktan sonra o erkeğe etek dolusu para da veren bir orospu durumuna düşeceğim.”6

      Biraz durdu, sonra gene söze başladı:

      “Ben bu ağır dilekler önünde çıldırasıya kızmakla beraber Fatih Sultan Mehmet’i oyalamak istedim. Gergin sinirlerimi şunu bunu kazıklayarak uyuşturmaya çalıştım, ona karşı ise uysal göründüm, kendini birkaç ay oyaladım.”

      Demitriyos, işin içyüzünü kavrayabilmek kaygısıyla dayanamadı, sordu:

      “Nasıl oyalayabildiniz asaletmeap?”

      “Düşüneyim, dedim. Para bulmaya savaşıyorum, dedim. Delikanlıları kendim seçmek istiyorum, dedim. Sözün kısası, her dereden su getirdim, birkaç ay işi savsakladım. Artık söylenecek yalan kalmadı, Fatih Sultan Mehmet de ekşi söz söylemeye başladı. Dün akşam gelen bir çavuş bu sözlerin en ağırını getirdi.”

      “Bizim haberimiz yok asaletmeap, bu çavuş ne vakit geldi?”

      “Dün akşam. Fakat ben kendisiyle baş başa kalıp görüştüm. Kâtiplerime bile neler konuştuğumu belli etmedim.”

      “Herif, demek ki, canınızı sıktı.”

      “Canımı sıktı da söz mü be çocuk. Yüreğimi ağzıma getirdi, sinirlerimi altüst etti. Bugün döktüğüm kanlar hep onun yüzündendir.”

      “Ne konuştuğunuzu sorarsam suç işlemiş olur muyum asaletmeap?”

      “Seni dost tuttuğum ve dost tanıdığım için sorabilirsin, ben de işte anlatıyordum: Çavuş, benimle Fatih Sultan Mehmet arasındaki durumun sağlamlaştırılmasının artık gerektiğini ve bu işe Vidin Valisi Çakırcı Hamza Paşa’nın memur edildiğini söyledi. Çakır’ın yanında hünkârın bir kâtibi de bulunacakmış.”

      “Bu kâtip kim ola asaletmeap?”

      “Yunus adlı bir Rum dönmesi. Öz adı Katabolinos’tur. Fatih’in gözdelerindendir. Çavuşun dediğine bakılırsa Çakırcı Hamza ile Yunus benimle görüşecekler, vergi ve beş yüz delikanlı işini sağlam bir kazığa bağlayacaklarmış. Çavuş bu tebliği yaptıktan sonra bir şey daha söyledi, gözlerimi fal taşı gibi açtırdı. Fatih, vergiyi ve delikanlıları gönderir göndermez benim de İstanbul’a gidip ayağını öpmekliğimi istiyormuş!.. Onun kurmak istediği tuzak pek belli. İlkin paramı alacak, sonunda da İstanbul’a götürüp asacak!..”

      “Siz ne cevap verdiniz asaletmeap!”

      “Vidin valisine bir elçi heyeti göndereceğimi, müzakereye girişeceğimi, sırası gelince de İstanbul’a gideceğimi söyledim, herifi de gece yarısı yola vurdum, Bükreş’ten uzaklaştırdım. Onu ve efendisini paramparça edememenin hıncını metresimden, senin yurttaşlarından, dilencilerden ve şundan bundan çıkardım.”

      Elini alnından geçirdi, gamlı gamlı sordu:

      “Şimdi bana bir yol göster. Kraliçe Beatris’e mektup yollamakla, Macar kralına kavuk sallamakla Fatih Sultan Mehmet’in sillesinden kendimi kurtarabilecek miyim?”

      “Yüzde yüz asaletmeap. Elverir ki biraz zaman kazanalım, Budapeşte sarayını harekete getirelim. Umduğum gibi Macarlar, Sırplıları da kendilerine uydurarak Türklerin üzerine saldırırlarsa siz, birkaç yıl geniş nefes alabilirsiniz. Bu yıllar içinde ise çok şeyleri düşünülür, çok şeyler başarılır.”

      Vlad, bıyıklarını yiye yiye gene dolaşmaya koyuldu ve birden Yaksiç’in ellerine yapıştı.

      “Kendimi…” dedi. “Sana veriyorum. Beni artık sen kullanacaksın. Fakat benim bu güvenime karşı senin de bana candan bağlı olmanı isterim.”

      “Candan da yürekten de size bağlıyım ve size bir köle gibi hizmet edeceğim.”

      “Buna inanabilmek için birbirimize daha yakın olmalıyız.”

      “Ne gibi asaletmeap?”

      “İstanbul sarayında kardeşim Radol’ün aldığı yeri sen de benim sarayımda ve yüreğimde almalısın!”

***

      Kazıklı Voyvoda’nın birinci gözdesi olarak ortaya çıkan Demitriyos Yaksiç, yorulmak bilmez bir çalışma içinde İstanbul ve Budin saraylarıyla mektuplaşmaya girişti, her iki tarafa yalanlar savurdu, dalkavukluklar yaptı, birkaç ay -her bakımdan- dostu olan Vlad’ı şen yaşattı, Eflak topraklarını barış tadına erdirdi.

      Matyas Korven -karısının zoruyla- birtakım teşebbüslere girişmişti. Türklere karşı siyasal ve süel7 bir çember kurmak kuruntusuna kapılmıştı. Midilli’yi almak, Venediklilere sert bir ders vermek isteyen İstanbul sarayı, bir müddet Bükreş’te dönen entrikalara göz yumar gibi göründü, lakin Macarların Eflak ve Boğdan işlerine önem verdiklerini, gizliden gizliye hazırlıklara başladıklarını anlayınca bu hoş görüşlüğü birden bıraktı, Kazıklı Vovyoda işini öbür meseleden önce sona erdirmeyi düşünür oldu.

      Fatih, kendi gözdesi Radol’ü Eflak voyvodası yapmak istiyordu. Lakin bu dilek, bu sütü bozuk delikanlıyı memnun etmek düşüncesinden ziyade bir imparatorluk şeklini almaya başlayan Osmanlı Devleti’nin şimal sınırlarını genişletmek, sağlamlaştırmak kaygısına dayanıyordu. Bununla beraber o, hesaplı davranıyordu, adımlarını tartarak atıyordu. Çünkü Eflak işiyle uğraşırken Macarların, Venediklilerin, Bosnalıların, Karamanlıların hücumuna uğramak ihtimali vardı.

      Fatih bütün bu ihtimalleri göz önünde tutarak Eflak üzerine yürümek için en uygun günü bekliyordu. Lakin Kazıklı Voyvoda’yı da boş bırakmıyordu. Vidin Valisi Çakırcı Hamza’yı araya koyarak onu, gün geçtikçe artan bir sertlikle sıkıştırıyordu. Bir aralık, ordular yürütmeden şu işi başarabilmeyi sınamak istedi. Çakırcı Hamza’ya gizli bir emir gönderdi, iyi bir düzenle Voyvoda Vlad’ı yakalarsa çok memnun kalacağını bildirdi.

      Çakırcı Hamza, Fatih’in bir kat daha gözüne girmek için yaman bir hırsa kapıldı, yanında bulundurulan Yunus Bey’le baş başa verip bir plan kurdu, ilkbahar günlerinden birinde bir gezinti yapmayı, Eflak’la Bulgaristan arasında bir yere çıkılarak voyvodanın av bahanesiyle oraya çağırılması kararlaştırıldı. Vlad bu çağırışa uyup da gelirse yakalanacak, bir semerli beygire atılıp İstanbul’a yollanacaktı.

      Planı tasarlayan Yunus Bey’di. O, Türklerin konuklarına ihanet etmeyeceklerine, evlerinde veya çadırlarında bulunan bir adamın -düşman da olsa- canına kıymayacaklarına bütün dünyanın inanmasını göz önünde tutarak