gücü, İrokuaların Algonkin komşularından ödünç almış gibi göründüğü kozmik hikâyenin daha ustaca özümsenmesi ve tasvirinde ortaya çıkıyor.
Algonkin mitindeki merkezi karakter, Yüce Tavşan Manabozho’dur (aynı zamanda Nanibozho, Manabush, Michabo, Messou, Glooscap gibi farklı isimlerle de bilinir). O, yaşam enerjisinin vücut bulmuş halidir: Yeryüzünün yaratıcısı ya da yenileyicisi, yaşamın yaratıcısı, hayvansal gıdayı bahşeden, kuşların ve hayvanların efendisidir. Brinton, şüpheli bir etimolojiyle, Manabozho’yu yaratıcı gün ışığıyla özdeşleştirerek, ismin asıl anlamını “Yüce Beyaz” olarak yorumlamıştır. Ancak Kızılderililerin aynı zamanda insanın ve tüm yaşamın Büyük Biraderi olan Tavşanların Atası ile yüce yaratıcı arasında yaptıkları özdeşliği sorgulamak artık makul değildir. Çünkü Algonkinler, kendi geleneklerine göre tavşanın başlıca hayvansal gıda ve bunların en bereketlisi olduğu soğuk kuzeyin çocuklarıdır. Ayrıca rızıkları güvencesiz olan insanların, yaşamın kaynağını başlıca besin kaynaklarıyla özdeşleştirmeye yönelik evrensel bir eğilimi vardır.
Manabozho ile büyükannesi Nokomis, dünya ve kendisi de hayvan biçiminde olan küçük kardeşi Chibiabos ile yakından ilişkilidir (örneğin, Mikmaklar, bu çifti Glooscap ve Sansar olarak bilir; Montagnais için bunlar Messou ve Vaşak; Menomineeler için Manabush ve Kurt’tur). Bu küçük erkek kardeş bazen ikiz olarak temsil edilir ve Nokomis, Manabozho ve Chibiabos’ta Huronların Ataentsic’i Iouskeha’sı ve Tawiscara’sının Algonkin örneklerini görmek zor değildir.
Büyük Tavşan’ın kökeni hakkında çeşitli hikâyeler anlatılır. Mikmaklar, Glooscap’ın doğmadan önce kavga eden ikizlerden biri olduğunu ve ikinci ikizin doğumunda anneyi öldürdüğünü (Glooscap intikam olarak onu öldürür) ileri sürerler. Menomineeler şöyle anlatırlar: “Nokomis’in kızı (Yeryüzü) aynı zamanda Ateş olan Manabush’un annesidir. Çakmaktaşı, Nokomis’ten meydana gelmiştir ve bir başınadır. Sonra Çakmaktaşı bir kâse yaparak onu toprağa batırır; bir kâse dolusu toprak yavaş yavaş kana dönüşerek şeklini değiştirmeye başlar. Böylece kan, Tavşan Wabus’a dönüşür. Tavşan insan biçimini alır, zamanla bir insana dönüşür ve böylece Manabush oluşur.” Başka bir yoruma göre Nokomis’in kızı ikiz doğurur, bunlardan biri tıpkı annesi gibi ölür. Nokomis, korunması için sağ kalan çocuğun üzerine tahta bir kâse (bunun göğün bir sembolü olduğunu unutmamalıyız) yerleştirir; kâseyi geri alırken kulakları titreyen beyaz bir tavşan görür: “Ey sevgili küçük Tavşan’ım,” diye bağırır, “Manabush’um!”
Diğer kabileler, Büyük Tavşan’ın dünyaya Büyük Ruh’tan bir hediye olarak nasıl geldiğini anlatır. Chippewalar her şeyden önce Büyük Ruh olan Kitshi Manito’yu, sonra da hizmetkârı Manabozho olan İyi Ruh Dzhe Manito’yu kabul ederler. Bunlar Yukarı Dünya’da yaşar. “Dzhe Manido’nun hizmetkârı Minabozho dünyaya baktığında Ojibwa’nın ataları olan insanları, yani Anishinabeg’i gördü. Onlar, dünyanın dört köşesine yerleşmişlerdi (kuzeydoğu, güneydoğu, güneybatı ve kuzeybatı). Ne kadar çaresiz olduklarını gördü ve onlara sürekli maruz kaldıkları hastalıklardan korunma yollarını bahşetmek ve onlara yiyecek olarak hizmet edecek hayvanlar ve bitkiler vermek isteyen Minabozho, düşünceli bir şekilde dünyanın merkezinin üzerinde uçmaya devam etti. Onlarla iletişim kurmanın birtakım yollarını bulmaya çalışıyordu.” Minabozho’nun altında bir su gölü vardı. Burada bir susamuru gördü, arka arkaya ana noktaların her birinde belirdi ve sonra merkeze yaklaştı. Burada Minabozho onunla tanışmak için (bir adaya) indi ve ona kutsal tıp topluluğu olan Midewiwin’in gizemleriyle bazı talimatlar verdi.
Potawatomilere göre Büyük Tavşan, kutsal bir gizemin kurucusu ve ilaç veren olarak da görünür. Hikâye, Peder De Smet tarafından kaydedilmiştir: “Yeryüzüne büyük bir manito geldi ve insanların çocukları arasından bir eş seçti. Dört oğlu oldu; ilk doğan, insan ırkının dostu, insan ile Büyük Ruh arasındaki arabulucu olanı Nanaboojoo olarak adlandırıldı. İkincisi, ruhlar ülkesine liderlik eden ölülerden sorumlu Chipiapoos’tu; üçüncüsü, yani Wabasso, ışığı görür görmez kuzeye doğru kaçtı ve orada beyaz bir tavşana dönüştü; bu isimle orada büyük bir manito olarak kabul edildi. Dördüncüsü, çakmaktaşından olan Chakekenapok’tu. Dünyaya gelirken annesinin ölümüne sebep oldu.” Hikâye, Nanaboojoo’nun yaptıklarını anlatmaya devam eder. (1) Nanaboojoo, annesinin intikamını almak için Chakekenapok’un peşine düşer ve onu öldürür: “Bu taş adamın vücudundan kopan tüm parçalar daha sonra büyük kayalara, bağırsakları ise her türden asmaya dönüştü ve tüm ormanlarda derin kök saldı; yeryüzüne dağılmış çakmaktaşları, farklı savaşların nerede gerçekleştiğini gösterir.” (2) Nanaboojoo’nun sevgili kardeşi Chipiapoos, bir gün buzun üzerine çıkmaya cesaret ederken kötü niyetli manitolar tarafından dibe sürüklendi. Bunun üzerine Nanaboojoo bu varlıkların çoğunu en derin uçuruma fırlattı. Altı yıl boyunca Chipiapoos’un yasını tuttu, ancak bu sürenin sonunda manitoların en yaşlı ve bilge olan dördü ilaçlarıyla onu iyileştirdi. “Manito, kayıp Chipiapoos’u geri getirdi, ama kulübeye girmesi yasaktı. Ona delikten yanan bir kömür verildi. Gidip ruhlar bölgesini yönetmesi ve orada amcalarının ve halalarının, yani orayı onarması gereken tüm erkek ve kadınların mutluluğu için bu kömürle asla söndürülmemesi gereken bir ateş yakması emredildi.” Nanaboojoo daha sonra tüm ailesini manitonun getirdiği tıbbın gizemleriyle tanıştırdı. (3) Daha sonra Nanaboojoo hayvanları yarattı; toprağı, kökleri ve bitkileri büyükannesinin sorumluluğuna verdi ve dört ana noktaya mevsimleri ve gökcisimlerini kontrol eden ruhları yerleştirdi, bulutlara ise aracıları olan Gökgürültüsü kuşlarını yerleştirdi.
III. Tufan
Potawatom efsanesinin bölümlerinden ikincisi, daha evrensel biçimiyle Cizvit Rahipleri tarafından İncil’de geçen tufanın bir kalıntısı olarak tanımlanan hikâyedir. 1633 Relations’ında Le Jeune, Montagnais yorumunu verir:
“Sular altında kaldığında dünyayı eski konumuna getiren Messou adında birinin olduğunu söylüyorlar… Köpekler yerine vaşaklarla avlanan bu Messou bulunduğu yere yakın bir gölün, vaşaklar (onları kardeşleri olarak görüyordu) için tehlikeli olacağı konusunda uyarıldı. Bir gün geyik avlarken vaşaklar geyiği göle kadar kovaladı ve gölün ortasına ulaştıklarında bir anda sular altında kaldılar. Oraya varıp kardeşlerini ararken bir kuş ona onları gölün dibinde gördüğünü ve bazı hayvanların veya canavarların onları orada tuttuğunu söyledi. Ama göl hemen taştı ve o kadar büyük bir hızla arttı ki, tüm dünyayı sular altında bıraktı. Çok şaşıran Messou, dünyayı yeniden yaratmak adına düşüncelere dalmak için vaşaklarıyla ilgili tüm düşüncelerinden vazgeçti. Başka bir dünya kurmak amacıyla, küçük bir toprak parçası bulması için bir kuzgun gönderdi. Kuzgun hiçbir şey bulamadı, her yer suyla kaplıydı. Bir susamuru suya daldı ama suyun derinliği onun dibe inmesini engelledi. Sonunda bir misk sıçanı suyun dibine indi ve biraz toprak getirdi. Bu toprak parçasıyla her şeyi eski durumuna getirdi. Ağaçların gövdelerini yeniden yaptı ve onlara ok fırlattı. Bu oklar dallara dönüştü. Her şeyi nasıl yeniden oluşturduğunu; avcılarını kaçıran canavarlardan nasıl intikam aldığını, onları atlatmak için kendini bir tür hayvana dönüştürdüğünü anlatmak uzun sürer. Kısacası, küçük bir misk sıçanıyla evlenen bu büyük onarıcı, çocuk sahibi oldu ve bu çocuklar dünyayı yeniden nüfuslandırdı.”
Menomineeler hikâyeyi bölerler. Manabush’un kardeşi Kurt Moqwaio’nun kötü niyetli Anamaqkiu tarafından buz kaplı bir göletin altına nasıl çekilip boğulduğunu anlatırlar. Manabush dört gün yas tutmuş ve beşinci gün kardeşinin gölgesine rastlamıştır.