Celil Oker

CELIL OKER-ÖZEL BASKI-KRAMPONLU CESET


Скачать книгу

nereye kadar güvenebilirsin? Yok doğru değilse durduk yerde morallerini bozmuş oluruz. Sırf namuslu olduğunu göstermek için oynamak, namuslu oynamaktan daha zordur. Olmadık yerde hata yaparlar heyecandan, yine yanarız.”

      “Peki ben ne yapabilirim sizin için?” dedim. Yeniden profesyonelleşmenin zamanı gelmişti.

      “Maç cumartesi günü saat üçte,” dedi İlhan Karasu. “O saate kadar işin doğrusunu bulmanı istiyorum. Aslı varsa takımdan keseceğiz, yoksa kimseye bir şey söylemeden çıkacağız maçımıza. Ondan sonra Allah ne gösterirse.”

      “Üstelik bunu çaktırmadan yapmam gerekiyor,” dedim.

      “Çaktırmadan,” dedi.

      “Zor olacak,” dedim. “Uzaktan kumanda.”

      “Uzaktan, yakından,” dedi İlhan Karasu. “Çaktırmadan. Yalnızca seninle ben bileceğiz ne yaptığını. İşin doğrusunu da ne kadar erken öğrenirsek o kadar iyi. Yapabilir misin?”

      Bu bana, “Şu Cessna’yı Hezarfen Havaalanı’na indirebilir misin?” der gibi bir soruydu. Muhtemelen çakılırdım ama bunu söylemezdim yolcuma.

      “Şu işi bağlama buluşmasının aslı çıkarsa kolay,” dedim. “Ben bazı meslektaşlarım gibi fotoğraf çekip ses kaydetmem. Vardığım sonuçlara inanacaksınız.”

      “İnanırım,” dedi İlhan Karasu. “Reklamcıma inanırım çünkü.” Kalkıp yerde duran kırmızı telefona yürüdü. Makineyi eline alıp ahizeyi kulağı ile omzunun arasına sıkıştırdı. İki numara tuşladı. Sonra bana dönüp sordu.

      “Ne miktar söyleyeyim?”

      Amatör kümeden üçüncü lige yeni çıkmış bir takıma transfer olacak bir santrforun isteyeceğini tahmin ettiğim bir rakamı ikiye katlayarak söyledim.

      4. BÖLÜM

      Demin çekleri tek laf etmeden imzalatan takım elbiseli adam tekrar gelene kadar tek kelime etmedik. Müşterilerimin bir özel dedektifle çalışmaya başladıklarına gerçekten inandıkları an paranın el değiştirdiği bu andır. Psikiyatrlara ödenen paranın tedavinin bir parçası olduğuna inanıldığı gibi. Çoğu doktor gibi çıkarıp serbest meslek gelir makbuzu da düzenlemem. Doktorlardan makbuzu isteyen hastaların oranını bilemem ama benden kimse istemez. Benden yalnızca sonuç isterler. Sonuçları da bazen veririm, bazen veremem. Doktorlar gibi.

      Takım elbiseli adam içeri girdiğinde, elindeki çeki İlhan Karasu’ya verdi. İlhan Karasu, çeki masanın üstüne koydu, adam dışarı çıkıncaya kadar bekledi. Sonra deminki beş çek kadar kolayca imzaladı, bana uzattı.

      “Reklamcımın yayımladığı ilanların parasını hiçbir zaman peşin ödemem, haberin olsun,” dedi, kendini rahatlatmak istercesine. Müşterilerimin parayı verirken ya felsefe ya espri yapmalarına alışmıştım. Sokak kızlarına paralarını işlerini yapmadan önce vermeye benzer bir duygu olmalıydı.

      Sonra ciddileşti İlhan Karasu.

      “Bundan sonrası sana ait, kolay gelsin,” dedi. Rahatlamıştı.

      Bu konudaki hassasiyetlerine ilişkin hiçbir yorum yapmamayı öğrenmiştim. Çeki, üzerinde yazanları incelemeden alıp cüzdanıma koydum. Nakit verenlerin parasını da saymazdım. Cüzdanı cebime koymadan üzerinde ev adresim ile telefon numaramın yazılı olduğu kartvizitlerimden bir tane çektim. Masaya gidip benim çeki imzaladığı kalemi kullanarak araç telefonumun numarasını yazdım kartın arkasına.

      “Cep telefonum yok,” diye açıkladım.

      “Benim de,” dedi. Toplantı masasının çekmecesinden kendi kartvizitini çıkardı. Tıpkı benim yaptığım gibi kartın arasına bir telefon numarası yazdı. Ev numarası olmalıydı. Uzattığı kartı alıp ceketimin cebine koydum.

      “Beni her an arayabilirsin,” dedi. “Adını atlatılmayacakların listesine koymalarını söyleyeceğim santraldekilere.”

      “Tamam,” dedim. “Şu buluşmayla ilgili telefon gelirse, beni bulamazsanız bile evdeki telesekretere mutlaka not bırakın.”

      “Mutlaka bırakırım,” dedi. “Senin için başka ne yapabilirim?”

      Takım dün maç yaptığına göre bugün izinli olmalıydı. İlhan Karasu’ya ne kalecinin ne solbekin ne teknik direktörün adını sorma gereğini duydum. Ne de takımın antrenman sahasının yerini. Akşama takımın tümüyle birden tanışma olanağım vardı nasıl olsa.

      “Bu akşam için bir davetiye isterim,” dedim.

      “Ne?” dedi. Neden söz ettiğimi çıkaramadı birden.

      “Anladığıma göre bu akşamki ekspozisyona Karasu Güneşspor takım olarak katılacakmış. Ben de orada olursam çocukları toplu halde görürüm diye düşündüm.”

      “O kolay,” dedi İlhan Karasu. “O kolay. Dilek Hanım’a söyleriz…” Birden akşama yağmur yağıp yağmayacağı meselesi aklına gelmiş gibi suratını buruşturdu. Ya da başka bir şeydi aklına gelen.

      “Seni ne diye yutturacağız millete?” dedi.

      “Soran olursa bir yalan bulurum,” dedim.

      Odasına girdiğimizden beri ilk kez güldü İlhan Karasu. Gerçekten güldü. Ben de güldüm.

      “Gel benimle,” dedi.

      İlhan Karasu önde, ben arkada odasından çıktık. Koridoru geçip, karşıya, Dilek Aytar’ın odasına hiç tereddüt etmeden girdi. Ben de peşinden.

      Dilek Aytar odasında yalnızdı. Telefonda konuşuyordu. Aniden çıkıp gelen patronuna hiç şaşırmadı. Eliyle bir saniye bekler misiniz işareti yaptı. İki kere hayır dedi telefona, iki kere de tamam ben hallederim. Masasının önünde konuşmadan ayakta bekliyorduk. Telefonu kapayınca yüzümüze baktı.

      “Remzi Bey de akşam bizimle olacak ekspozisyonda,” dedi İlhan Karasu. “İlgilenir misin?”

      “Remzi Bey kiminle ilgilenecek?” diye sordu Dilek Aytar. Beni ilk kez görmüş gibi ilgiyle bakıyordu yüzüme bu kez. Reklamcı arkadaşımın çenesini tutamadığını anladım. Ya da Dilek Aytar’ın doğru sorular sormasını bildiğini. İlhan Karasu da anladı deşifre olduğumu. “Hadi yap numaranı!” der gibi yüzüme baktı.

      Karasu Tekstil’deki ittifaklarıma ilişkin bir karar aldım.

      “Dilek Hanım’a doğruyu söylemeliyiz,” dedim. “Buna hem hakkı var hem de benim işim kolaylaşır.” Dilek Aytar’a döndüm.

      “Takımla ilgili bir mesele için İlhan Bey’e çalışıyorum,” dedim. “Bu akşam çocuklarla şöyle uzaktan tanışırsam iyi olur diye düşündüm. Çok fazla reklam etmeden.”

      “Ben de benim peşime özel dedektif taktınız diye korkmuştum,” diye espri yaptı Dilek Aytar. Sonra gözlerimin içine baktı. “Hiç özel dedektif tanımamıştım.”

      “Remzi Bey’in görevini sizden başkası bilmese iyi olur diye düşünüyoruz,” dedi İlhan Karasu.

      Dilek Aytar elini boynundaki kocaman metal yuvarlaklara götürerek düşündü.

      “Soran olursa İstanbul’a ilk kez gelen Kayseri bayimiz diye tanıştırırım,” dedi sonra. “Aramıza yeni katılan bayilerle özel olarak ilgilenmek görevlerimin arasındadır,” diye açıkladı bana.

      “Benim için uygun,” dedim. Benimle özel olarak ilgilenmesine itirazım yoktu şimdilik.

      “Mesele yok,” dedi İlhan Karasu. Elini uzattı bana. “Akşama görüşürüz.” Sonra ekledi. “Yağmur yağmazsa tabii.”

      “Akşama