Хеннинг Манкелль

Güvenlik Duvarı


Скачать книгу

kokudan burnunun direği kırıldı. Ne olduğu yavaş yavaş kafasına dank etti. Bu ekim akşamı Skåne’de elektrik kesintisi yaşanıyordu çünkü elektrik hatlarının arasında yanmış bir ceset uzanıyordu. Bu kesintiye bir insan sebep olmuştu.

      Sendeleyerek dışarı çıktı ve Ågren’le konuşarak oraya çağırdı.

      “Trafo binasının içinde bir ceset var.”

      Birkaç saniye geçtikten sonra Ågren cevap verdi. “Tekrar edebilir misin?”

      “Orada yanmış bir ceset var. Birisi kısa devre yaptırtıp bütün bölgenin elektriğini kesmiş.”

      “Ciddi misin?”

      “Duydun işte. Güvenlik önlemlerinde bir aksaklık yaşanmış olmalı.”

      “Polisi arıyoruz. Sen olduğun yerde kal. Biz buradan elektriği yeniden vermeye çalışacağız.”

      Telsizin sesi kesildi. Andersson tir tir titriyordu. Ne olduğuna inanamıyordu. Bir insan hangi akla hizmet bir trafonun içine girip yüksek voltaj elektrik akımıyla kendini öldürmeye kalkardı? Elektrikli sandalyeye oturtulup idam edilmeyi seçmek gibi bir şeydi bu. Andersson’un midesi bulandı ama arabasına yürüyerek kusmasına engel olmaya çalıştı.

      Rüzgâr hâlâ esiyordu ve yağmur başlamıştı.

      Ystad emniyetine gece yarısı haber verildi. Sydkraft’ın telefonuna cevap veren polis bilgileri not etti ve hızlı bir değerlendirme yaptı. İşin içinde ölü biri olduğu için nöbetçi komiser Hansson’u aradı. Hansson hemen oraya gideceğini söyledi. Telefonun yanında mum vardı. Ezbere bildiği Martinson’un numarasını çevirdi. Martinson’un telefonu açması biraz uzun sürdü. O da Hansson’u dinleyince durumun ciddi olduğuna kanaat getirdi. Konuşma bitince de Wallander’i aradı.

      Wallander elektriğin gelmesini beklerken koltukta uyuyakalmıştı. Telefon çalıp onu uyandırdığında hava hâlâ karanlıktı. Wallander ahizeye uzanırken telefonu yere düşürdü.

      “Benim, Martinson. Az önce Hansson aradı.”

      Wallander ciddi bir durum olduğunu hissetti.

      “Ystad’ın dışında, Sydkraft trafolarından birinde bir ceset bulunmuş.”

      “O yüzden mi elektrikler kesik?”

      “Bilmiyorum. Ama hasta bile olsan, sana da haber verilmesi gerek diye düşündüm.”

      Wallander yutkundu. Boğazı hâlâ acıyordu ama ateşi normale dönmüştü.

      “Arabam bozuldu,” dedi. “Beni alman lazım.”

      “On dakika sonra oradayım.”

      “Beş olsun,” dedi Wallander. “Haber doğruysa, bütün bu bölge elektriksiz kalmıştır.”

      Karanlıkta giyindi ve beklemek için sokağa indi. Yağmur yağıyordu. Martinson yedi dakikada geldi. Karanlık şehrin sokaklarından geçtiler. Hansson şehrin çıkışındaki bir kavşakta onları bekliyordu.

      “Atık merkezinin kuzeyindeki trafolardan birindeymiş,” dedi Martinson.

      Wallander neresi olduğunu biliyordu. Bir keresinde o yakınlardaki bir ormanda yürüyüşe çıkmıştı, Baiba’nın onu ziyarete geldiği günlerden biriydi.

      “Tam olarak ne olmuş?”

      “Ayrıntıları bilmiyorum. Sydkraft’tan gelen telefonda arızayı düzeltmeye gittiklerinde orada bir ceset bulunduğu söylendi.”

      “Geniş bir alana mı etki etmiş?”

      “Hansson’a göre, Skåne’nin dörtte biri karanlıkta.”

      Wallander inanamıyordu. Elektrik kesintisi nadiren bu kadar geniş alanı kapsardı. Çok büyük bir kış fırtınasından sonra kırk yılda bir yaşanırdı. 1996 sonbaharındaki kasırgadan sonra olmuştu mesela. Ama hava böyleyken değil.

      Ana yoldan saptılar. Artık yağmur daha hızlı yağıyordu. Martinson sileceklerini en hızlıda çalıştırıyordu. Wallander yağmurluk almadığına pişman oldu, emniyette park ettiği arabasının bagajında tuttuğu çizmelerine de ulaşamayacaktı.

      Hansson arabasını durdurdu. Karanlıkta farlar açıktı. Wallander iş tulumu giymiş bir adamın, onu takip etmelerini işaret ettiğini gördü.

      “Burası yüksek voltaj merkezi,” dedi Martinson. “Göreceğimiz manzara hiç de hoş olmayacak.”

      Yağmura adım attılar. Buradaki açık arazide rüzgâr daha da sertti. Onlara doğru gelen adam resmen sarsılmıştı. Wallander’in olayın ciddiyeti konusunda şüphesi kalmamıştı artık.

      “İçeride,” dedi adam arkasını işaret ederek.

      Wallander önden gitti. Yağmur yüzüne kamçı gibi vuruyor, görüşünü etkiliyordu. Martinson ve Hansson arkasında bir yerlerdeydi. Sarsılmış rehberleri de yandan yürüyordu.

      “İçeride,” diye tekrar etti, hepsi trafonun önünde durunca.

      “İçeride sağlam bir şey var mı?” diye sordu Wallander. “Bağlantı kablolarını kastediyorum.”

      “Hayır. Artık hiçbiri çalışmıyor.”

      Wallander, Martinson’un fenerini alıp içeri girdi. Yanmış insan etinin iğrenç kokusu burnuna çarptı. Hiçbir zaman alışamayacağı bir kokuydu bu, oysaki evler yandığında ve insanlar içeride mahsur kaldığında defalarca bu kokuya maruz kalmıştı. Hansson büyük ihtimalle kusar, diye düşündü Wallander. Yanık ceset kokusuna dayanamazdı.

      Ceset tam anlamıyla kararıp kavrulmuştu. Suratı yoktu. Kablolar, düğmeler ve şalterlerin ortasında kalmıştı.

      Wallander, Martinson’un da bakabilmesi için yana çekildi.

      “Of Tanrım,” diye inledi Martinson.

      Wallander, Hansson’a seslenip Nyberg’i aramasını ve destek kuvvetlerin buraya gelmesinin organize edilmesini istedi.

      “Bir de jeneratör getirmelerini söyle,” dedi. “Buraya biraz ışık lazım.”

      Tekrar Martinson’a döndü.

      “Adamın adı ne, cesedi ilk bulan adam yani?”

      “Olle Andersson.”

      “Burada ne yapıyormuş?”

      “Sydkraft sorunu çözmesi için göndermiş. Acil durumlara karşı hep eğitimli adamları oluyor.”

      “Onunla bir konuş. Olayların sıralamasına dair bakalım detay alabilecek misin? Burada çok fazla gezinme, yoksa Nyberg alnını karışlar.”

      Martinson, Andersson’u arabalardan birine götürdü. Wallander yalnız kalmıştı. Yere eğilip fenerini cesedin üstüne tuttu. Giysilerden geriye bir şey kalmamıştı. Âdeta bir mumyaya ya da bin yıl sonra bir turba bataklığında bulunmuş bir cesede bakıyor gibiydi. Fakat burası modern bir trafoydu. Elektriğin kesildiği ânı düşünmeye çalıştı. Saat on bir civarlarıydı. Şimdiyse saat bire geliyordu. Eğer elektrik kesintisine bu ceset sebep olmuşsa, demek ki olay yaklaşık iki saat önce yaşanmıştı.

      Wallander ayağa kalkıp fenerini yere koydu. Burada ne olmuştu? Biri uzaklardaki bir trafoya girmiş ve intihar ederek muazzam bir elektrik kesintisine sebep olmuştu. Wallander suratını buruşturdu. Hiç mantıklı değildi. Sorular yığılmaya başladı. Feneri almak için yere çömeldi. Yapılacak tek şey Nyberg’i beklemekti.

      Aynı zamanda bir şey içini kemiriyordu. Fenerden çıkan ışık hüzmesinin, kararmış kalıntıların üstüne düşmesini izledi. Bu duyguya neyin sebep olduğunu bilmiyordu fakat sanki bir şeylerin artık orada olmadığını ama daha önce orada olduğunu hissediyordu.

      Wallander