Хеннинг Манкелль

Güvenlik Duvarı


Скачать книгу

son ayardaydı. Wallander kaloriferi sonuna kadar açtı. Boğazı acıyordu. En son haberleri almak için radyoyu açtı. Ancak radyoyu dinlediğinde olayın muazzamlığı kafasına dank etmeye başladı.

      Skåne’nin dörtte birinde elektrik yoktu. Trelleborg’dan Kristianstad’a kadar her yer karanlıktaydı. Hastaneler acil durum jeneratörlerini kullanıyordu ama onun haricinde elektrik kesintisi vardı. Sydkraft yöneticilerinden birine ulaşılmıştı ve adam sorunun tespit edildiğini açıklamıştı. Yarım saat içinde bütün bölgelerdeki kesintinin düzelmesini ümit ediyorlardı.

      Yarım saate kadar buradan herhangi bir elektrik gelmeyecek, orası kesin, diye düşündü Wallander. Yönetici, gerçekten ne olduğunu biliyor mu acaba diye merak etti.

      Lisa Holgersson’a bunu haber vermeliyim, diye düşündü. Martinson’un cep telefonuna uzanıp kadının numarasını çevirdi. Telefonun açılması biraz uzun sürdü.

      “Ben Wallander. Elektrik kesintisini fark ettin mi?”

      “Elektrik kesintisini mi? Uyuyordum.”

      Wallander durumu açıkladı. Holgersson alarma geçmişti.

      “Oraya gelmemi ister misin?”

      “Bence Sydkraft’la temasa geçip bu elektrik kesintisinin artık bir polis soruşturmasına karıştığını haber vermelisin.”

      “Sence ne olmuş? İntihar mı?”

      “Söyleyemem. Bilmiyorum.”

      “Sabotaj olabilir mi? Bir terör eylemi?”

      “Bence henüz bu soruya da cevap veremeyiz. İşin aslı, bu ihtimallerin hiçbirini eleyemeyiz.”

      “Ben Sydkraft’ı ararım. Gelişmeleri bana bildirirsin.”

      Wallander telefonu kapattı. Hansson yağmurun altında koşup arabaya geldi. Wallander kapıyı açtı.

      “Nyberg yolda. İçeride durum nasıldı?”

      “Bayağı kötü. Geriye hiçbir şey kalmamış, bir surat bile.”

      Hansson cevap vermedi. Yağmurun altında tekrar arabasına koştu.

      Yirmi dakika sonra, Wallander, Nyberg’in arabasının ışıklarını dikiz aynasında gördü. Wallander arabadan inip onu selamladı. Nyberg çok yorgun görünüyordu.

      “Tam olarak ne olmuş? Hansson’dan doğru düzgün bir cümle duyamadım.”

      “İçeride bir ceset var. Yanıp kavrulmuş. Geriye bir şey kalmamış.”

      Nyberg etrafına bakındı. “Yüksek voltajlı transformatörler varsa genelde böyle olur. Bu yüzden mi elektrikler kesik?”

      “Öyle görünüyor.”

      “Yani bu durumda Skåne’nin yarısı benim işimi bitirmemi mi bekleyecek?”

      “Bu konuyu düşünmeyeceğiz şimdi. Bence zaten elektriği tekrar vermenin bir yolunu arıyorlar, bu trafo çevresinde bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.”

      “Çok hassas bir toplumda yaşıyoruz,” dedi Nyberg ve ânında teknisyen ekibine talimatlar yağdırmaya başladı.

      Erik Hökberg de aynısını söyledi, diye düşündü Wallander. Hassas bir toplumda yaşıyoruz. Bu sebeple bilgisayarları kapanmıştır, geceleri karşısında oturup para kazanmaya çalışıyorsa tabii.

      Nyberg çok hızlı ve etkin çalıştı. Kısa süre sonra bütün spot ışıkları yanmış, gürültülü bir jeneratöre bağlanmıştı. Martinson ve Wallander tekrar arabaya gitti. Martinson notlarını karıştırdı.

      “Andersson, merkezden Ågren adında bir çalışandan telefon alıyor. Elektrik kesintisinin bu trafodan kaynaklandığını tespit ediyorlar. Andersson, Svarte’de yaşıyor. Buraya gelmesi yirmi dakika sürüyor. İlk geldiğinde dış kapıların kurcalandığını ve içerideki çelik kapının kilitli olmadığını görüyor. İçeriye bakınca da ne olduğunu anlıyor.”

      “Başka bir şey görmüş mü?”

      “O geldiğinde ortada başka kimse yokmuş ve etrafta yürüyen birilerini de görmemiş.”

      Wallander bir an düşündü. “Şu anahtar meselesinin içyüzünü öğrenmeliyiz,” dedi.

      Wallander arabasına bindiğinde Andersson telsizden Ågren’le konuşuyordu. Adam hemen konuşmayı bitirdi.

      “Olay anladığım kadarıyla seni çok sarsmış,” dedi Wallander.

      “Hayatımda hiç bu kadar berbat bir şey görmedim. Tam olarak ne olmuş?”

      “Henüz bilmiyoruz. Şimdi, sen geldiğinde demir kapılar zorlanarak açılmış ancak çelik kapıda hiç zorlanma izi yok. Bunu nasıl açıklıyorsun?”

      “Açıklayamıyorum.”

      “Bu anahtarların bir kopyası başka kimde var?”

      “Sadece Moberg adında bir başka tamircide. Ystad’da oturuyor. Bir de merkez ofiste tabii. Orada da güvenlik çok sıkıdır.”

      “Ama birisi çelik kapının kilidini açmış?”

      “Öyle gözüküyor.”

      “Bu anahtarların kopyalanamayacağını tahmin ediyorum.”

      “Kilitler Amerika’da üretildi. Zorla açılması imkânsız diyorlar.”

      “Moberg’in ön adı ne?”

      “Lars.”

      “Birisinin bu kapıyı kilitlemeyi unutmuş olması mümkün mü?”

      Andersson hayır anlamında başını salladı. “Böyle bir durumda ânında işten atılır. Güvenlik çok sıkı ve titizdir. Hatta son birkaç yıldır daha da titiz hareket ediyorlar.”

      Wallander’in o an için başka sorusu yoktu. “Şimdilik burada kalmanı istiyorum,” dedi, “başka durumlar çıkarsa diye. Aynı zamanda Moberg’i aramanı ve çelik kapının anahtarlarının onda olup olmadığını da öğrenmeni istiyorum.”

      Wallander arabadan indi. Yağmur diniyordu. Andersson’la yaptığı konuşma endişelerini arttırmıştı. İntihar etmek isteyen birisinin bu trafoya gelmiş olması mümkündü ancak ellerindeki bilgiler, bu varsayımı desteklemiyordu. Bir kere çelik kapı anahtarla açılmıştı. Wallander bu düşüncenin nereye gittiğini biliyordu. Cinayet. Kurban hiçbir delil kalmaması için kabloların arasında ortada bırakılmıştı.

      Wallander tekrar projektörlere doğru yürüdü. Fotoğrafçı fotoğraf ve video çekmeyi yeni bitiriyordu. Nyberg cesedin yanına çömelmişti. Wallander ışığın önünden geçerken gölge yapınca sinirli bir şekilde mırıldandı.

      “Ne diyorsun?”

      “Patoloğun buradan çıkması uzun sürecek. Arkasında ne olduğunu görmek için cesedi hareket ettirmek istiyorum.”

      “Neler olmuş olabileceğini kastediyorum.”

      Nyberg bir süre düşündü. “İntihar etmek için çok ürkütücü bir yol. Eğer cinayetse son derece vahşice. Kurbanı elektrikli sandalyeye oturtmakla aynı şey.”

      Doğru, diye düşündü Wallander. Bu da bizi intikam ihtimaline götürür. Çok özel bir elektrikli sandalyeyle öldürerek intikam almak.

      Nyberg işine devam etti. Teknisyenlerinden biri binayla demir kapıların arasında kalan alanda iz sürmeye başlamıştı. Doktor geldi, Wallander’in daha önce tanışmadığı bir kadındı. Adı Susann Bexell’di ve az konuşan biriydi. Derhâl işe koyuldu. Nyberg çantasından termos bardağını çıkarıp bir fincan kahve içti. Wallander’e de ikram etti. Wallander kabul etti. O gece onlara uyku yoktu zaten.