Lütfü Şehsuvaroğlu

Ordusunu Arayan Kumandan


Скачать книгу

yitip gidecek olandır. Zaten erişilmiş olsa bu fikrin bir anlamı olur muydu? Küçük yaşta kaybettiği kız kardeşi, hep öleceği korkusuyla üzerine titrediği annesi (“Korku” bölümünde yer alan “Vehim” adlı şiirinde: “Her gün elim tokmakta / Bir ân irkiliyorum: / Annem belki yatakta, / Annem belki toprakta.” demektedir.), kimi zaman buldum zannettiği sevgilisi ve küçüklüğünde yaşadığı konakta birer tarih, kimlik, milliyet sembolü olan kadın silüetleri ve davranış biçimleri, hep Üstad’ın değerler dünyasında zengin sembollerin sentezi bir fikir mahiyetindedir. Kadın şehirde kaybolacağı endişesiyle hassasiyetle muhafaza edilmeye çalışılan ama ölüm veya kaçışla ayrı düşülecek bir değerdir.

      “Dönemeç” şiirinde de ılık bir havada, kalabalık bir caddede, sokağın köşesinden sapıveren ve şehirde kaybolan kadın ölecek ve bir tabut içinde gidecektir. Kadın bir kalıp değil, bir fikirdir; çölde kaçan bir seraptır, en yakınken en uzaktır, bir timsal, bir misal, bir visal; Allah’a götüren bir vasıtadır.

      1923 yılında yazdığı “Veda” şiiri, en güzel aşk şiirleri arasına girmiş ve birkaç defa bestelenmiştir.

      “Elimde, sükûtun nabzını dinle,

      Dinle de gönlümü alıver gitsin!

      Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle,

      Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!

      Yürü, gölgen seni uğurlamakta,

      Küçülüp küçülüp kaybol ırakta,

      Yolu tam dönerken arkana bak da,

      Köşede bir lâhza kalıver gitsin!

      Ümidim yılların seline düştü,

      Saçının en titrek teline düştü,

      Kuru bir yaprak gibi eline düştü,

      İstersen rüzgâra salıver gitsin!”

      “Korku”, “Daüssıla”, “Ukde”, “Hafakan”, “Dekor” ve “Tecrit”, Necip Fazıl’ın şiirdeki üslubunu yakından tanıma fırsatı veren, özellikle ilk dönem şiirlerinin ağırlıkta olduğu bölümlerdir.

      Periler, cinler en yakın dostlarıdır. Sürekli duyulan ayak sesleri, duvarlara sinmiş hayaletler, sarışın kediler, siyah kediler, hıçkırıklar, çığlıklar, korku, şiirlerini süsler.

      “Hep bu ayak sesleri, hep bu ayak sesleri,

      Dolaşıyor dışarda, gün batışından beri.”

      Bir başka şiirinde deniz, engin ve karanlık deniz, ölüm korkusu aşılar. Denizde, gemilerin kalın kalın çalan düdükleri, dalgaların köpükleri ve çığlıklar, fosfor bir iz hâlinde hayatı uzaklaştırmaktadır.

      “Deniz, bu yerde ölüm korkusu kadar derin;

      Kocaman bir kuş gibi geliyor peşimizden,

      Ruhu, bu kapkaranlık suda can verenlerin…”

      Deniz, “Daüssıla” bölümündeki şiirlerin de konusu olur.

      “Hasreti denizlerin,

      Denizler kadar derin…”

      Gece, şairin içinden gelen ahengi bulmasına yardım eden bir sığınaktır. Gece; şehri, gurbeti, kadını, davayı, sokakları her şeyi tartışmak ve yolu bulmak için uygun bir ortam sunar.

      “İçimde bir mahşer uğultusu var;

      Ruhumdur çağıran, tenimi cenge.”

      Şairin ruhunu harekete geçiren “gece”dir. Şairin gönlü gündüzleri ölgün çiçeklerdir ve ancak onu gece açtırabilir. “Ukde”de yer alan 1934 tarihli “Bu Yağmur” şiiri de bir Necip Fazıl klasiğidir.

      “Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince,

      Nefesten yumuşak yağan bu yağmur.

      Bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince,

      Aynalar yüzümü tanımaz olur.

      Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik,

      Tenimde acısız yatan bir bıçak,

      Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,

      Dayandıkça çisil çisil yağacak.

      Bu yağmur, delilik vehminden üstün,

      Karanlık, kovulmaz düşüncelerden.

      Cinlerin beynimde yaptığı düğün.

      Sulardan, seslerden ve gecelerden…”

      Necip Fazıl’ın ilk şiir kitabı “Örümcek Ağı”na ismini veren şiir de “Ukde” bölümünde yer almaktadır.

      “Duvara, bir titiz örümcek gibi,

      İnce dertlerimle işledim bir ağ.

      Ruhum gün doğunca sönecek gibi,

      Şimdiden ediyor hayata veda.”

      Anne motifi de şairin şiirinde başat bir mevkidedir. “Dekor” adlı bölümde anneye yazılan iki şiir var. İlki 1926’da yazılmış, ikincisi ise 1982’de. Birincisi “Anneciğim”, ikincisi ise “Anneme” başlığını taşıyor.

      “Ak saçlı başını alıp eline,

      Kara hülyalara dal anneciğim!

      O titrek kalbini bahtın yeline,

      Bir ince tül gibi sal anneciğim!”

      “Anneme” şiiri, şairin ölümünden bir yıl öncesinde yazılmıştır ve artık vadelerin tamam olduğunu anlatıyor.

      “Anne girdin düşüme!

      Yorganın olsun duam,

      Mezarında üşüme!

      Anlamam, anlatamam;

      Düşen düştü peşime,

      Artık vâdeler tamam…”

      Şiir Kavramları

      Necip Fazıl’ın kahramanları ilk baskılarda üç kişiydiler. Bunlar Yunus Emre, Mansur ve Köroğlu’dur. Daha sonra bölüm genişletilmiş; birinci şiirin konusu mürşidi; efendisi olmuştur.

      “Benim efendim!

      Ben sana bendim!

      Bir üfledin de

      Yıkıldı bend’im.

      (…)

      Benim efendim,

      Feza levendim!

      Ölmemek neymiş;

      Senden öğrendim.”

      İkinci kahraman Yunus Emre’dir ve ona iki şiir ayrılmıştır. “Bizim Yunus” ve “Yunus Emre”.

      “Yunus Emre” şiiri 1926 yılında yazılmıştır. Bu da şairin metafizik ürpertiye öteden beri muttali bulunduğunu; ruhçu ve maneviyatçı bir karakteri daha baştan taşıdığını göstermektedir.

      “Kaç mevsim bekleyim daha kapında,

      Ayağımda zincir, boynumda kement?

      Beni de piştiğin belâ kabında,

      O kadar kaynat ki buhara benzet!

      Bekletme Yunus’um, bozuldu bağlar,

      Düşüyor yapraklar, geçiyor çağlar;

      Veriyor, ayrılık dolu semalar,

      İçime bayıltan, acı bir lezzet.

      Rüzgâra bir koku ver ki hırkandan;

      Geleyim,