Ахмет Мидхат

Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar


Скачать книгу

kenara çekildiler ve söze başladılar:

      Marie: “Aman, sen burada mısın?”

      Hasan: “İşte, görüyorsun ya!”

      Marie: “Cuzella nerede?”

      Hasan: “Ben de onu aramaya geldim.”

      Marie: “Vay, sen kaçırmadın mı Cuzella’yı?”

      Hasan: (büyük bir yürek çarpıntısıyla) “Yok, aman ne olmuş?”

      Marie: “İki saatten ziyade var ki sen gelip Cuzella’yı kaçırmışsın.”

      Hasan: “Eyvah! Desene ki bu da bir düşman işi.”

      Marie: “Yalan söyleme Allah’ı seversen!”

      Hasan: “Vallahi haberim yok. Ben kaçırmaya gelmiştim.”

      Marie: “Cuzella bu akşamdan beri konakta yoktur. Hem sen buralarda durma, kaç. Zira bugünden beri seni arıyorlar. Bana bile sordular. Özellikle bu vaka üzerine yakayı ele verirsen canını kurtaramazsın.”

      Biçare Hasan Mellah, canını kurtarmaktan ziyade cananını kurtarmak için hemen iskeleye seğirtti. Sandala binip gemiye çıktı. Lostromoya derhâl demir alınmasını emrederek kendisi ikinci kaptana akşamdan beri limandan bir gemi çıkıp çıkmadığını sordu. Kaptan üç gemi çıktığını ve birisi güneşin batışından bir saat, diğeri üç saat sonra ve birisi de kendisi sahile giderken çıktığını söyledi.

      Hasan cananını alıp kaçan herifin Pavlos olduğunu ve onun dahi mutlaka deniz yoluyla kaçacağını bildiği cihetle, hemen denize çıkmaya can atmış idiyse de adamın hangi gemi ile gittiğini ve ne tarafa kaçtığını bilmemesi biçare çocuğa büyük bir ümitsizlik vermişti.

      Bir yandan demir alındı, bir yandan yelkenler fora edildi. Tam gemi limandan çıkmak üzere iken liman idaresinin adamları bir sandal ile gelip Alfons’un kızının bu gemide olup olmadığını araştırmaya başladılarsa da kızın bu gemide olmadığını araştırmaya memur olan zabit dahi biliyordu. Çünkü zabit “Onu akşamdan beri kalkan gemilerde aramalıydık.” diye kendi hareketine kendisi itiraz ediyordu. Velev ki, gemi bu gemi olsun. Bir kere demir alıp yelken açtıktan sonra gemiyi menetmek mümkün olur mu? O zaman vapurlar mı var ki?

      Altıncı Bölüm

      Hasan Mellah, birincisi cananını düşman elinden kurtarmak ve ikincisi de kendi kurtuluşuna yol bulmak için yalnız Rahibe Marie’den aldığı malumatla kalkıp denize çıkmıştı. Allah selamet versin. Şimdi biz Cartagena’nın son vukuatı demek olan o geceki vakaya bakalım.

      Cuzella, Marie’yi özel görevle Hasan’a gönderdikten sonra, Hasan tarafından bir cevap gelmesini dört gözle beklemiş idiyse de Marie cevapsız gelince ve Hasan’ı orada bulamadığını söyleyince âdeta ümitsizliğe yakın bir hâle girmişti.

      O gün, bir türlü akşamı edemeye edemeye nihayet akşam yaklaştı. “Belki biraz zihnimi dağıtırım.” diye kızcağız bahçeye çıktı. Bahçe içinde gezinirken alt taraftan ve ağaçlıklar içinden gayet üstü başı perişan ve ihtiyar bir adam çıkıp yanına sokulmaya başladı. Cuzella bu adamı dilenci zannetmişti. Tam kızın yanına sokulunca şu suretle söze başladı:

      İhtiyar: “Ben Üçüncü Pavlos, namıdiğer Hasan Mellah tarafından geldim.”

      Cuzella: (elinde olmadan ve yüreği çarparak) “Aman, kendisi nerede?”

      İhtiyar: “Telaş etme. belki bize bakarlar. Güya fukaraya sadaka veriyorsun gibi yap!”

      Cuzella: (güya para çıkarmak için elini cebine sokup) “Ne haber getirdin?”

      İhtiyar: (para alır gibi yaparak) “Bu akşam güneşin batışından bir saat sonra hazır ol. Eğer Hasan’ı seviyorsan kaçacaksın. Hem bana bir cevap ver de kendisine götüreyim.”

      Cuzella: (tıkana tıkana) “Haber götür, haber götür. Hem haber değil, beni götür! Kaçarım, kaçarım!”

      İhtiyar: “Öyleyse bu akşam güneşin batışından bir saat sonra beni bahçe kapısı yanında bulursun. Ben de seni orada bulurum. Sen haydi içeriye git.”

      Kız ile ihtiyar, bu suretle kavil ve karar verdikten sonra kız biraz daha dolaşıp konağa girmişti. İhtiyar dahi kayboldu gitti. Konağa girdikten sonra Cuzella’ya bir şüphe geldi. Kendi kendisine Sakın bu herif babam tarafından bir casus olmasın. Babam benim Hasan için kaçmayı göze aldıracağımı anlamak üzere bu hileyi kurmuş olmasın! diye düşünmeye başladı.

      Bu düşünce üzerine kızcağız bir hayli muzdarip olmuştu. Fakat tam akşamüzeri babası geldiğinde herifin yüzünde böyle bir hileye delalet eder alamet görmeyip yalnız “İşte sizin sevdiğiniz herifi hükûmet arıyormuş. Galiba tutmuş da. Bu herif hem Müslüman hem de Fas devletinin şimdi eline geçse param parça edeceği bir herifmiş. Hükûmet de bunu Fas’a verecek.” diye kara habere yakın bir haber ile kızcağızı zehirlemeye çalışmıştı. Gerçi Cuzella bu habere dahi meraklandı. Ancak Hasan’ın tutulmuş olması hakkındaki rivayete kalbinden güldü. İçinden, Ben daha bir saat burada misafirim. Sonra gerek Hasan’ı gerek beni memlekette görebilirseniz ateşlere yakınız! diye alaylar bile etti.

      Babası olacak hain, sofra başında nasıl çirkin tavırlar ile kıza bu işten vazgeçmesini nasihat ediyor ve kızın boğazından lokma geçmediğini gördükçe de nasihatlerinin tesir ettiğini zannediyordu. Kız ise herifin sözlerine kulak bile vermeyip edeceği firarın yolunu düşünüyordu.

      Yemekten kalkıldı. Kız doğruca odasına çıkıp âlemde en kıymetli eşyası olmak üzere, âşığının resmini çerçevesinden çıkardı, koynuna koydu.

      Artık gözü saatte. Yüreğindeki çarpıntıyı, vücudundaki titremeyi, mümkün değil tarif edemeyiz. Saat tam sözleştikleri vakti işaret ederken kız dahi titreye titreye alt kattaki odasına inip oradan da bahçeye çıktı. Ve bahçe içinde konağa bir bakarak “Ey içinde doğup büyüdüğüm konak! Şimdiye kadar benim için saadet yuvası idin. Bundan sonra var, baykuşların ve kargaların barındığı bir harabe ol, elveda!” gibi manaları anlatan bir göğüs geçirerek bahçe kapısına vardı.

      Gündüzki ihtiyar orada hazırdı. İhtiyarın işareti üzerine, üstü başı temiz, pak bir adam sokağın başından gelip kızın koluna girdi. Cuzella bu adamı evvela Hasan Mellah zannederek “Sen misin iki gözüm?” demişti. Lakin sonra alaca karanlıkta Hasan olmadığını anlayınca “Hasan nerede?” diye titreye titreye bir sual sordu. Herif “Sizi beklemektedir efendim! Yürek çarpıntınızı teskin ediniz, korkacak hiçbir şey yoktur.” kelimeleriyle karşılık verdi. Bunların ikisi ileriden ve ihtiyar dahi on beş yirmi adım kadar geriden gidiyordu. Yanındaki adam olanca ağırlığını kendi koluna vermiş olduğu hâlde, Cuzella’nın yürümeye takat getirmediğini görünce “Ne yapayım, sizin için ne çare bulayım? Şu hâlde her çarenin yolu kapalıdır. Aman biraz gayret. İşte geldik. Nail olmaya gittiğiniz saadeti hatırınıza getiriniz. Kuvvetinizi toplayınız.” demesiyle şu söz kıza kuvvet vererek dermanını arttırdı.

      Sahile kadar vardılar. İhtiyar dahi beraber olduğu hâlde sandala binip bir gemiye çıktılar. Cuzella kamaraya indiği zaman, kamarayı pek süslenmiş buldu. Hâlbuki kendisi orada Hasan’ın gelmesini beklerken gemi dahi yelken açıp limandan çıkmıştı.

      Tam kendisine refakat eden delikanlı ve ihtiyar ve bir de zabit varken, delikanlı ile zabit birer birer çıkarak yalnız ihtiyar kaldı. Kız ihtiyara hitaben “Hani ya Hasan, Hasan nerede?” diye onu sordu. Bunun üzerine ihtiyar yapma sakalını ve eski püskü elbisesini atıp altından güzel kadife elbiseler içinde bir Pavlos olduğu hâlde çıkıp kızın ayaklarına kapandı.

      Pavlos: