Murat Ali Ersan

MAHALLENİN EN GÜZEL KIZI


Скачать книгу

ben böyle bir tabloya sahip olsaydım gazete sayfalarına dolayıp tavan arasına fırlatır bir daha da onu oradan çıkarmazdım. Hangi uçuk psikoloji böyle bir tabloyu ortaya çıkarırdı ki?

      Birkaç dakika sonra sarışın elinde küçük bir tepsiyle kahveyi getirmişti. Kahvenin yanına da küçük çakıl taşlı çikolatalardan koymayı ihmal etmemişti. Kahveden bir yudum aldıktan sonra evin içinde uğursuz bir hayaletmiş gibi dolanan sessizlikten kurtulmak için sarışına duvardaki sürrealist tablonun anlamını sormuştum. “Oldukça rahatsız edici bir tablo öyle değil mi?” diye kabul etmişti tablonun ne kadar ucube bir görüntüsü olduğunu. “O tabloyu ailemi kaybettikten sonra yaptım,” demişti ve susmuştu, tablonun derinliklerine, özellikle alt üst olmuş eve doğru uzun uzun bakmıştı.

      Bazı insanlar kelimelere dökemediği duyguları susarak anlatırlar. Sarışın sessizliğe gömüldükçe onu daha iyi anlamıştım. İnsanlar kendilerini yalnız hissettiğinde her şeyden kaçmak isterlerdi ve bunun için türlü türlü yolları denerlerdi. Tıpkı bir simyacının taşı altına çevirmek için binlerce seçeneği değerlendirmesi gibi… Ne yazık ki simyacı taşı hiçbir zaman altına dönüştüremezdi ve insan her şeyden kaçamazdı. Tahmin edildiğinin aksine sarışınla o gece cinsel bir münasebet içine girmemiştik. Sadece uzun uzun konuşmuştuk. Bana anılarından bahsetmişti. On ikinci yaş gününde pastadaki mumlara üflerken az kalsın saçından olacakmış. Tamamen kendi ahmaklığından kaynaklanmış çünkü o sıralar sağ olan annesi mumlara üflemeden önce saçını at kuyruğu yapması konusunda onu uyarmış. Bir keresinde de yaz tatili için gittiği otelin bahçesindeki ceviz ağacına tırmanmış -ki bunu tamamen iddia üzerine yapmış- amacı üst dalların birine çaput bağlayıp dilek dilemekmiş, henüz ağacın yarısına bile tırmanmamışken büyük bir aksilik sonucu ayağı kaymış ve kendini bir anda yerde bulmuş, bütün yazı ayağındaki alçıyla geçirmek zorunda kalmış.

      Sabaha doğru beni evinden uğurlarken artık evinin yolunu öğrendiğimi, istediğim zaman çıkıp geleceğimi, bir sonraki gelmeme daha farklı şeyler yapabileceğimizi söylemişti. Kuşkusuz böyle diyerek ateşli bir sevişmeyi ima ettiğini anlamıştım. Oysa o sarışının evine bir daha hiç gitmedim.

      Saklısaman’dan uzaklaşmıştım eve doğru yürümeye devam ediyordum. Kafamı kaldırıp gökyüzüne doğru baktım, “Ulan Macit,” dedim hoyratça, “Ulan kadın düşkünü dürzü! Dünya’daki kadınlar senin elinden kurtuldu ama bu sefer de hurilerin vay haline…”

      Saklısaman’ın iki yüz elli metre ötesinde belediyeye ait ve genellikle üniversite öğrencilerinin kullandığı eski bir otobüs durağı vardı. Kenarlarında yarım asırlık palmiye ağaçları boy vermişti. Apartmanların arasında biten bir inci tanesi gibi görünüyordu. Otobüs durağı eskiden meşe kerestesinden yapılmaydı ancak birkaç yıl önce belediye otobüs durağını söktü ve yerine sofistike görünümlü olan yeni bir otobüs durağı yaptı. Otobüs durağındaki bu köklü değişim bile anılarımı yok etmeyi başaramadı. Ne zaman ki o durağın önünden geçsem Yasemin aklıma geliyordu. Yüzüm kızarıyor, kendime bir kez daha kızıyordum.

      Yasemin’in yokluğuna zamanla alıştım ancak onu tamamıyla unuttuğumu ve ona karşı herhangi bir şey hissetmediğimi söylersem yalan söylemiş olurdum. Birkaç kez Yasemin’le iletişim kurmaya çalışmıştım ancak ne mesajlarıma geri döndü ne de telefonlarıma cevap verdi. Neden bilmiyorum ama sürekli benden kaçmayı tercih ediyordu.

      Bazen başımı yastığa koyduğumda kendimle yüzleşiyordum. Kendimle yüzleştikçe uykularım kaçıyordu, kalkıp bir sigara yakıyordum, gece bitiyordu, gün doğuyordu, Yasemin aklımdan çıkmıyordu. Kendimi öldürmeden önce yapacaklarım arasında onu ziyaret etmek de var. Ancak onunla yüzleşmekten o kadar korkuyorum ki…

      Yasemin’le olan münasebetimiz ilk okul sıralarında başlamıştı. Yedinci sınıfın sömestr tatiline kadar da onu sevdiğimi söyleyemedim. İlk şiirlerimi onun için yazmıştım. Bir sabah ansızın sırt çantasının içine bırakıvermiştim ilk yazdığım şiiri. Bu şiir şöyleydi:

      Yasemin çok güzelsin,

      Saçlarında kelebekler uçuyor farkında değilsin.

      Seni geçen gün anneme bahsettim.

      Mutfakta puding yapıyordu,

      Kakaolu tatlı var ya bilirsin,

      Ah Yasemin sen pudingden de güzelsin.

      Şiirin altına ismimi filan yazmamıştım ama Yasemin el yazımdan şiiri benim yazdığımı anlamıştı. O yıl Yasemin’le rüya gibi bir yaz sömestri geçirmiştik. El ele tutuşup kırlarda koşmuştuk, pikniğe gittiğimizde yan yana oturmuştuk, yakar top oyunu oynarken birbirimizi kayırmıştık, isim şehir oyununda birbirimize tüyo vermiştik. Liseye geçtiğimizde ise yarattığımız ütopik dünya yavaş yavaş silinmeye başlamıştı.

      İntihar etmeye karar verdikten sonra kendime yakın gördüğüm insanlar için bir şeyler yapmaya karar verdim. Uzun zamandır sevdiklerime mektup yazıyorum. Henüz hiçbir mektup adresine ulaşmadı. Yasemin’e de bir mektup yazdım:

      Yasemin, çocukluk sevdam, gençliğimin özlemi, yarım kalanım, kalbimin ebedi sahibi, gelinciğim, kır kelebeğim, göğe mavi olanım, geleceğe ümitle bakanım…

      Bu mektup ben öldükten sonra açılacak olan miras sandığımın en önemli parçalarından biri. Bu mektubu yazmaya karar vermek dört yılımı, yazmak ise üç yılımı aldı. Bu mektubu sana yazmamın sebebi, bana acıyıp ardımdan gözyaşı dökmen için değil. Sadece senin tarafından anlaşılabilmek istiyorum. Eğer maddi açıdan zengin olsaydım hayatın boyunca ekonomik özgürlüğünün olması için tüm malvarlığımı sana bırakırdım, oysa sana şiirlerimden başka bir şey bırakamıyorum Yasemin. Şunu söylemek isterim ki sana âşık olduğum için bir gün bile pişmanlık yaşamadım. Seni severek geçirdiğim günler hayatımın en güzel günleriydi. Özellikle yedinci sınıfın sömestr tatilinde, sana bir kova dolusu kâğıttan çiçek yaptığımda, yüzünün aldığı şaşkın ama mutlu ifadeyi asla unutmayacağım. Yanağında beliren o beyhude gülümsemeyi görmek bile, cennetin bir gülüşe sığabileceğini kanıtlıyordu. Çok güzel gülümsüyordun, o gülümsemeyi hayatın boyunca kaybetme. Elbette hayatına kötü insanlar girecektir, onlardan arınman mümkün değil, karşına çıkmaya ve duygularını alt üst etmeye devam edeceklerdir, ancak sen gülümseyebildiğin kadar güçlü olabilirsin, gülümseyebildiğin kadar onlara kafa tutabilirsin. İnsanlar can yakmaya meyillidir. Canını koru. İnsanların seni üzmesine izin verme. Sana hata yapan insanları affet, ancak aynı hatayı ikinci kez yaparlarsa onlardan vazgeç. Vazgeçmek acizlik değildir, hayatın acımasızlığına karşı kendini koruman gerekir. Kendine ve kalbine dair önemli meselelerin olacaktır, bunları dostlarına anlatmaktan çekinme, ancak sırların sende kalmalı, çünkü en güvendiğin dostlar bile bir gün düşmanın olabilir. Maksadım sana birtakım öğütler vermek değil, sadece artık üzülmeni ve eğer dökeceksen de mutluluk gözyaşları dökmeni istediğim için.

      Sevgili Yasemin, üvey babanla birtakım sorunlar yaşadığını en başından beri biliyordum. Bu konuda yetersiz kaldığım için kendimi asla affetmeyeceğim. Seni o otobüs durağında beklettiğim için de kendimi affetmeyeceğim. Sevgime sahip çıkamayıp seni unutmanın doğru olacağını düşündüğüm için de kendimi affetmeyeceğim. Ancak şunu bil ki: İntihar etmemde senin hiçbir tesirin yoktur. Bu tamamıyla kendi hatalarımdan, toplumun beni bir kalıba sokmak isteyişinden ve benim bunu reddedişimden kaynaklıdır. Sakın ola ölümüm için kendini suçlama. Çünkü sen bana meleklerin bile kıskanabileceği bir hayat verdin. Duygularımın kalbimde olduğunu hissettirdin. Annem bana sevmeyi öğretti, ancak aşkı, aşkı bana sen öğrettin. İyi