Nergis Biray

Ahmet Baytursınulı


Скачать книгу

için kötü de olsa, ‘hiç olmamasındansa idare edecek kadarı olsun’ diyerek çalışmak şart. Diğerinde ise yani Rus okullarında düzen de malzeme de program da var. Fakat ilerisi için faydası az ya da hiç yok. Onların faydasını azaltacak şey Kazakları Ruslaştırmayı düşünmeleri, bu fikir de tüm faydasını yok ediyor. Bu okullar vasıtasıyla Kazak dilini yok edip, yerine Rus dilini koyabileceklerini, Kazakların tek dayanağı olan Arap harfleri yerine Kiril harflerini yerleştirebileceklerini düşünüyorlar. Bunun için çocuklara ilk önce ana diliyle eğitim verilmiyor, Rusça eğitim alıyorlar. Ana diliyle okusalar da Kiril harfleriyle okumaları isteniyor. Birileri sırf ‘ana diliyle eğitim alıyorlar densin’ diye ilk önce Rus harfleriyle Kazakça kitaplardan okumaya başlatıp daha sonra biraz ilerleyince hem alfabede hem dilde tamamen Rusça’ya dönülsün diyorlar. Bu, bir taktik çerçevesinde hareket edenlerin yolu. Birileri ise kesin ve net bir şekilde Rusça okutulmalı diyor’. Yazar, ‘Mektep Kerekteri’ makalesinde okula gerekli olan üçüncü şeyin ise, hazırlanan program olduğunu ifade eder. Her işin istendiği gibi olabilmesi için onun örnek olması ve zaman sınırlaması ve ayarlamasının olması gerekir. Örneksiz ve zaman ayarlaması olmayan iş, kusurlu gerçekleşir. Ya eksiği ya fazlası olur. Gereksiz şeyleri öğreterek öğrencilerinin zamanını boşa geçirmemek, öğretilmesi elzem şeyleri dar zamana sıkıştırarak asıl lazım olanı göstermemek gibi uygulamalar terk edilmeli. Öğrencilere ilk okulda ne, ne kadar gerekliyse planlanarak öğretilmeli. Buna ‘program’ adı verilir.

      O, ‘Bavlıv Mektep’ yazısında şöyle der: ‘Kazaklar plan ve program dâhilinde okullar açan, çocuk eğitiminde tecrübeli olan bir halk değil. Bu yüzden Kazakların çocuk eğitim ve öğretim tarihi diye baktığımızda çok kısa bir süreçten bahsedebiliriz. Bu kısa süreçte de çocuk eğitiminde izlenecek yolun ihtiyaçlara göre şekillendirildiğini görürüz. Her milletin yüksek medeniyete ulaştığı ve sahibi olduğu bir dönem vardır. Bu çağlara bakarsak o milletlerin de çocuk eğitiminin ‘Bavlıv’ türde olduğunu fark ederiz. Onlar da eğitim öğretimde ‘öli oqıv’ (ölü okuma) tarzını başlarından geçirmişlerdir. Onlar da bu türü canlandırıp ‘töte oqıv’a geçmişler, ardından da ‘töte oqıv’ı canlandırıp ‘körneki oqıv’ yani görsel eğitim türünü tercih etmişlerdir. En sonunda ise tekrar ‘bavlıv’ yöntemine dönmüşlerdir. …O yüzden bugünkü çocuk eğitim öğretimi bir geriye dönüş değildir. Tabii ki yörüngesinden çıkıp yönünü kaybeden eğitimi düzeltip geleceğe uyarlamaktır. …Nasıl bir eğitimle istediğimiz türde bir fert yetiştirebiliriz? Asıl mesele budur. ‘Öli oqıv’ türü dünyada gerekli işleri öğretmiyor. Bu yüzden bu eğitim türü hayatla bağdaşık değil. ‘Töte oqıv’ meselenin özünü değil teorisini gereksiz açıklamalarla öğretiyor. Sadece teorik eğitimle yüzeysel bir uzmanlık mümkün olabilir ancak hayat uygulamalı işlerle dolu olduğu için bundan daha fazlasını istiyor. Böyle olunca uygulama olmadan uzmanlık da olmaz. ‘Körneki oqıv’ madde veya nesneyi göstererek öğretir. Görerek öğrenme ise çocuğun tabiatına daha yakın ve uygun bir eğitim sistemidir. Bu kısmen doğru. Çocukların okul öncesi dönemdeki 5- 6 yıllık süreçte pek çok şey öğrendiği malum. Ancak çocuklar bilgiyi görerek olduğu kadar taklit edip uygulayarak da öğreniyorlar. Bu sebeple sadece göstererek uygulatmadan eğitim öğretim veren ‘körneki oqıv’ da amaçlanan türde bir birey yetiştiremez. Görerek öğrenmekle uygulayarak öğrenmek arasında dünya kadar fark vardır. Bir şeye ihtiyacımız olduğundaki farkındalığımız ile ihtiyacımız olmadığındaki farkındalığımız bambaşkadır. Yürürken bir nesneyi gördüğümüzde geçer gideriz. Fakat dikkatimizi çeker de algılama gücüyle bakarsak durum farklı olacaktır. Ormana gezinti amacıyla gittiğimizdeki ağaç dallarına bakışımızla ormanda bir dal aradığımızdaki bakış açımız ve algımız farklıdır ve daha fazla dikkat gerektirir. … ‘Töte oqıv’ ‘öli oqıv’a göre; ‘körneki oqıv’ da ‘töte oqıv’a göre daha canlıdır. Ancak en canlısı ‘Bavlıv’ yöntemle eğitimdir. ‘Bavlıv’ çocuğu hayatın merkezine alarak eğiten bir sistem olduğu için alışıldık çocuk eğitimi olarak ele alınmamalıdır. ‘Bavlıv’ yöntemini kullanan okullar bildiğimiz geleneksel okullardan değildir, onlar tıpkı toplumsal bir sınıf gibidirler. Aile, topluluk, halk veya bir lonca, kooperatif gibi örgütlenir ve faaliyet gösterebilirler. ‘Bavlıv’ sistemli okullar sadece birer okul değil, bir tür toplumsal sınıftırlar’.

      ‘Baytursınulı Axmettiñ Arab Elip-Biyiñ Jaktağan Bayandaması’ makalesi alfabe ile ilgilidir. Yazar burada şunları belirtir: ‘Yazılı edebiyatı olan bir halka bir alfabeyi bıraktırıp, ikinci alfabenin kullanımını sağlatmak kolay bir iş değil. Bunu yavaş yavaş gerçekleştirmek için uzun bir vakit, çokça para ve bir hayli adam gücü gerekli. İlk önce para ve güç gerekli. İki alfabeyle aynı anda okutmak ve bu şekilde eğitim veren okullar açmak lazım. İkinci olarak, matbaalarda ayrı bölümlerin açılması, birlikte işletilmesi ve basılacak şeylerin hepsinin de iki alfabeyle basılması gerekli. Bu da iki iş ve iki zarar demektir. Bu da daha fazla para ve daha fazla güç gerektirir’.

      Baytursınulı, yöntem konusunun işlediği ‘Jalkılav Ayırıňkı Ädis’ yazısında ‘Çocuk eğitiminde de bu şekilde davranılmalı ve bu yöntem uygulanmalıdır. Parçadan değil bütünden başlayarak öğretim sağlanmalıdır. Önce bilinmeyen bir parçayı değil anlamlı bir bütünü ele almalıyız. ….İkinci tür yöntem, yazma aracılığı ile okuma öğretmek olarak tanıtılabilir. Bu yöntemin uygulayıcıları okuma yazma öğretimine okumadan değil yazmadan başlanması gerektiğini ifade ederler. … Üçüncüsü sesli yöntemdir. Sesli yöntem uygulamasıyla verilecek eğitim beş aşamada gerçekleştirilir: 1. Çocuklarla sohbet, 2. Öğretim için hazırlık, 3. Sözcüklerde bulunan sesleri ayırmak, 4. Çocukları harflerle tanıştırmak, 5. Öğrendiği harflerden sözcük oluşturmak ve onları okumak. Çocuklarla sohbet: Sohbetteki amaç çocukları öğretime hazırlamaktır’.

      c. Öğretmen yetiştirme.

      Yazar, öğretmen yetiştirme konusunu işlediği ‘Mektep Kerekteri’ adlı makalesinde konuyu şöyle dile getirir: Geçen sayıda Kazaklara nasıl ilkokul gerektiğini yazmıştık, şimdi ise o okullara nelerin gerekli olduğu konusunda yazacağız. Kazak çocukları anadillerinde, uygun kurallarla eğitimi iyi bilen öğretmenler tarafından üç yıl eğitim aldığında, bir hayli bilgi sahibi olmaktadırlar. Ana diliyle yazılan kitaplar, gazeteler, dergiler ve diğer yazı çizi işleri ilkokuldan çıkan bir çocuğun elinde oluyor yani çocuk onlardan faydalanabilecek kadar eğitimli oluyor. Şu an ülkemizdeki okullarda yukarıda söylenen şartların bir tanesi var, o da ana diliyle eğitim. Diğer şartlar yerine getirilmediği için çocuklar almaları gereken eğitimi tam anlamıyla edinemeden, çok azını bilerek okuldan ayrılıyorlar. Bizde henüz eski yazıyla okutabilen pedagojik yöntemlerden haberdar olan öğretmenler yok. Okullar için öncelikle bilgili, pedagojiden ve yöntemlerden haberdar olan, iyi eğitim veren öğretmenler gereklidir.

      İyi ve kaliteli öğretmen için de adayların gerekli eğitimin verildiği, ilmin öğretildiği okullardan mezun olması gerekir. Rusça eğitim alanların Arap harfleriyle okuma yazmayı öğrenmesi, Arap harfleriyle okuma yazmayı bilenlerin de pedagoji ve yöntem eğitimi alıp yeni usul ve tekniklerle tanışması için bir iki aylık bir süre gereklidir. Bu bir iki ay içindeki öğrenme süresi ve işi her ikisi için de imkânsız değil’.

      Eğitim durumunu kimin iyi kimin kötü bildiğini ortaya koyan şey, bu da pedagoji ve yöntemleri iyi bilen öğretmenlerdir. Onların içinde bu özelliklere sahip olanlar alfabe hazırlamalı, karşı karşıya gelip tartışmalı, sonunda savundukları tarz ile çocuklara ders vererek yöntemleri öğretmelidirler. Tartışılmayacak yerde tartışıp kötü şeyler söylemeden bunları yapmak gerek’.

      O, ‘Şekispey, Bekispeydi’ yazısında