Nergis Biray

Ahmet Baytursınulı


Скачать книгу

için dil öğretimi demek, düşünce öğretimi demektir. Dil, boş bir bal peteğine, düşünce de bu peteğin balına benzetilebilir. Düşünce yapımız ve tarzımız da kişiliğimizin emelini oluşturur (Hengirmen).

      Peki bu bilinç nasıl kazandırılır. Ana dilin resmi dil olarak kullanılması ile, devlet kurumlarında açık ve sade bir yazışma dilinin (ana dilinin) kullanımının desteklenmesi ile, ana dili üzerindeki çalışmalara özen gösterilmesi ile, yazı dilinin düzenlenmesi ve kurallarının belirlenmesi ile, diğerleri de ana dili ile olmak şartıyla ancak özellikle ilk kademedeki eğitim öğretim faaliyetlerinde kullanılacak ders malzemesinin ana dili ile kaleme alınması vasıtasıyla, vs. kazanılır.

      Ana dilini yazılı ve sözlü olarak doğru kullanabilen yurttaşlar yetiştirmek devletin eğitim sistemine yüklediği bir sorumluluktur. Kişinin etrafındaki insanlarla iletişim kurabilmesi, sosyal bir varlık olarak toplum içerisinde kendini ifade edebilmesi, bireysel gelişimini tamamlayabilmesi ve hayatın her aşamasında başarılı olmasının yolu iyi bir ana dili eğitim ve öğretiminden geçmektedir (Kayaalp 1998:89). Ortak bir ana dili eğitim ve öğretiminden geçmiş çok farklı meslek gruplarına mensup insanların oluşturduğu kültürel alt yapısı sağlam nesillerin yetiştirilmesi bir toplumu güçlü kılar. Ana dili dersleri ulusal, demokratik değerlerin benimsendiği bir süreci oluşturur (Yalçın 2002:29).

      Ana dilini iyi bilmeyen bir öğrenci, diğer derslerde de tam başarılı olamaz. Çünkü okuduklarımızı anlamamız, anladıklarımızı doğru olarak anlatabilmemiz için ana dilimizi iyi bilmemiz gerekir. Ana dil bilinci oluşturmak için için neler yapılmalıdır?

      1. Okuma Sevgisi: Okullarda okutulan bir tek Türkçe kitabıyla çocuklarda okuma sevgisi geliştirmek mümkün değildir. Çocuklar haftada ve yılda belli sayıda kitap okumaktadırlar. Çocukların kitap ihtiyacını kütüphanelerde aynı kitaptan kırk elli tane bulundurarak karşılamak gerekir. Türkçe kitaplarında genel olarak kuru bir anlatımla ve öğretici/didaktik metinlerden ibaret belirlenmiş konuların olduğu görülmektedir. Ancak çocukların okuma zevkini geliştirecek metinlere ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır.

      2. Ana dili dersi olarak Kazak Türkçesi, Türkiye Türkçesi, vs’nin dersi ve onun müfredatı bu açıdan dikkatle oluşturulmalı ve gözden geçirilmelidir.

      3. Öğretmen Yetiştirilmesi: Türkçe öğretiminde en önemli problem, uzman öğretmen yetiştirilmesi konusunda karşımıza çıkmaktadır. Ana dili öğretimi üzerine çalışan yeterli sayıda kurum ülkede henüz bulunmamaktadır. Mesela kitap okumadan yetişen öğretmenler, öğrencilerine de kitap okuma alışkanlığı kazandıramamaktadır. Farklı kitaplar okuyarak düşünce düzeyini geliştiremeyen öğrenciler, düşünemeyen bir toplumun oluşması anlamına gelir.

      Çağdaş ana dili öğretiminin üç temel ilkesine göre etkili bir dil öğretimi için; dil öğretiminin öğrenme durumunda gerçekleştirilmesi, etkinlikler yardımıyla yapılması ve dil öğretiminde kullanılan her çeşit malzemenin içeriğinin anlamlı olması gerekir (Yıldız 2003:9-10). Bunun yanında sistemi bilen, kendini yetiştirmiş, malzemeleri kullanabilen uzmanlaşmış öğretmenlerin olması gerekir.

      4. Ders Kitapları: Ana dili öğretiminde en önemli unsurlardan biri ders kitaplarıdır. Ana dilinin öğretildiği derslerde kullanılan ders araç ve gereçleri de aynı şekilde önemlidir. Ders kitapları özellikle nitelik ve içerik, sözcük ve kavram sayıları, söz varlığı, resim, fotoğraf, karikatür, afiş, şema ve tablolar ile tablo sayıları, konu çeşitleri, hedeflenen kişilik ve yöntem yönünden ele alınmalı ve düzenlenmelidir.

      5. Dilde Sözcük Sayısı: Düşünebildiklerimiz kadar anlatmak istediklerimiz ve anlatabileceklerimiz de vardır. Düşünce gücü bu istekler doğrultusunda dilin gücünü de harekete geçirir ve zorlar. Bazı dilbilimciler bir dilin anlatım gücünün sözcük sayısı ile ölçülemeyeceğini söylerken bazıları da bunun günlük konuşmalar için doğru olduğunu ancak bilim dilinden söz ediyorsak, bu düşüncenin kesinlikle doğru olmadığını belirtirler. Sözcük olarak karşılığı bulunmayan bazı kavramları uzun uzun anlatabiliriz. Ama önemli olan dilde, her kavramı karşılayan bir sözcüğün bulunmasıdır.

      6. Türkçe’nin Söz Varlığı: Türkçe, yeryüzündeki birçok dile göre daha zengindir. Ancak sözcük sayısı yanında bilimsel terimler ve soyut kavramlar bakımından bazı eksikliklerin olduğunu da belirtmek gerekir. Ama önemli olan, dildeki sözcük sayısının çok olması dilin anlatım gücünü de artırır. Burada şu soruları sormak mümkündür. Dilin anlatım gücü ile sözcük sayısı arasında bir bağ yok mudur? Dili oluşturan asıl unsurlar sözcükler değil midir? Sözcükler olmadan ne anlatılabilir?

      Türkçe sözcük türetiminde pek çok imkâna sahiptir. Bu yapısıyla da olağanüstü bir dildir diyebiliriz. Gerekli olan tek şey, Atatürk’ün de dediği gibi bu dilin bilinçle işlenmesidir. Türkçe’yi dünyanın en zengin dillerinden biri yapabilmek için iki yol izlenmelidir. Bunlardan biri dile yabancı kelime girişinin mümkün olduğu kadar engellenebilmesidir. İkincisi ise sözcük hazinesinin geliştirilmesidir.

      a. Yabancı dillerden kelime girişinin engellenmesi: Yeni bulunan/icat edilen bir nesneye hemen Türkçe bir isim verilmeli ve geç kalınmamalıdır. Bu şekilde hızlı hareket edildiğinde nesnenin Türkçe adı dilde yer alacağı için dile yabancı sözcük girişi engellenmektedir.

      b. Sözcük Hazinesi: 1988 yılında Türk Dil Kurumunun yayımladığı Türkçe Sözlükte ortalama 60.000 sözcük vardır. Bugün Güncel Sözlük’e baktığımızda 616.000’in üzerinde sözcük olduğu görülmektedir. Bu konuda Türkçe ile ilgili çalışmalarda bilgisayarların gücünden yararlanmak gerekir.

      Türkçeyi daha da zenginleştirebilmek için Türkçe bütün lehçeleriyle birlikte ele alınmalı ve gerçek söz varlığı tespit edilmelidir. Uygun bilgisayar programlarıyla sözcük türetimi için daha uygun bir ortam sağlanabilecektir. Burada aslolan da insanın bilgisi ve aklı ile gerçekleştireceği çalışmalardır.

      7. Terim ve Sözcüklerin Seçimi: Bu konu Türkçenin en çok zorlandığı konulardandır. Yani terim ve sözcüklerin seçimi konusu. Bu konuda karmaşa yaşandığı bilinmektedir. Terimde birlik olması gerekir ki dilde birlik olsun. Bu sebeple de dilbilimcilerin kabul edebileceği ortak ilkeler üzerinde bir anlaşmaya varılması gerekir. Türkçe terim ve sözcükler türetilmeli, yabancı terim ve sözcükler kullanılmamalıdır.

      Ana Dili ve Kimlik İlişkisi

      Dil ve kimlik, bireyin dünyaya çıkış noktasında ontolojik (varlık bilim) bir dayanışma içerisinde kendilik değerlerini kurgulayan insanı bütünler (Kanter 2010: 115).

      Birey içine doğduğu toplumun değer yargıları ile şekillenen kültür çerçevesinde kimliğe bürünür ve dili ile millî kimliğini sergiler. Hayata dair her şey kültürel ögeler barındırır. Olaylara karşısında gösterdiğimiz tepkiler, inançlarımız, vücut dilimiz, misafir ağırlama ve sofra adabımız, selamlaşma şekillerimiz gibi. Kültürel farklılıklar bu açıdan devreye girerek ulusal kimliğimize işaret eder.

      Kaybolan diller, bir toplumsal kaybı olduğu kadar yok olan kültürleri de simgeler. Kişinin ana diline hâkimiyetinin azalması, aynı anda kendi kültürüne, benliğine ve kimliğine yabancılaşması anlamına gelir. Kişi, kendini bir ferdi olarak hissettiği toplumsal karakteristiklerden uzaklaşırken çevresine de yabancılaşır. Dünyaya bakışını ve algılayışını yeni edindiği dille geliştirir.

      Genel olarak ifade edildiği gibi dil, kimlik ve kültür birbirini izler şekilde bulunan ve birbirleriyle etkileşim hâlindeki kavramlardır. Bu kavramlardan her biri bir diğerinden izler taşır ve ortak bir payda etrafında buluşurlar. Bunlar arasından dil, düşüncelerimizi