Ali Akbaş

Bütün Şiirleri


Скачать книгу

çatıp sinsin oynadılar

      Arkasından

      Venedikli tayfalar,

      Cenevizli haytalar dadandı kıyılara

      Yıldızlarla konuşan sedirlerden

      Yelkenlerine kürek

      Ve gemilerine direk yaptılar

      Ve sonra akın akın

      Uzağı yakın eden atlarıyla

      Türkler geldi Anadolu’ya

      Hükümrân oldular toprağa suya

      Kılıçları keskin, bilekleri kaviydi

      Lâkin tülbentten yufkaydı yürekleri

      Avları herkese müsâviydi

      Mis kokulu çamlardandı hamur tekneleri,

      Evlerinin mertekleri ve kağnı tekerlekleri

      Gürgenden, meşeden, ardıçtandı

      Onlar da hoyrat davrandılar ağaçlara

      Her kışa bir orman adandı

      Vurduğu tavşanı pişirirken

      Tembel bir avcı,

      Bir kıvılcım sıçradı, orman yandı

      Ve hâlâ canlı ağaçlar var kel tepelerde

      Hayret nasıl dayandı

      Arkasından

      Dur durak bilmeyen Haçlı Seferleri

      Moğol akınları ve Timur’un filleri

      Kıtlıklar, kıtaller, savaşlar

      Bitirdi ormanları

      Kalanı da biz kestik

      Tek dal dikmedik yerine

      Tahta, tabut, sandık

      Derken, cascavlak kaldı tepeler

      Ne bilelim,

      Daha tükenmez sandık

      Kala kala ne kaldı geriye

      Üç beş uyuz ahlat ve öksüz çalı

      Kırılan kuş kanadı,

      Zeytin dalı

      ŞAŞIRMAYIN

      Bizler derin uykudayken geceleri

      Birileri havayı zehirliyor

      Şifresini bozuyor hücrelerin

      Güvercinlere arsenikli yemler serpiyor

      Hormon zerk ediyor yediğimiz meyvelere

      Yarın bir bomba gibi

      Elinizde patlarsa elmalar, portakallar

      Şaşırmayın!

      Bu gidişle tekrar dirilecek gergedanlar

      Mamutlar, ejderhalar, dinozorlar, titanlar,

      Birer birer dışarı fırlayacaklar masallardan

      Ve sivrisinekler, ağır silahlarla mücehhez

      Birer fantom kesilecek

      Gözümüzü oyarsa karıncalar

      Şaşırmayın!

      Yaşanmaz bu plastik pislikler içinde

      Bu berbat havada nefes almak zor

      Masmavi denizlere katran sızıyor

      Bu atmosfere alışan kuşlar

      Günden güne canavarlaşıyor

      Çocuklarınızı kaçırırsa martılar

      Şaşırmayın!

      Yavaş yavaş

      Pirana kesilecek bütün balıklar

      Paslı solungaçlarıyla yavaş yavaş

      Karaya da alışacaklar

      Ve göz açıp kapayıncaya kadar

      Kocaman bir fili parçalayacaklar

      Dört mevsim ığıl ığıl kan akarsa ırmaklar

      Şaşırmayın!

      Kapkara karlar yağacak yollara

      Ardı arkası kesilmeyecek depremlerin

      Radyasyonlarla kavrulacak bütün dünya

      Yerle bir olacak câmiler, katedraller

      Güneş mağripten doğup maşrıktan batacak

      Tufanlar kaplarsa yeryüzünü

      Şaşırmayın!

      Bizi her âfetten koruyan bir perdeydi ozon

      Lâkin bilinmedi kıymeti

      Gitgide artıyor güneşin harareti

      Kutuplarda eriyen buz dağları

      Ve çürük iplikler gibi kopan aile bağları

      Kıyametin alameti

      Şaşırmayın!

      Oyuncağını kıran yaramaz çocuklar gibi

      Çivisini koparacaklar evrenin

      Ne çakal dayanır buna ne tilki

      Yas tutmaya dünyamızın ardından

      Bir çapaçul karga kalacak belki

      DNA’larıyla oynarken hücrelerin

      Her şeyin cılkını çıkaracaklar

      Şaşırmayın!

      SON GÖÇEBE

      Batı’dan estikçe rüzgâr

      Döner yel değirmenleri

      Çağı geçti gökkuşağı kilimlerin

      Kırıldı birer birer yörük kirmenleri

      Boş ver,

      Konacak konuk mu kaldı zaten

      Artık nemize yetmez,

      Cırlak renkleriyle halıfileks

      Kumaşlar hep sentetik ve şarkılar arabesk

      Küstürdük yağız atlı seğmenleri

      Kum doldu o billur pınarın gözlerine

      Akça gelinlerin kınası soldu

      Ve ozanlar unuttu türküleri

      Günden güne arıkladı koyunlar

      Çocuklar bir kemik, bir deri

      Şimdi her şey bir çıngırak kadar ırak

      Uzakta bir kuş ötüyor

      “İnfirak, infirak, infirak!..”

      Göğümüzü terk edeli turnalar

      Çerçiler getirir haberi

      YAYLA DÖNÜŞÜ

      Yaylacılar çadırları dürdüler

      Uzaktan duyulur çıngırakları

      Yolda doğar en hüzünlü türküler

      Gönüller yolda akar

      Nasıl unuturlar mor şafakları

      Dağları yutarak geliyor duman

      Rüzgâr bir dikeni kovalıyor

      Hıpırtısı duyuluyor koyunların

      Kepeneğe bürünüyor bir çoban

      Karabaş elini yalıyor

      Bak yine göründü dağların keli

      Dökülen