çatıp sinsin oynadılar
Arkasından
Venedikli tayfalar,
Cenevizli haytalar dadandı kıyılara
Yıldızlarla konuşan sedirlerden
Yelkenlerine kürek
Ve gemilerine direk yaptılar
Ve sonra akın akın
Uzağı yakın eden atlarıyla
Türkler geldi Anadolu’ya
Hükümrân oldular toprağa suya
Kılıçları keskin, bilekleri kaviydi
Lâkin tülbentten yufkaydı yürekleri
Avları herkese müsâviydi
Mis kokulu çamlardandı hamur tekneleri,
Evlerinin mertekleri ve kağnı tekerlekleri
Gürgenden, meşeden, ardıçtandı
Onlar da hoyrat davrandılar ağaçlara
Her kışa bir orman adandı
Vurduğu tavşanı pişirirken
Tembel bir avcı,
Bir kıvılcım sıçradı, orman yandı
Ve hâlâ canlı ağaçlar var kel tepelerde
Hayret nasıl dayandı
Arkasından
Dur durak bilmeyen Haçlı Seferleri
Moğol akınları ve Timur’un filleri
Kıtlıklar, kıtaller, savaşlar
Bitirdi ormanları
Kalanı da biz kestik
Tek dal dikmedik yerine
Tahta, tabut, sandık
Derken, cascavlak kaldı tepeler
Ne bilelim,
Daha tükenmez sandık
Kala kala ne kaldı geriye
Üç beş uyuz ahlat ve öksüz çalı
Kırılan kuş kanadı,
Zeytin dalı
ŞAŞIRMAYIN
Bizler derin uykudayken geceleri
Birileri havayı zehirliyor
Şifresini bozuyor hücrelerin
Güvercinlere arsenikli yemler serpiyor
Hormon zerk ediyor yediğimiz meyvelere
Yarın bir bomba gibi
Elinizde patlarsa elmalar, portakallar
Şaşırmayın!
Bu gidişle tekrar dirilecek gergedanlar
Mamutlar, ejderhalar, dinozorlar, titanlar,
Birer birer dışarı fırlayacaklar masallardan
Ve sivrisinekler, ağır silahlarla mücehhez
Birer fantom kesilecek
Gözümüzü oyarsa karıncalar
Şaşırmayın!
Yaşanmaz bu plastik pislikler içinde
Bu berbat havada nefes almak zor
Masmavi denizlere katran sızıyor
Bu atmosfere alışan kuşlar
Günden güne canavarlaşıyor
Çocuklarınızı kaçırırsa martılar
Şaşırmayın!
Yavaş yavaş
Pirana kesilecek bütün balıklar
Paslı solungaçlarıyla yavaş yavaş
Karaya da alışacaklar
Ve göz açıp kapayıncaya kadar
Kocaman bir fili parçalayacaklar
Dört mevsim ığıl ığıl kan akarsa ırmaklar
Şaşırmayın!
Kapkara karlar yağacak yollara
Ardı arkası kesilmeyecek depremlerin
Radyasyonlarla kavrulacak bütün dünya
Yerle bir olacak câmiler, katedraller
Güneş mağripten doğup maşrıktan batacak
Tufanlar kaplarsa yeryüzünü
Şaşırmayın!
Bizi her âfetten koruyan bir perdeydi ozon
Lâkin bilinmedi kıymeti
Gitgide artıyor güneşin harareti
Kutuplarda eriyen buz dağları
Ve çürük iplikler gibi kopan aile bağları
Kıyametin alameti
Şaşırmayın!
Oyuncağını kıran yaramaz çocuklar gibi
Çivisini koparacaklar evrenin
Ne çakal dayanır buna ne tilki
Yas tutmaya dünyamızın ardından
Bir çapaçul karga kalacak belki
DNA’larıyla oynarken hücrelerin
Her şeyin cılkını çıkaracaklar
Şaşırmayın!
SON GÖÇEBE
Batı’dan estikçe rüzgâr
Döner yel değirmenleri
Çağı geçti gökkuşağı kilimlerin
Kırıldı birer birer yörük kirmenleri
Boş ver,
Konacak konuk mu kaldı zaten
Artık nemize yetmez,
Cırlak renkleriyle halıfileks
Kumaşlar hep sentetik ve şarkılar arabesk
Küstürdük yağız atlı seğmenleri
Kum doldu o billur pınarın gözlerine
Akça gelinlerin kınası soldu
Ve ozanlar unuttu türküleri
Günden güne arıkladı koyunlar
Çocuklar bir kemik, bir deri
Şimdi her şey bir çıngırak kadar ırak
Uzakta bir kuş ötüyor
“İnfirak, infirak, infirak!..”
Göğümüzü terk edeli turnalar
Çerçiler getirir haberi
YAYLA DÖNÜŞÜ
Yaylacılar çadırları dürdüler
Uzaktan duyulur çıngırakları
Yolda doğar en hüzünlü türküler
Gönüller yolda akar
Nasıl unuturlar mor şafakları
Dağları yutarak geliyor duman
Rüzgâr bir dikeni kovalıyor
Hıpırtısı duyuluyor koyunların
Kepeneğe bürünüyor bir çoban
Karabaş elini yalıyor
Bak yine göründü dağların keli
Dökülen