Ali Akbaş

Bütün Şiirleri


Скачать книгу

aya değiyor, sakalı yere

      Geviş getiriyor yavaş yavaş

      Ne bir ses, ne bir nefes

      Dalmış yine derin düşüncelere

      Bu teke bir Sokrates

      AY DURUR BEN YÜRÜRÜM

      Tarlalar arasından

      Cılga yollar boyunca

      Ay durur ben yürürüm

      Ayağıma takılır

      Yerde bir kara yonca

      Düşer boylu boyunca

      Ay durur ben yürürüm.

      Bir cırcır böceğinin

      Uzun teranesiyle

      Üğrünürken kavaklar

      Bir derviş edasıyla

      Hırkama bürünürüm

      Çimenlere çiy düşer

      Ay durur ben yürürüm

      Bu gümüşlü gecede

      Bu çok düşlü gecede

      Tarlalar kekik kokar

      Dağın yamaçlarında

      Çobanlar ateş yakar

      Densiz bir köpek ürür

      Ay durur ben yürürüm

      Mezarlıktan geçer yol

      Biraz ayak sürürüm

      Bir latife anlatır

      Onları güldürürüm

      Dünyadan haber verir

      Yeniden öldürürüm

      Ay durur ben yürürüm

      Böyledir gece yollar

      Yarı hayal, yarı düş

      Gamlı bir baykuş öter

      Tekin değil bu ötüş

      Böyle yorgun derbeder

      Gölgem ile beraber

      Ay durur ben yürürüm

      ÇOCUKLAR SAYIKLIYOR

      Kadın hakları dedik,

      Yedik çocuk haklarını.

      Annesiz kaldı bebekler,

      Emdi parmaklarını.

      Ey dolunay yoldaş ol

      Kov kara bulutları

      Tedirgin çocukların

      Öp kirli yanaklarını

      Çocuklar sayıklıyor

      Ne olur bir besmele

      Sessizlik bir velvele

      Sarar kulaklarını

      Anneleri çaydadır

      Partidedir, çaydadır

      Çözün uçsun bebekler

      Çözün kundaklarını

      Çocuk yaralı ceylan

      Nereden içecek suyu

      Uyku yılanlı kuyu

      Kurar tuzaklarını

      Hey afacanlar afacanlar

      Kaçın kırlara

      Parfümlü salonların

      Kırın bardaklarını

      İffet dilber ninemin

      En kutlu armağanı

      Zamâne gelinleri

      Netti yaşmaklarını

      GÖÇ

      Su serperler ya

      Gidenlerin ardından

      Dün askere

      Hind’e Yemen’e

      Bugün ekmeğe

      Yaban ellere

      Dönmezler de ondan

      Yoksa niye serpsinler

      Sirkeci’den tren gider

      Ona binen verem gider

      Bir kampana çalar

      Analar ağlar

      “Oğuuul

      Oğul!”

      Çocuklar öksüz

      Gelinler dul

      Sirkeci’den tren gider

      Evim barkım viran gider

      Biz hep atla geçtik Tuna’dan

      Böyle geçmedik

      Avrat uşak

      Biz hiç böyle göçmedik

      Beyler utansın

      Sirkeci’den tren gider

      Varım yoğum törem gider

      Tuna bizden utanır

      Biz Tuna’dan

      Yüzüne kapatır ellerini

      Aldırma be Tuna’m

      Yiğit çıplak doğar anadan

      Sirkeci’den tren gider

      Erzurumlu Duran gider

      Burada ezan var

      Orada çan

      Her sabah çınlar tepemizde

      “Uyaaan

      Uyaan

      Uyan!..”

      Sirkeci’den tren gider

      Bir yaldızlı Kur’an gider

      ŞEHIRDE

      Ne kadar paralanıyor insanlar bu şehirde

      Ve sonra hiç şaşırmadan

      Nasıl da buluyorlar yolunu

      Bu korkunç labirentte her akşam

      Nasıl dönüyorlar eve?..

      Hadi döndüler diyelim

      Kadınlar nasıl tanıyor kocalarını

      Ve çocuklar babalarını nasıl tanıyor

      Bunca değişmeden sonra

      Ya gorile benziyorlar,

      Ya deve!..

      Fakat köpekler aldanmazlar

      Akıllı köpekler, soylu köpekler

      Hisleri yanıltmaz onları

      Küserler sahiplerine

      Bizi haram lokmayla besliyor diye…

      Artık bu şehirde her şey kemiyet

      Ve her akşam bu kadar kemikle et

      Nasıl da toplanıyor

      Ve nasıl sığıyor konteynerlere

      Aşk olsun çöpçülere!..

      PARKLAR

      Bereket parklar var bu şehirlerde

      Çöllerde vâhâ gibi parklar

      Islak söğüt dallarında serçeler

      Banklarında ihtiyarlar uyuklar

      Solgun yüzleri ve fersiz gözleriyle

      Nineler, dedeler, yorgun emekliler

      Susmayı