Dinis Bülekov

Yabancı


Скачать книгу

bidonlarını tangır tungur getirerek, aşağı sokağı çıkmaya başlamıştı ki, beklemediği bir anda Aknögöş boyunda uzanan patikaya doğru giden Mevsile’yi gördü. Gördü ve aklı başından gitti. Vay, onların köyünde bir de Mevsile var ya, Serbiyamal Abla’nın kızı. Baksana, nasıl da büyüyüp gitmiş! İnce belini sallayarak nasıl da güzel yürüyor…Büyülendiğinden, ardından gidip kornaya bastığını da fark etmiyor Zöfer.

      Kızcağız, iki kovasını köyentesinde tutup dönüp baktı.

      – Mevsile!… Mevsile, diyorum, – yiğit el salladı, – haydi, bin!

      Ama kızcağız uygun bir şekilde reddetti:

      – Sağ ol, Zöfer Ağabey, ben yayan… Su taşıyorum.

      Yüzünü de görünce, Zöfer daha da tutuştu. Çok sevimli idi kız. Kurnazlığa sarıldı.

      – Mevsile, bacım, ben de pınara… Acele ediyorum. İşte başkan nişan aldı, evine iki bidon su gerekti. Doldurmak için kova almayı unutmuşum.

      Mevsile daha çok ikilemde kaldı.

      – Vereyim mi yani birisini…

      – Yok, sen bin, ben kovanla doldurur, giderim. Çabuk gerek, diyor Nurbike Yenge.

      Sonunda kız inandı. Kovalarını, arka kapıyı açıp koydu ve kendi de oraya bindi. Ama yiğit onu öne çağırdı. Kabin kapısını açıp, elini uzattı. Diğeri de ona tutunup çıkarken, yukarıdan açıkçası, Zöfer’in gözlerine kızın göz kamaştıran sıkı göğüsleri ilişti. Vücudu titredi. Kan damarları boyunca birden keyifli bir ılıklık yayıldı. Yiğit güçlükle Mevsile’den bakışlarını ayırdı ve tükrüklerini yuttu.

      – Nasılsın, güzel, ortalarda görünmüyorsun da, – diyerek, çabucak ekledi o.

      Mevsile kızardı, yiğide dönüp bakmaya yeltendi. Ancak şimşek hızıyla değişti. Kıza bu da yetiyor, galiba.

      – Yani, iş işte burada… ağılda.. – dedi.

      – Kültür merkezine de gelmiyorsun.

      Mevsile güldü:

      – Oyuna kaldıran yok, Zöfer Ağabey. Başkan şoförünün vakti yoktur, belki…

      Başka da hiç konuşamadılar. Keleşküzi’ne yaklaşmışlardı.

      – Zöfer Ağabey, pınarın yanına bırakırsınız kovaları, – diyerek Mevsile pınara ulaşır ulaşmaz indi. Kuşkonmaz toplayayım şimdi…

      İşinin acil olduğuna üzüldü Zöfer. Eşikte tabak sürterek dikilen Nurbike Yenge’sini hatırlayıp, acele işe başladı. O, evin yapılması için, gerçekten de, acele edilmesi gerek diye düşündü. Elinde olmadan, Mevsile’nin gittiği tarafa baktı delikanlı.

      Dokuzuncu Bölüm

      Akşam olmak üzereydi, çok da geçmeden de Yüzşişme’yi karanlık kapladı. Ama Kolhoz Sokağı’ndaki Nurihanov’un evi, bugün sekiz penceresinden de pırıl pırıl ışık saçıyordu. Açık pencereleri aşarak eğlenceli sesler, şarkılar, türküler duyuluyor.

      Büyük odanın içi havasız kalmış. Erkekler çoktan ceketlerini çıkarıp koltuk başlarına asmışlar. Bir ikisi hatta gömleklerinin kollarını da sıvamış. Sadece masanın en ucunda taş bebek gibi Nurihanov, hareket etmekten korkarak oturuyor: Siyah kıyafetini çıkarmasına izin vermiyorlar onun, boynunda da kravat. O, şıpır şıpır terleyen alnını mendili ile arada sırada siliyor. Ancak, kıyafetin yakasında; nişan parlıyor.

      Gilman’ın sıkıntıyla oturduğunu herkes anlıyor.

      – Dayan şimdi dayan Gilmancığım! – diyerek pembeleşen, etli yüzünü daha da yayarak gülümsüyor Nurbike’si… Telefon edeli çok oldu, şimdi gelir…

      Kutlubayev, doğduğu köyde son mecliste oturduğunu bildiğine göre, kendini rahat tutuyor bu evde. Kimin için, Gilman için o, en yakın kişilerden birisi. İşte bundan dolayı biraz bunaldı. Oyun mu yani bu, partinin ilçe merkezine ziraat odası müdürü olarak işe alıyorlar. Uzman olarak da değil hatta. Neyse, kimlerin eline düştü şimdi o.

      Keşfi; zayıf, çökük yanaklı, cılız kişilere has olan geleneksel yüzü ve bedeni olan, içe kapanık karakterli biri. Gözleri daha çok düşünceli, güldüğünde de önce dudakları açılıyor, ağzı ayrılıyor, zayıf şakakları kırışıyor. Yalnız, en son da gözleri ulaşıyor bu ılıklık ışığına. Bunu, köy halkı Kutlubayev’in akıllılığından geliyor diye değerlendiriyor. Gerçekten de Keşfi Gellemoviç; bir başkan gibi, işi kesip atmadan, düşünüp, ölçüp biçip bakar, sabır da böyle zamanlarda çok gerekli olur. İnsanların fikirlerine de kulak vermeyi sever, bölmeden dinler, görüşür, takdir eder, ama işi kendi bildiğine göre yapar. Böyle biri kolhozun parti komitesi sekreteri. Onun için de sadece Yüzşişme’de değil, ilçe yöneticilerini de hayran bırakan ikinci bir özelliği var Kutlubayev’in. O da, börk gibi kabaran reçine gibi kara saçları. Kendi de çokça:

      – İş tarafını bilmiyorum ama saçlara geldiğinde ilçe çevresinde birinci de benim, – der. E, karısı Minzifası da:

      – Bu saçı için evlendim ben onunla, – diyerek şaka yapmayı sever. – Başka aklı baştan alacak tarafı yok…

      Eğlence kızışmaya başlamıştı ama, tekrar soğudu. Üç sandalye boş idi hâlâ. Okul müdürü Umurzakov, meclisin önceden belirlenen ayakçısı, sık sık pencereye baksa da, kadehlere içki doldurmayı da unutmuyor. Masanın ardında köyün diğer önde gelenleri. Her birisi, ev sahibinin ziyafetinde, kendi mertebesini ve yerini bilerek sakince oturmaya devam ediyor.

      Zöfer burada da çok gerekli biri oldu. Kapının en dibine oturtsalar da onu, o Nurbike Yenge’sinin de, Gilman Ağabey’inin de sağ kolu. Dahası, elektrik ışığında körüklerindeki süslü demirleri parlayan bir bayan41 tutturmuşlar ona. Misafirlerden birisi:

      – Ya hadi, kardeşim, “Taştuğay”ı – deyince, Zöfer başını eğerek çalmaya başlıyor. İyi çalıyor akordeonu Zöfer, söz yok. Gilman ona beğeniyle baktı durdu ve:

      – Kardeşim, Keşfi Ağabey’in suratını asmış, oturuyor, onun şerefine bir şarkı… – diyerek göz kırptı.

      – Keşfi Ağabey’e mi? Olur tabi… – Başladığı şarkıyı daha tamamlamadan akordeoncu “Ermi”yi (Ordu’yu) çalmaya başladı. Ama başkanın rahatsızlık belirtileri gösteren yüzünü görünce çok şaşırdı. Ama, devam etti, çünkü bir iki kişi katılıp, kısık sesle şarkı söylüyordu.

      Canı sıkılarak bunu dinleyen Kutlubayev, ezginin tamamlanmasıyla yerinden kalktı:

      – Ben de bu… Askere giderek saç uzatan biri oluyorum artık… diye söylendi. Onun gönlünün sakin olmadığını, doğduğu köyden ayrılmak istemediğini herkes biliyordu. Söze karışıp da bir şey söylemediler.

      Pencereye araba farlarının ışığı yansıdı. Kutlubayev, alnını cama dayayıp dışarıya baktı. Ama araba Kolhoz Sokağına çıkmadı. Farlarını yakarak yolu geçti ve aşağıdaki sokağa inip gitti.

      – Sigara molası!… Teneffüs… – diye ilan etti Buranşa Umurzakov. Sandalyelerin yerlerinin değiştiği işitildi. Nurbike’nin öfkeli sesi yankılandı:

      – Bu Yappar ne yaptığını sanıyor şimdi? Bugün ilk önce onun gelmesi gerekiyordu. Söylenmiş bitmiş. Başkaları gibi, daha fazla konuşmayı mı bekliyormuş yani yaşlı gavur. Bir içince… Nurbike eşine seslendi. Senin kardeşin. Her zaman böyle yapıyor.

      Nurihanov