Zordun Sabir

Anayurt - I


Скачать книгу

yalvarıyordu. Murat Hacı, Osman Hacıların ataları Halat san Hocalarla dostmuş. Yetmiş seksen sene önce, seksen üç Yüzbeylik’in çiftçileri ayaklanıp Abduresul Bey’in peşinden Han’ın24 surlarına saldırdığında dahi hacılarımızın babaları öküzleri sürü halinde götürerek kesip develerle un taşıyıp gazilere bakmışlar, Sadır Temrenci’yi25 de bir kaç defa görmüşler. Alahan Sultan işte bu Kışlaktam, mezarlara geldiğinde de bizim hacılarımızı ziyaret etmiş!”

      Kadı, çiftçilerin anlayamadığı bir dilde söylediği bu sözlerini daha da zorlaştırmak için:

      “Molla Şevket hazretlerinden ‘Eskimiş Mushaf’ı ne yapmalıyız?’ diye soran da Tokılak Şanyo ile bizim Osman Hacı’ymış. Molla Şevket hazretleri ‘Öyle bir Mushaf’ı çuvala sokup nehre atmak gerek’ dediğinde, ‘İşte siz de eskimiş Mushaf ‘ diye o hazreti İli Nehri’ne atarken çuvalın bir ucunu tutan da Osman Hacı’ymış…’” gibi tarihi vakaları ekledi. “Geldi işte!” diye bağırdı mescit damına çıkmış dazlak, kirli yüzlü, kürk giyen birisi:

      “Atlılar geliyor. İşte! Eski mahalleden çıktılar!”

      Çiftçiler telaşa kapıldı. Çiğdem renginde oynak bir ata binen Abduömer Bey ile boz ata binen sert yüzlü bir adam, onları takiben yardakçı, büyük, küçük beyler, başlarına deri şapka giyen atlılar mahalleye girdi.

      Herkes ayağa kalkıp mescit duvarına yaslanıp ellerini kavuşturup bekledi. Atlılar durdu. Kara sakallı, çengel burunlu, şapkasını bastırıp giyen bey, kamçı sapıyla eyere dayanıp:

      “Niyaz Bey, dün yaşanmış olaya çok kızdı!” dedi, yanındaki samur şapkalı, lacivert kaftan giyip boynuna mavi eşarp saran, açık sarı sakallı, yüksek burunlu, gözleri korku veren, uzun boylu, sıska adamı gösterip:

      “Muhtar Bay evinde mi?”

      “Yok, şehre gitti!”

      “Lanet olsun!” dedi korku veren o adam, öfkeyle:

      “Duymadım demeyin, eğer kim başkaldırıp bize karşı çıkarsa onu bağlarız, asarız, hapse atarız, işkence ederiz!”

      Onlar gürültü kopararak güneye doğru gittiler. Bir kuzgun, mescit önündeki eski karaağacın dalına konup bağırdı. Sesi, deminki adamın sesini andırıyordu.

      “Alaca Kısrak işte o!” dedi Mira Kadı, sinmiş insanlara o adamı tanıtarak:

      “Onun bildiği yalnız bağlamak, asmak, hapse atmak, dayak atmaktır!”

      “Muhtar Bay olsaydı, ne yapardı?”

      “Tutuklardı tabi ki. Bak! O, Muhtar Bay diyeceğine Muhtar dedi.”

      “Bence Muhtar Bay ondan korkmuyor, burada olsaydı hey Kaşgarlı, derdi.”

      “Diyebilir mi?”

      “Diyemez mi?”

      Bu mahallenin hakimi, zengini, koruyucusu olan Muhtar Bay, onlara göre en bilgin, en büyük, en güçlü insandı.

      “Ziyek’e ne yapmış onlar?”

      “Bağlayıp depoya sokmuşlar!”

      “Geceleyin şehre götürmüşler!”

      “Ah zavallı!”

      “Helvayı hâkim, dayağı yetim yiyor.”

      “Vergiyi İsa Hacılar ödemesin de hapse Ziyek atılsın!”

      Bu sırada Muhtar Bay kara yorgasına binip kara kara düşünerek geliyordu. Dün akşama doğru şehre gitmişti. Bu vakitte Karadöng mescidinin minaresinde kalın sesli müezzin akşam namazı için ezan okuyordu. Mescidin karşısındaki avludan başına ince sarık dolayıp aceleyle çıkan orta boylu bir adamı gördü ve attan sıçrayarak inip selam verdi:

      “Selamün Aleyküm, Tayyipzat Halife hazretleri!”

      “He, Muhtar Bay nasılsınız?

      Tayyipzat isimli bu hareketli, kara sakallı adam, Gulca’nın kadı halifesi, Muttali Halife’nin en yakın müridi, ilmi ve ahlakıyla tanınmış ünlü adamıydı. Hakimbey Hoca’ya da yakındı.

      “Hocayla görüşmek nasip olur mu hazretim?” dedi Muhtar Bay, onun elini sımsıkı tutarak.

      “Bir sıkıntıya mı düştünüz acaba?”

      “Alaca Kısrak’ın zulmüne uğradık.” dedi Muhtar Bay, gazabını gizleyemeden bağırıp:

      “Bize gün yüzü göstermez oldu o Kaşgarlı!”

      “Eyvah! Bu Karadönglülerin çoğu onlar değil mi Muhtar Bay, bu mahalleye Geyşan26 bakıyor, bilmiyor musun? He, öyle mi? Hocam bugün sabah Roza Tambur, Hasan Tambur’u alıp dopdolu iki fayton adamla Araösteng’e, Kasim Mirab’ın evinde düzenlenecek toya gitti. Mirab’ın dört yerdeki taş değirmeni çalışmaya başlamış galiba, onun kutlaması olsa gerek.”

      “Öyleyse ben döneyim!” dedi Muhtar Bay, atının ipini toplayıp.

      “Bize konuk olmaz mısınız Muhtar Bay?”

      “Sağ olun hazretim, Hocamı Mirab’ın evinden bulayım o zaman!”

      Karayorga atını koşturup çok geçmeden Cirgılang Köprüsü’ne geldi. Köprünün öbür tarafındaki tepeye çıkıp atının bel bağını pekiştirdi. Kollara ayrılmış olan yol başındaki tepede durup sağ taraftaki yola baktı. Bu yol derin vadilerden geçip İli Nehri’ni takip ederek doğuya yönelen, Moğolküre, Tikes, Dokuztara, Künes’lere, hatta Şota’dan geçip Muzdavan’dan aşıp Bay, Aksu yollarıyla Kaşgar, Hoten’lere giden büyük kervan yoluydu. Bu yolda Çıngıraklı develer, eşek çobanları, hasır ve dallardan gölgelik yapılmış arabalar, kervanlar toz toprak saçarak durmadan geçiyordu. O, nehrin öbür tarafına baktı. Dağın dibindeki açık sarı tepeler, uçsuz bucaksız yoncalık, orada burada gözüken Tarancı köyleri tanıdık mekânlardı. Sabunbulak, Hunihay’dan Çapçalmezar’a kadar Cagıstay, Kaynuk, Yalnızağaç, Kavuncu köyleri eğlence ve espri mekânıydı. Çiftçiler evlerindeki lamba ışığında eğlenip karanlık kışın günlerini geçiriyorlardı. Muhtar Bay orayı seviyordu. Karşısındaki düzlük -kavaklardan Yamatu’ya kadar geniş arsa onların beylik toprağıdır. Birkaç yüz yıldan beri nehir kıyısındaki çukur, eski ormanlıklara sığınan Tarancılar bu geniş alanın sahibiydi. Bugün neden Kaşgar’dan gelen Abduömer bu yere sahip oluyor? Aksu’dan çıkıp, valinin yalağını yalayıp büyüyen Alaca Kısrak neden kendi kardeşlerine işkence ediyor? Üstelik Kolhoz olmaktan korkup Rusya’dan kaçıp gelen Çilekliler, Ğalcatlıklar, Ketmenlik, Puşkeklikler bile neden Tarancı bayı Muhtar Bay ile şanyoluk27 yarışına giriyor? Hocam neden kendi halkına sahip çıkmıyor? Muhtar Bay düşündükçe sinirlenip, birilerine sövüyor ve birilerini dövmek istiyordu. Üzengiye ayağını koyup ata sıçrayarak bindi ve toz topraklı kervan yoluna değil, çukuru takip ederek giden yalnız binek arabası yoluna doğru atını dehledi.

      Önündeki köy, Rusların yerleştiği Akçakavak köyüydü. Onlar değirmen işletip balık tutup bal arısı yetiştirip sonunda Gulca’nın akın kıyıları, sık ağaçlı vadilerine yerleşti. 1881’de vatanlarına döndüler fakat Rus Çarı devrildikten sonra İli’ye tekrar kaçıp geldiler. Bugünlerde onların bir kısmı bu iki köyün tadını çıkarıyordu. Buralarda karpuz çok iyi yetişir, bıçak değer değmez yarılır, yediğin zaman dilinden tadı gitmez. Rusların köpekleri atlıya dahi uluyordu. Gür sakallı yaşlılar, büyük etek giyen göbekli kadınlar köpekleriyle gurur duyarak kahkaha atıyordu. Onlar bile Tarancı toprağının hakimiydi.