Marhabat Baygut

Ses Rengi


Скачать книгу

tebriklerini iletiyor.

      – Seni gördüğüm iyi oldu, çok iyi oldu, dedi o.

      – Köye gelip misafirim olun. Kutlarız, dedi bu.

      – Geleceğiz, dedi Atabek. – Ciddi söylüyorum. Daha önce de bir iki kez davet etmiştin. Artık geleceğiz. İşştee böyle.

      – Kudıksay’ın pek çok evinde bulundun. Habarbek’in evini sık ziyaret edersin. Bizi kendine eşit görmezsin tabii.

      – Hayır, hayır. Hiç de öyle değil. Her şeyin uygun bir anı vardır arkadaşım. O uygun anın yaklaştığını hissetmiyor musun? İşştee böyle.

      – Buyurun gelin. Elimizden geldiğince ağırlayacağız. Canımızı veririz.

      – Gitme derken, mesele şudur: Orınkül’ün madalyasını takdim etme meselesini söylüyorum. Bu önemli bir meseledir. Birilerinin eline verip gönderirler. Köy kurulu veriverir. Ötekilerine ise önemli insanlar özellikle gidip takdim ederler. Sen birilerine mi dâhil olursun, ötekilerine mi? Mesele budur arkadaşım. İşştee böyle!

      – Eyvah! Öyle bir şey mi var? Bizim Orınkül bir şeyleri hissetmiş anlaşılan. Şu anda kızımın yanından geliyorum. Güzelce beslediğim bir koç vardır. Onu kesmek istediğimde: “Bekle, onurlu misafirler gelebilirler. Cemile’ye toklu da yeterli olur”, demişti.

      – İşştee böyle! Sen bilirsin. İyice ağırlarım, köy kurulunun yanında utandırmam dersen yarın getiririm. Önemli insanlar gelecektir. Saman biçme zamanı başlamadan önce köyüne gidip şööyle bir kafa dinlemeye itiraz etmezler o insanlar.

      – Çok iyi. Bekleriz.

      – Beklersiniz de, şey, durumunuz nedir?

      – Durumumuz iyi. Hangi durumunuzu soruyorsun?

      – Manevi durumunuzdan maddi durumunuza kadar. Her şeye dikkat edilmesi gerekir. Bugünlerde insanların zevki çeşit çeşit. – Atabek bunları söyleyip esnedi. – Ba-azı evlere gidesin gitmesine, durmadan davet edince. Fakat yanında götürdüklerinin karşısında rezil olur, yerin dibine girecek gibi dönersin.

      – Yok ya, öyle deme! Öyle şeyler söyleme, gözünü seveyim. Rezil eder miyiz hiç! Durumumuz iyidir. Çocukların kendi kısmetleri. S-sizin, d-devletin sayesinde yardım yağmur gibi yağıyor çok şükür. Utandırır mıyız sizi hiç.

      Tursınbek artık yerinde rahat oturamıyordu. Alnından ter akın akın akıyordu. Eski kasketini çıkarıp dizlerine koydu. – Kesmeye hayvan hazır. İki yaşındaki hadım edilmiş koç. Siyah koç. Kuyruğu kocaman. Tavuğu kolhozdan kaydettirip alırım. Uçak tefek şeyler bulunur. Habarbek’in karısına salata yaptırırım. Orınkül o bakımdan şeydir. İçecekleri merkezden alırım. Bizim köy dükkânında ucuz votkadan başka bir bulunmaz. Başka ne lazım? Önerilerini söyle. Köy kuruluna mensup olan sen utanma, kahraman baba olan ben utanmayayım. İki üç gün öncesinden haber ver. Çocuklara temizlik yaptırayım. Fakat, eyvah bizim evde halı yok, bir de masa yok.

      – Şey, mesele onda değil. Yarın, öbür gün haber veririm. Ha, bir de davetliler arasında kadınlar da olacak. Onu da göz önünde bulundurun. İşştee böyle.

      – Eyvaaah! diye başını iki elinin arasına aldı Tursınbek. Atabek, kolhozun merkezinde inmişti.

      Üç gün geçmeden haber gönderdi. Tursınbek’in evi telaşa kapıldı. Evin içi tekrar tekrar silinip süpürüldü, döşek üç defa silkelendi.

      Orınkül çocukları yıkadı, yeni gömlek, yeni kilot giydirdi. İyi olan tarafı Orınkül’ün çok sakin olması idi. Telaşlı olan Tursınbek idi. İlçeye iki üç defa, kolhoz merkezine iki defa gitti geldi. Yine de Habarbek’in eşine danışması gerekiyordu. Onlar ilçeden, şehirden gelen misafirleri ağırlamaya alışıktır.

      – Gitmek istiyorsan git, dedi Tursınbek. – O olmadan ağırlayamayacaksan…

      Akşama doğru çocuğun birini kucağına alıp birinin de elinden tutup Orınkül, onların evine gitmişti. Hemen geri döndü. Habarbek’in süslüsü köyün dışına çıkmış. Kocasını da götürmüş.

      – Daha erken gitmek gerekirdi! Ekmek yapmaktan boş zaman bulamıyorsun ki! dedi Tursınbek titreyerek. – Bir gün ekmek yapmasan millet açlıktan ölecek sanki. Ne yapsak? Allah kahretsin!

      – Sakin ol. Hem çocuklara, hem misafirlere ekmek lazım.

      – Misafirler senin küllü tandırını mı yiyecek? Dükkândan fırın ekmeği almak gerek.

      – Fırın ekmeğini ilçede yemiyorlar mı sanıyorsun? Tandır ekmeği daha çok hoşlarına gider.

      – Eyvah, eyvah, şuna bak! – diye şaşırdı Tursınbek. – Onu kim söyledi sana?

      – Ben söyledim. Okumazsın. Dergi, gazete okumazsın. Eline kitap almazsın.

      – Bak sen şuna! Evet, Cemile’yi çağırmaya ne dersin ha? Az da olsa şehir görmüşlüğü var.

      – Olur, çağır. Fakat nasıl haber ileteceksin? Yetişir mi?

      – Komşusunda telefon vardı. Bir yere yazmıştım. Hey, hanginiz buradasınız? diye seslendi çocuklara. – Hey baksanıza, üstünüzü kirletmeden oynayın. Biriniz gelsenize buraya. Şu fitilli kadife cepkenimin iç cebinde eş dostların listesi olan bir bloknotum vardı. Bulsanıza.

      Altıncı sınıfa giden Aydar anında eve doğru koştu.

      – Bu mu? diye elinde kahverengi bir bloknotla çıktı evden.

      – Evet, o. Versene.

      İşaret parmağını bir yaladıktan sonra itinayla sayfaları çevirdi. Cemile’nin düğünü sırasında yaptığı eş dost, akrabaların listesine göz gezdirirken bir iki sayfayı çevirdi ve donakaldı.

      – İşte, işte, buldum! Okumadığımı söylersin bana. Biz yazaarız. İşştee böyle! (Atabek’i taklit etmişti).

      Tursınbek horozlandığı gibi büroya, siyah telefona yalvarmaya gitti.

      Ertesi gün öğlen Cemileler geldi. Çok geçmeden de misafirler geldi. Üstü kapalı bir araba. Yepyeniymiş. Sessiz sedasız araç sadece eğri iğde ağacının yanında geçerken “dırrr” dedi ve bahçeye giriverdi.

      – Atabek Muratoviç bizi eve arabayla sokacak diye korktum, diye gülerek indi kilolu ve uzun boylu kadın. Saçını boyamış. Dudağını da boyamış. Kirpiğine de aynısını yapmış. Yakışmış. Tursınbek ağzını bir karış açıp bakakalmıştı. Cambıl’da, ilçede bunun gibi kadınları çok görmüşlüğü vardır. Fakat kendisinin koyun beslediği ahırının önünde görmek çok ilginç oluyormuş.

      – İşte bizim çok saygıdeğer kahraman babamız! diye tanıştırdı Atabek. – Adı Tursınbek Janasbayeviç. Bu hanımefendi ise Olga Timofeyevna. Madalyayı takdim etmek üzere uzak da olsa ilçeden özellikle geldi.

      Olga Timofeyevna’dan sonra bir kadın daha indi. O da boyalı idi. Daha güler yüzlü görünüyordu. Orınkül’den bir iki yaş küçük veya büyük olabilir.

      – Bu hanımefendi de Olga Timofeyevna ile aynı alanda çalışır. Tanıştırayım, Rahima Rahmetovna, dedi Atabek. – İşte arkadaşım, misafirlerin.

      “Eyvah! Sadece iki kişi mi? İkisi de kadın mı? Şimdi ne yapacağım?”

      – Az kişi gelmişsiniz, dedi şaşkınlıkla. – Biz kalabalık geleceksiniz diye…

      – Az da olsa öz arkadaşım.

      – Peki asıl kahramanımız nerede? Kutlamaya vesile olan esas şeref sahibi nerede? diye Olga Timofeyevna hızlıca dönerek dikkatle etrafı inceledi. Epey