Beksultan Nurjekeuli

Bir Pişmanlık Bir Ümit


Скачать книгу

Dur, baştan.” dedi.

      “Ardıç topluyorum, böylece topluyorum,

      Kaldıramayıp ardıcımı yoruluyorum.

      Sazlı nehrin kamışı hey,

      Unutma bizi, tanıdık hey.

      Görmeyeli yüzünü yıllar oldu,

      Askerdeki babamı özlüyorum.

      Sazlı nehrin kamışı hey,

      Unutma bizi, tanıdık hey.”

      Duygulanan iki yaşlı, iki taraftan Şegen’i sevmeye koyuldu. Yaşaran gözlerini birbirinden gizlemek istercesine torunlarını iki taraftan öpe koklaya severek, uzun süre tek kelime etmediler.

      “Yavrum,” dedi, biraz sonra Batjan hâlâ ağlamaklı bir sesle, ağladığını belli etmemek için sert bir şekilde, “Babası gibi türkücü olacak. Sen küçücük şu halinle babanı özlüyorsun. Peki biz nasıl dayanalım bu özleme? Sesini yer babaannesi. Derdimi unutturan bülbülüm benim! Bunların hepsini kimden öğrendin? Allah bilir Salima’nın kızından öğrenmişsindir. Akıllı bir kızdır o. Sesi de çok acıklıdır kendisinin. Allah nasip ederse o kızı babacığıma eş olarak alacağım.”

      Anne, ne tuhaf insansın,” diyen, Jamihan annesine gülümseyerek itiraz etti. “Bübiş, Şegen’den iki yaş büyük değil mi? Satim askere giderken Şegen daha anne sütü alıyordu. Bübiş ise konuşmaya başlayan ve yürüyen bir kızdı.”

      “Eee, ne olmuş? Sen de Satim’den iki yaş büyüksün. Bu da babası gibi kendinden büyük bir kızla evlenecek. Bübiş’le evlenir misin Şegenciğim? İyi bir kız mıdır kendisi?”

      “Evlenirim. İyi kızdır.”

      “Evlenecek benim yavrum. Allah nasip ederse benim yavrum büyüyecek. O kız benim oğlumla evlenmeyecek de, kiminle evlenecek? Yeter ki Allah bize o günleri göstersin. Demin söylediğin türküleri o mu öğretti sana?”

      “Evet. Ben de ona öğreteceğimi söylemiştim. Deminkini bir daha söylesene, unuttum.”

      Türkü öğretme işiyle uğraşarak epey geç uyudular o gün.

* * *

      Bübişlerin evine yabancı dört beş kişi geleli beri Şegen, o eve eskisi gibi rahat gidemiyordu. Nedense, o insanlarla selamlaşırken yaptıkları şakalarında terbiyesizlik hissetmişti. Özellikle iriyarı sarışın adamın söyledikleri hiç hoşuna gitmemişti.

      “Nasılsın, bakalım?” derdi Şegen’i her görüşünde. “Annen iyi mi? Şu ıssız yerde nasıl yaşıyor? Arada sırada yanımıza uğrasın, söyle.”

      Diğerleri onun söylediklerine kıs kıs gülerdi. Şegen’in işte o gülüşler hoşuna gitmiyordu. “Annen” demesi de çok dokunuyordu kendisine. Annesi Batjan’dır. Babaannesi hep: “Ben doğurdum. İyice yaşlanınca zar zor doğurdum.” derdi. Şu sarışın herifin ise annen derken kastettiği tabi ki Batjan değil. Çünkü onun babaannesiyle öyle şakalaşmaya hakkı yoktur. O yaşlı insandır. Annen dediği Jamihan’dır. Ona Şegen hiçbir zaman anne dememiştir. Diyemez de. Öyle bir durumda babaannesi ile dedesi kırılır. Bunların hepsini kurnaz sarışın herif gayet iyi biliyor. Bildiği hâlde özellikle dalga geçiyor. Keşke babasına söylese de dövdürse! Bunları söylerken gözleri nedense etrafı süzer, oynardı. O sarışından çekindiğinden son zamanlarda Bübiş’le doğru dürüst oynayamıyordu. Adamlar harman yapmaya gittiklerinde gider, onlar yemek yemeye dönünce Şegen’de hemen evine kaçardı.

      “Hey, kaçma, annene dokunmayacağız. Beklesene, biraz konuşalım.” derdi yine de sarışın adam.

      “Çocuğa sataşma!” diye bazen Salima kızardı ona. “Çocuğa saçma sapan şeyler söyleyip durma. Sinirlernirsem kovarım evimden deli. Ne o, yetim ve dullarla dalga mı geçmek istiyorsun? Şegenciğim korkma canım. Ağzı olan konuşuyor işte. Birazdan hepsi gider. Sen yine gelip Bübiş’le oyna. Allah nasip ederse büyür, bunları da geçersin sen. Büyüyünce Bübiş’i sana vereceğim. İster misin? Şegenciğim bana doğruyu söyle!”

      Şegen, öyle zamanlarda Salima’ya cevap veremezdi. Ne diyeceğini bilemez, utanırdı. Sesini çıkarmadan evine doğru koşardı. “İstiyorum, istiyorum!” derdi yolda giderken.

      Bübişsiz oynamak büyük sıkıntıydı onun için. Akşama kadar evine birkaç defa gelir giderdi. Sürekli aramasının nedenini bilmiyordu. Belki de özlüyordu.

      Bugün hava açık, güneşli! Dağınık ve seyrek buluttan başka tehlikeli bir şey yok gökyüzünde. Oynamak için çok elverişli bir gündür. Harman yapan işçiler atlarına binip uzaklaşınca, sabrı tükenmekte olan Şegen de Bübiş’in evine doğru yola koyuldu. Peyniri kurutma yerine koymakta olan Batjan:

      “Şegenciğim,” dedi arkasından seslenerek. “Öğlen gelip yemek yemeyi unutma babacığım. Kozı Körpeş7 gibi olan yavrum benim. Salima’nın kızına gitmek için acele etmekten yemeğini de zamanında yemez oldun.”

      Bübiş ile Sakıp, ev ile ahırın arasındaki açık alanda evcilik oynuyorlardı. Şegen’i gören Bübiş sevinerek ayağa kalktı.

      “Gel, ikimizin ortasına otur,” dedi elinden çekip. “Misafir davet etmiştik. Koyun kesecek kimse yok, ne yapacağımızı bilmiyorduk. Ne iyi ettin de geldin. İşte koyun, işte bıçak. Hadi!” diye ikisini getirip Şegen’in önüne koydu.

      “Koyunu böyle tamtakır yerde kesmezler. Pislenir. Çimenlerin olduğu yere gidelim!” dedi Şegen. Düşündüğü kızları evin yanından uzaklaştırmaktı. Ev işiyle uğraşırken eve girip çıkan Salima’nın bunların konuşmalarını duyması pek mümkündü. Biraz sonra harmancılar da yemeğe geleceklerdi. Bunların hepsi güzelce oynamalarına engel olacaktı. Oyunu rahat rahat oynamak istiyordu Şegen. Ancak, Bübiş bunu kabul etmedi.

      “Burada devam edelim. Şunların hepsini bozup tekrar yapmamız gerekecek. Uğraşmayalım.” Bübiş’in yaptığı ev gerçekten bozmaya kıyamayacak kadar güzeldi. Eşyaları yerli yerine koymuş, minderleri döşemişti. İmrenilecek bir biçimdeydi.

      “Millet yaylaya taşınırken biz burada oturmaya devam mı edeceğiz?” dedi Şegen, taşınmaya bahane bulmaya çalışarak.

      “Evet, biz de yaylaya gidelim,” dedi Sakıp, Şegen’e katılarak. Bübiş kararsız duruyordu.

      “Ay ne kadar inatçısın!” dedi Şegen’e, nazlanarak kaşlarını çatıp. “Olmadık şey bulursun hep. Evine misafir davet eden ev taşınır mı hiç? Taşınırsak misafirlerimiz bizi nasıl bulacaklar? Kırılırlar, ayıp olur.”

      “Sakıp gitsin bir daha davet etsin.”

      “Önce taşınalım, sonra ben hızlıca gidip davet ederim.” dedi Sakıp, ablasına bakarak. “Hadi yıksana evini! Kocan taşınalım diyor sana.”

      “Kim? Nerede benim kocam? Onu kim öğretti sana? Terbiyesiz!”

      “Terbiyesiz sensin. Her zaman oynarken o kocan, ben kızın olmuyor muyuz?”

      “O oynarken. Şimdi kimse oyun oynamıyor.”

      “Oynamayıp da ne yapıyoruz? Ne tuhaf bir kızsın.”

      “Defol burdan. Bundan sonra bizimle oynamayacaksın, oynatmayacağız.”

      “Oynatmazsan oynatma. Büyüyünce seni Şegen’e vereceğini annem de söylemişti.”

      Bübiş kıpkırmızı oldu. Gözlerini kırpıştırarak neredeyse ağlamak üzereydi.

      “Ne zaman? Ne terbiyesiz kızsın sen!” dedi, alçak bir sesle kardeşini azarlayarak. “Yalancı!”

      Kardeşlerin,