Beksultan Nurjekeuli

Bir Pişmanlık Bir Ümit


Скачать книгу

ben size? Ölürsem yapacak bir şey kalmaz ama ben hayattayken Satim sahipsiz kalmaz. Onun adına iğnenin deliği kadar leke sürecek olan kişi benim has düşmanım olur. Başka her şeyi affederim ama böyle bir şeyi kesinlikle affetmem. Çünkü ben onun için hayattayım. Sadece onun için!”

      Jamihan da sinirden patlamak üzereydi: “Daha ortada bir şey olmadığı hâlde nasıl suçlar? Başkasının sinirini neden benden almak ister? Benim çok mutlu olduğumu mu düşünüyor. Eğlence düşkünü fahişeymişim gibi nasıl azarlar?” O kadar sinirlendi ki hemen saçını başını yolmak istedi.

      “Şu zehir saçan ağzını paramparça etsem!” diye bağırdı kanı beynine sıçrayarak.

      Büyük felâketin yaklaştığını anlamıştı Batjan. Mamet, bunların konuşmalarını duyup da evden çıkacak olursa asıl fırtına o zaman kopardı. Hemen durdurmazsa iyice kızıştıktan sonra bunların sakinleşmeleri zor olacaktı. Çok kızmış gibi bir yüz ifadesiyle Jamihan’ın yanına gelip elindeki maşayı çekip aldı.

      “Utanın halinize! Daha ağzınıza bir lokma koymadan kavgaya başladınız. Aklınızı mı yitirdiniz siz?” Jamihan’ın elinden çekti ve: “Git, iki kova su getir! Tencereyle su ısıtıp bulaşıkları yıkasana!” dedi.

      Kayınvalidesinin bunları kendisine özellikle söylediğini anladı gelini. İki kovayı alıp oradan uzaklaştı. Kameş’le ikisini başka şekilde ayırmak mümkün değildi.

      Kahvaltıdan sonra Kameş, tamamen karara bağlanmış bir konu gibi:

      “Taşınma hazırlıklarına başlamayacak mısınız?” dedi, emrivaki bir sesle babasına bakıp. “Düşünüp taşınmaya devam mı edeceğiz?”

      Mamet kıs kıs güldü ve ardından hemen toparlandı.

      “Evi ve eşyaları, tamam develere yükleriz. Peki, insanları nereye bindireceksin? Atlara ikişer ikişer binerek mi gideceğiz?” dedi, sonunda sormak için sakladığı bir soruyu sorarcasına. Taşınacak birine hiç de benzemiyordu. Tam tersine: “Beni yerimden kıpırdat da göreyim.” der gibi bir hâli vardı. Kameş o an kem küm etti ve hızlıca o soruna da çözüm buldu:

      “Sorun değil. Jamihan’la biz devenin semerine biner gideriz.”

      Mamet itiraz edemeyip yere baktı. Bahanesi işe yaramayınca hayal kırıklığına uğramışa benziyordu. Ben de bu karara katılıyorum der gibi sessizce yerinden kalktı. Yorgan ve yastıkların toplu olduğu duvardaki kamçısını alıp elinde oynattı ve kafasına geçirecekmiş gibi gözleri yuvalarından fırlayarak karısına baktı.

      “Şu ekinin halka ait olduğunu biliyor musun?” dedi. Bunu neden kendisine sorduğunu anlamayan Batjan da kocasına şaşkın gözlerle baktı. “Bu ekini sahipsiz bırakmakla Botaş’tan intikam almış sayılmazsınız. Biriyle haber göndereyim. Bekçilik görevimi sağ salim teslim edeyim. Yaşlandığımda milletin günahını alamam.”

      Kameş, bunlara karşı gelmeye cesaret edemedi. Babası o hâlde dışarı çıktı. Ondan haberi kiminle göndermeyi düşündüğünü sormaya da kimse cesaret edemedi. Şu ıssız yerde kimi bulacaktı da gönderecekti? Kendi giderse nereye gidecek? Yaylaya mı, yoksa Kolhoz Merkezine mi? Bugün eve dönüp dönmeyeceği de belli değildi.

      “Ben dışarı çıkıp develere bakayım.” dedi, Kameş de yerinden kalkıp.

* * *

      Kameş, eve öğle vakti döndü. Jamihan, kapının önünde ev işleriyle uğraşıyordu. Attan inen Kameş’in sinirden kudurmuş olduğunu fark etti. İki avurdu aşağı inmiş, yutkunan kurbağanın solungacı gibi kâh kalkıyor, kâh iniyordu. Yüreği ağzına gelen Jamihan, Kameş’in gözüne görünmemek için evin arka tarafına yöneldi. Hızlı yürümekten elbisesinin eteği şıkırdayan, kollarını hızlı sallamaktan koltuğu sürtüşerek kütür kütür ses çıkaran Kameş’in üzerine çullanmakta olduğunu tüm vücudu titreyerek hissetti. “Anne!” diye arkasına döndü. Ok gibi atılan kartalın tıslaması gibi bir ses duydu. Kameş hiç konuşmadan pat diye Jamihan’ın boğazına yapıştı. İki eliyle tutup yere atıverdi. Daha canı pek acımayan Jamihan pek karşılık göstermedi, sadece yüzünü elleriyle kapatmak suretiyle başını korumak istedi. “Şu iki kadın delirdi mi nedir?” dediğini duyunca kayınvalidesinin hemen yardıma koştuğunu anladı. Kendisine destek geleceğini bildiğinden sesini çıkarmadı. Tam o sırada ağzına ani bir tekme yedi. Dilinin ucuna tuz konmuş gibi ağzında ilk önce ekşi bir tat hissetti. Ardından ılıklaşan tat değişiverdi. Kan olduğunu anlamıştı. Sinir ve öfke beynine sıçradı. “Ne suçum var? Suçum kardeşinin ocağını tüttürmem mi?” diye düşündü ve yerinden fırlayarak tüm gücüyle Kameş’i göğsünden itiverdi. Kameş sallanarak yere yığıldı. Durum iyice zorlaşıyordu. Kameş de yerinden hemen kalktı ve demin odun kesilen yerdeki baltayı eline aldı. “Öldür…” dediğini duydu sadece Jamihan. “Öldürdü” mü demişti, yoksa “Öldürürüm” mü demişti? Sözünün sonunu duyamamıştı. Ancak, artık kendisine acımayacağını kesin biliyordu. Görümcesine el kaldırmanın büyük bir ayıp olduğunu, kendini aklamanın da zor olacağını, hepsini anladı. Korkusundan deminki öfkeden bir şey kalmamıştı. Sadece kaçarak kurtulmayı düşünerek Salima’nın evine doğru koştu. Elinde baltayla kovalamaya yeltenen Kameş’in önünü Batjan kesti.

      “Allahın cezası, delirdin mi sen? Bırak şunu! Onun ne suçu var?”

      “Suçu çok onun. Öldüreceğim o kancığı!”

      “Giderken her şey normaldi. Ne oldu da kanın beynine sıçradı yine? Babanla ikiniz beni öldüreceksiniz. Hep kavga dövüş içindesiniz.” Batjan kızının önünü kapatıp elinden baltayı aldı. “Bir insanı öldürmek kolaysa, beni öldür! Böyle işkenceni çekeceğime ölmeyi tercih ederim.”

      Annesinin feryatla söylediği sözler Kameş’i durdurdu. Hemen sakinleşemeyip kendini savunur gibi konuştu:

      “Benim kendimi cennette hissettiğimi mi zannediyorsun? Hayatta olanının da, olmayanının da namusunu koruyacağım diye öleceğim herhâlde.”

      “Ölmezsin. Ondan öleceksen milletin dedikodularına kulak asma. Milleti dinlersen millet ne demez.” Şaşkın şaşkın kızının yüzüne baktı. “Sana karşı gelecek kimse yok burada. Aniden ne oldu da böyle küplere bindin?”

      “Getirdiğim iki deve yok olmuş. Bakmadığım yer kalmadı. Geç uyandım ve sorunun kimden kaynaklandığını ancak iyice yorulduktan sonra anladım. Kadın geceyi neden evde geçirmedi diyordum, meğerse develeri yok etmek içinmiş! Daha dur, göstereceğim ben sana gününü, kurnaz! Sana inat, taşıyacağım evi! İhtiyarlara bu çektirdiklerin de yeter. Her şey senin yüzünden!”

      “İhtiyarlar, ihtiyarlar! Bizden kurtulmadan kavganız bitmeyecek anlaşılan sizin. Bizi böyle düşüneceğinize hiç düşünmez olaydınız. Beynimizi kemirip bitirdiniz iyice. Senin yanına taşınınca göreceğimiz bu mu, yani?” Kızına kızarak kaşlarını çatan Batjan ters döndü ve elindeki baltayı bir daha ihtiyaç duyulmayacak bir eşyayı atar gibi odunların yanına atıverdi. “Kavga etmeden konuşmayı bilmez misin sen? Sabahtan beri huzurumuzu kaçırıp duruyorsun.”

      “Anne, birileri geliyor!” dedi Jamihan hem uyarıcı, hem korkulu bir sesle.

      İki atlı yaklaşmıştı. Ev sahipleri kendi işleriyle uğraşıyormuş gibi yapıp durumu belli etmemeye çalıştılar.

      Yaylaya gitmekte olan iki kişiye çay ikramında bulunuldu. Batjan, ileteceklerinden pek emin olmasa da Kabi’ye gelmesi için haber gönderdi. Çabuk yetişmesi için Kürenbel’e taşınmak üzere olduklarını söyledi.

* * *

      Bir kâse ayranı alelacele içip dışarı çıkan Şegen, günün