Beksultan Nurjekeuli

Bir Pişmanlık Bir Ümit


Скачать книгу

artık ciddi ciddi korkmaya başladı. “Bu inatçı taşınırım der ve taşınır,” diye düşündü iyice panikleyerek. Fikrini söylemek istediyse de kendini tuttu. – Şimdilik net bir şey söylemedi ya. Sinirlenir, daha çok inadı tutar. Sıcağı sıcağına bir şey demeyeyim. Belki sakinleşince fikrini değiştirir, taşınmaktan vazgeçer.”

      Develeri getirip taşınmakta ısrar eden kızının da huyunu iyi biliyor Batjan. Dediği dedik olan Kameş, inat konusunda babasını geride bırakır. Bunlarla sadece yumuşak konuşarak baş edilebilir. “Şu aksiliğe bak. Yanımızda hiç olmazsa bir erkek olsaydı,” diye kızdı Batjan, kendi kendine. “Şırakay’ı nasıl çağırsam?” Kocasını biraz da olsa yumuşatmak amacıyla gülümseyerek baktı.

      “Evinde oturup talimatlar verip duracağına atına binip biraz dışarı çıksana. İyi veya kötü sonuçta kardeşindir Şırakay. Buradan geçen birilerinden haber gönderip çağırsaydın ya. Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yine kucaklamış. Büyüğüm diye kibirleneceğine sen de biraz alçakgönüllü olsana!”

      “Hazırda habercim mi bekliyor ki haber göndereyim? Habersiz taşındık diye endişelenecek olursa arar bulur. Yerin dibine taşınmıyoruz ya.”

      “Annem delirdi herhâlde?” dedi Kameş, sinirli ve sert bir sesle. “Şu kimsesiz yere getirip bırakan işte o kardeşi değil miydi? Haberci gönderip aldıracak kadar önemli biri mi o? Ona akıl danışacak kadar aklımı yitirmedim. Baba benim, anne benim. Nereye götürmek istersem oraya götürürüm. O bana kesinlikle karışamaz. Eğer önüme çıkarsa uyarmadı demeyin, Şırakayının gırtlağını keserim. Onun yerinde başka bir erkek olsaydı şu yaptıkları için Botaş’ın kafasını çoktan kırmıştı. Ezik doğmuş erkek! Ona erkek bile denemez. ‘Satim’in babası senin de baban sayılmaz mı?’ diye, iki laf etmeye cesaret edemeyen o hayırsızı haberci gönderip aldıralım diye delirtme beni!”

      “Sen kendine bak!” Sırtına düşen eşarbının ucunu tekrar tekrar aşağı çeken Batjan yerinden kızgın bir şekilde kalktı. “Birinin ayıbını yüzüne vurmayı kahramanlık mı zannediyorsun? İnsanları birbirine kötüleyerek aralarını açma! Allah yumuşak huylu yarattıysa Şırakay’ın ne suçu var? Kendisi için kızıyorsunuz, Botaş için yine kızıyorsunuz. Babanı ikiniz, onu tarafınıza hediye olarak verilmiş eşek mi zannettiniz? Botaş’a sözünü geçiremez o. Assanız da, kesseniz de cesaret edemez. Bunu bildiğiniz hâlde ne diye sövüp duruyorsunuz? Yapabilecek durumda bile olsa kimseye kötülük yapmaz o!”

      “Evet, bütün dünyadaki tek melek senin Şırakayındır!” Kameş annesinin Kabi’yi o kadar savunmasına sinirlenmiş, küplere binmişti. Durmadan yutkunuyor, dudaklarını ısırıyordu. Kendisini zor tutmuştu. Sanki sinirden boğazı düğümlendiği için çaresiz durmuştu.

      “Yeter! Kendinden büyük insanla böyle konuşmaya utanmıyor musun?” Batjan kızına kızarak yüzünü buruşturdu. Söylediklerinin eşini kızdırıp kızdırmadığını öğrenmek için Mamet’in yüzüne baktı ve kızacak olursa kaçmayı düşünmüş gibi kapıya yaklaşıp durdu. “Sizinki ‘Vur abalıya.’ Babanı, ikiniz hemen üste geçmeye çalışır, kendinizden aşağı görmeye başlarsınız. Akrabası saymayan insanı başkaları sayar mı hiç? Biraz daha ister misiniz? İsterseniz devam ederim.” der gibi heybetlenerek, kocası ile kızına kötü kötü baktı. Fakat daha fazla devam etmeyip evden çıktı. Babaannesinin eşarbına bağlanmış gibi Şe-gen de onunla birlikte çıktı.

      Bir şeyler söylerse başına bela alacağından çekinen Jamihan ağzını açmadan yere baktığı gibi oturmaya devam etti.

      Batjan’la birlikte Salima’nın evine Şegen de gitti. Odun toplamaktan dönen Salima henüz sofraya geçmişti. Bunlar eve girince yerinden kalkma teşebbüsünde bulundu.

      “Teyze buyurun, daha yeni oturmuştum. Yorulmuşum,” dedi, hemen kalkmadığı için özür dilercesine.

      “Kalkma. Ben geçerim,” diye cevap verdi, özür dileyecek bir durum olmadığını fark ettirir bir sesle.

      “Bübiş, teyzenin altına minder getirsene kızım!” dedi, Sa-lima yorgan ve yastıkların bulunduğu tarafı işaret ederek. Kız hemen anlayarak ince ve uzun, kırmızı renk ağırlıklı minder getirip seriverdi. Eğildiğinde aşağı düşen iki tarafa örülmüş saçlarını geriye atarken Bübiş, Şegen’e bakıp gülümsedi. “Gel sen de otur. Senin için de serdim.” diyordu sanki. Bübiş ne demek isterse istesin, bu gülümseyişi Şegen’i mutlu etmişti. Nedenini kendisi de bilmeden Şegen de kıza gülümsedi.

      “Allah iyiliğini versin, zahmet etmeseydin!” diye nezaketini ifade eden Batjan’ın sesinden çok memnun kaldığı da belli oluyordu. “Şu Kürenbel’de oturan kız, Allah iyiliğini versin!” diye hemen ziyaret nedenine geçerek acele ettiğini de belirtti. “Gelir gelmez başladı yaygaraya. Millet dedikoduya meraklı biliyorsun. Herhâlde birileri ‘Annenle babanı Botaş sürgün etmiş’ demiş olmalı, bizi tamamen götürmek üzere iki deveyle gelmiş. Kız da olsa misafirdir. Bize ödünç olarak bir koyun ver, onuruna keselim. Bizim hayvanların hepsi yaylada, Şırakay ilgileniyor, alıp veririz sana. Bir ricam daha var. Bir yolunu bulup bugün yarın Şırakay’ı aldır. Ağabeyi ile yeğeni inatçıdır. İkna edemiyorum, bir şekilde evi taşıyacaklar bu gidişle.”

      “Tamam, teyze, istediğin koyunu hemen seç. Şırakay’a bugün haber gönderemeyiz. Birazdan hava kararacak.”

      Salima haklıydı. Ancak böyle zor durumda ondan başka yardımcı olabilecek kimse de yoktu. Batjan sıcak çayı yudumlarken: “Bu gece biri gitse bile Şırakay ancak yarın akşam gelebilecek. Yarın akşama kadar Kameş’i kim durduracak? Salima’yı gönderirse kendisine taraftar olacak kimse de kalmayacak” diye düşünüyordu.

      “Teyze taşınıverin. Neden bu kadar sorun ediyorsun? Kürenbel şurası. Ha Akjazık da oturmuşsun, ha Kürenbel’de.”

      Salima’nın özellikle kendisinin tepkisini görmek için söylediğini Batjan fark etmedi.

      “Allah Allah, ne diyorsun?” Ağzına götürmekte olduğu kâseyi sofraya geri koydu. “Deli miyim ben. Taşınacağıma ölürüm daha iyi. Hiç anlamıyorsunuz. Bizim gerçek varlığımız tek oğlumuzdan kalan şu çocuktur.” Utanarak kendinden uzaklaşmasına bakmadan Şegen’i çekip alnından kokladı. “Şu esmer yaramazım yanımda olduktan sonra ben su ile doyarım. Hiçbir mal mülk şu yalnızımın yerini tutamaz. At bakmayacaksak kendimize bakarız. Hiç umurumda değil, açlıktan ölecek değiliz ya. Birilerine kızmaya, birileriyle inatlaşmaya ne gerek var? Önemli olan şu esmer yaramazımdır. Yeter ki bu sağ salim olsun.” Tekrar eğilerek torununu sevmek istedi. Torunu kendini tekrar geri çekti. Şegen, Bübiş’in yanında daha büyük görünmek istedikçe babaannesi onu beşikteki bebek gibi sevmek istiyordu.

      “Taşınırsanız Jamihan’la Şegen burada kalmayacak ki! Sizinle gelecekler.”

      Salima’nın ne öğrenmek istediğini bu sefer anlamıştı Batjan. Ancak, doğruyu gizleyip yalan söyleyemedi.

      “Her şey o kadar kolay olsa keşke! Taşınmakla, gitmekle sorun çözülse. Benim tanıdığım Jamihan’la Kameş aynı çatı altında kesinlikte yaşayamaz. Mamet bunu düşünemiyor. Kendisini sinirlerine kaptırmış vaziyette. Ben nasıl dik dik baktığında susup hemen uzaklaşıyorsam, diğer herkesin önünde titremesini bekler zavallım. Kürenbel’e giderse torunundan olabileceği aklının ucundan bile geçmiyor.”

      “Ne olur böyle kötü şeyler getirmeyin aklınıza! Jamihan sizleri ağlatır mı hiç?”

      “Ne olur, ne olmaz. Kızla gelinin birbirleriyle atışmasından endişeleniyorum. İçini kurt yemiş kuru ağacın kırıldığı gibi bir gün bozuluverir araları. Taşınmasına taşınırız da, ikisi