Batjan’ın Salima’nın evine sık sık gitmesinden anlamıştı. Kameş’in iki devesinin aniden kaybolmasının da karısı ile Salima’nın işi olduğunu sezmişti.
Hem sır vermemek için, hem de Kabi’yi daha çok endişelendirmek için Mamet, özellikle ilgisiz ve kayıtsız davrandı. Kıs kıs gülerek: “Bunca yoldan ivedi gelip de ne diyecek acaba? Ta yayladan geldiğine göre bu zavallım da birilerine acıma, birilerini düşünme yeteneğine sahipmiş!” diye dalga geçiyordu içinden onunla.
Mamet, hafif öksürerek yan gözle Kabi’yi inceledi. Kaşı çatık olmasına rağmen yüzünde fazla korkutucu bir heybet yoktu. Kızgın bir insandan ziyade kırılmış bir çocuğa daha çok benziyordu. Her zamanki alışkanlığıyla eli sürekli ensesindeydi. Kaşıdığı veya sıvazladığı belli değildi. Elini hep ensesine götürüyordu. Kameş ise kendisini zor tutuyor gibiydi. Kabi ağzını açtığı an saldırmaya hazır bekliyordu. Ev işleriyle uğraşan gelin nezaket icabı her ne kadar sesini çıkarmıyor ise de, onun da karakterinin maşallahı vardır. Allah işte ondan korusun. Bir kızarsa, bakmaz nezakete icabete, patlar. Ne yapsın, tek sevinç kaynağı olan şu yaramaz Şegen için bazı şeyleri alttan almak zorundadır. Doğrusunu söylerse herkesin iyi geçinmesini sağlayan şu küçücük esmer hanımıdır. Anlaşamayanı barıştıran, herkesin gönlünü hoş eden, arabuluculuk yapıp yaklaştıran Batjandır. Kadıncağız herkesi idare eder. Ne kadar söylense söylensin her şeye dayanır. Eğriyi doğrultur, doğruyu eğrilttiği olmamıştır.
Herkesin sessizce kendisini beklediğini fark eden Kabi çaresizce konuşmaya başladı.
“Nedir bu söylenenler? Kürenbel’e taşınıyormuşsunuz.” Kime sorduğu, kime hitaben söylediği belli değildi. Ancak kendisini zor tutan Kameş, daha fazla bekleyemedi, patlayıverdi.
“Taşınmayıp da ne yapacaklar? Kış, yaz şu bıraktığın ıssız yeri mi koruyacaklar? Milletten uzak, gözden ırak güzel yer bulmuşsunuz. Botaş’la ikinize minnettarlar. Size güvenip de annemle babamı dışarıda bırakacak değilim. Öleceklerse yanımda ölsünler.”
Kabi, kısa parmağıyla alnını sıvazladı. Şıp şıp terleyerek tüm yüzü tam olmamış çileğin küçük tomurcukları gibi kıpkırmızı oldu. Gözlerini kırparak Kameş’ten gözünü ayırmadan:
“Söylediklerine bak!” dedi bir şey ısırmış gibi ensesini kaşıyarak. “Botaş at bakıcılığına son verdi diye herkese küsmeleri mi gerekir? Başka işte çalışanlar geçinemiyor mu yoksa? Kürbelen’e götürünce rahat ve saadet içinde mi yaşayacaklar? Bir ihtiyaçları olmayacak mı?”
“Herkesi kendin mi zannediyorsun? Allah’a şükür ikisine bakacak kadar durumum var. Şöyle ıssız yerde kalacaklarına halkın ortasında oturmaları daha iyidir.”
“Bakacağım lafını, dilenerek önüne gelirlerse söyle; geçinemiyorlarsa söyle. Sen kızdın diye millete sırtlarını çevirecek değiller, bana sırtlarını çevirecek değiller. Yanlarında yaşayan gelin ve çocuk vardır.”
“Maşallah, nasıl da koruyor! O kadar güçlüysen bir iki çift laf etseydin ya Botaş’a. At bakıcılığını elinden almasına engel olsaydın, laflarına mı kıyamadın? Yoksa Botaş’a gelince konuşma yeteneğini mi kaybettin?”
“Botaş’ı karıştırma! O yaptıklarından kendisi sorumludur.”
“Bak sen, nasıl da koruyor Botaş’ı! Nasıl savunursan savun ikiniz birlikte hareket ediyorsunuz. Bunların hepsini ikiniz anlaşarak yaptınız. Bunlara aklım ermeyecek kadar akılsız mı zannediyorsunuz beni? Utanmadan ‘Bana sırtlarını çevirecek değiller.’ dersin. Senin endişenin milletin diyeceği ‘Ağabeyi ile yengesine sahip çıkmadı!’ lafı olduğunu çok iyi biliyorum.”
“Zaten sen her şeyi biliyormuşsun. Ben hiç konuşmayayım, sen devam et.”dedi. “Sen neden susuyorsun?” der gibi de alaylı bir yüz ifadesi ile ağabeyine bakıp: “Kızını dinle!” dedi ağlamak üzere olan çocuk gibi bağırarak. “Ne zaman sen beni insan yerine koyup da dinlemiştin ki? Taşınmak istiyorsan kendin taşın. Gelinle çocuk burada kalacaklar. Kameş’le siz anlaşabilirsiniz ama onlar anlaşamazlar.”
“Sen öyle ağzına geleni kusma! Anlaşamayan ben değilim, sensin. Ağabeyinle yengeni uzak bir yere gönderdim diye mi övünüyorsun. Gelinle çocuğu neden ayrı tuttuğunu biliyorum ben. Senin istediğin kardeş değil, Jamihan’dır. Onu vermezsen Botaş sana çiftliğin idaresini vermeyecek değil mi? Gelinle çocuğa himayeci oluverişine bak! Satim’in savaştan dönmemesi işine yaradı değil mi?”
“Fesatçı! Söylediklerine bak!” diyen Kabi, yerinden fırladı ve dövecekmiş gibi tir tir titreyerek Kameş’in yanına gitti. “Keşke dilini koparabilsem!”
Konuşma kendisi etrafında dönmeye başlayınca Jamihan hızla dışarı çıktı. Kameş hiç tepki göstermedi. Söyleyeceğimi söyledim, bana ne yapacaksın der gibi donup kaldı.
“Dil koparmada ustaysan Botaş, gelinini Torsan’ın oğluyla evlendirmeyi teklif ettiğinde neden onun dilini koparmadın?” dedi, daha beter üsteleyerek.
Kabi çok şaşırdı. Ne Kameş’e el kaldırabildi, ne de delilli bir cevap bulabildi. Sadece kendi çaresizliğine yanarak dayanamayıp gözlerini kaydırdı. “İftiracı!” dedi sinirden dişlerini gıcırdatarak.
“Hey!” diyen Mamet ayağa kalkacak gibi olup geri oturdu. “Sana iftira atarak bir yere sürgüne gönderme niyetinde değiliz Senin fitnelerinden uzaklaşmak için kendimiz gidiyoruz.” Yuvalarından çıkacakmış gibi olan gözleri korkunç bir şekilde kanlanmıştı. Ağabeyinin çok sinirli olduğunu Kabi anladı. “Botaş’la ikinize bir daha evime gelmemenizi söylememiş miydim? Şu durduğun yerin kana bulanmasını istemiyorsan çık git evimden! Defol!” Yerinden fırlayan Mamet elleriyle kapıyı işaret etti. Yüzünün rengi atan Kabi bembeyaz olmuştu. Ne yaparsa yapsın yaranamayacaktı. İnsan saydığı yok, sürekli bağırıp çağırmalar. Yeter bu kadar eziyet çektirdikleri. Keserse kessin. Aniden meydana gelen öfke çabuk hareket etmesine neden oldu. Tek adımla ağabeyinin önüne attı kendisini. Düğmelerini paramparça kopararak iki eliyle gömleğini iki parçaya ayırdı.
“Al işte, öldür! Kızınla ikiniz canlı canlı yiyin beni!”
“Allah Allah, ne yapıyor bunlar? Fitne sokmaktan başka bir şey bilmez misin sen?” Batjan, Kameş’in yanına gidip omuzundan itti. “Kan dökülmesini istemiyorsan git tut babanı!”
Yengesinin çaresizce aralarına girmesinden Kabi’nin sinirleri boşaldı.
“Keşke Satim’le birlikte kaybolaymışım… Ne şanssızmışım ben. Faşistin kurşunundan kurtulup sağ salim dönmüş olmam size dert olduysa öldürün de kurtulun benden!” diye sızlayarak kırılmış çocuk gibi yerine oturdu ve hıçkıra hıçkıra ağladı. Gerçekten de abarttığının farkına varan Mamet, biraz bekledi ve sessizce yerine gidip oturdu. Kavgaya neden olduğundan dolayı kendisini aklamak mı istediği, Kabi’yi iyice yerin dibine mi sokmak istediği belli olmayan Kameş:
“Hı,” dedi alaylı alaylı gülerek. “Şimdi de duygu sömürüsü mü yapmak istiyorsun? Ağlamak benim gibi kadının işidir. Sen erkeksin. Erkekler gibi erkeklere karşı durmasını bil! Satimimi aşağılatma! Olgunlaşacağına ne diye hüngür hüngür ağlarsın?”
“Söylediklerine bak şunun!” – dedi Batjan, kızına kızarak. Kötü kötü baktı. “İnsanı iğnelemezsen gönlün hoş olmuyor senin değil mi? Geldiğinden beri kavga üstüne kavga. İyice huzurumuzu kaçırdın.” – Yerinden sinirle kalkarak kötü bakışlarla bir daha baktı ve hızla evi terk etti.
Devam etmenin fazlalık olacağını Kameş de anladı. Ancak, Kabi’nin Satim’in itibarını düşünmemesi,