Beksultan Nurjekeuli

Bir Pişmanlık Bir Ümit


Скачать книгу

davet ederek Şegen’le kızlarına birer kâse ayranla birer dilim ekmek verdi. Ondan sonra:

      “Doydunuz mu? Doyduysanız hadi gidin, oynayın. Ben Jamihan’a gidip geleyim,” diye evden çıktı.

      Az bir sessizlikten sonra:

      “Hadi dışarı çıkıp oynayalım!” dedi Bübiş. Şegen’le Sakıp sessizce onu takip etti.

* * *

      Ağız kavgası yaparak barıştıktan sonra Şegen’le kızlar hergün birlikte oynamaya başladılar. Artık, Şegen eskisi gibi kız olduğu için Bübiş’le oynamaktan çekinmiyordu. İkisi de çok rahattı. Birlik olalı beri sık oynuyor, değişik değişik oyunlar icat ediyorlardı. Arada bir anlaşamadıkları da olmuyor değildi. Şe-gen daha çok erkek çocuklarının oynadığı oyunları tercih ederken, Bübiş de daha çok kızların oynadığı oyunları oynatmak isterdi. Onların oyunlarından bazen engel olarak, bazen de yarar sağlayarak Sakıp da geri kalmazdı.

      Boyu daha kısa ve ince yapılı olduğu için Şegen, Bübiş’i kendisinden küçük sayıyordu. Aslında Bübiş ondan iki yaş daha büyüktü. Büyüklüğü bazen konuşmalarından anlaşılırdı. Diğer davranışlarından pek belli olmuyordu.

      Şegen, bugün de her zamanki gibi, sanki kendi kendine suyun kenarında dolaşıyordu. Bübiş’in evine gitme niyeti yokmuş gibi kanaldan aşağı indi. Kızın da her zamanki gibi yan taraftan çıkıvereceğini düşündü. El yapımı evin yanından geçerken kızların evinin kapısının kütükle kapatıldığını gördü. Yüreği ağzına geldi: Komşularıyla vedalaşmadan, bir şey söylemeden aniden nereye gider bunlar? Şegenler komşu oldukları hâlde onların gittiklerini nasıl fark etmemiş olabilirler? Acil bir durum mu vardı, acaba? İnsan bir nedeni olmadan kapısını kapatıp gitmez ki. Şegen’i nedense belirsiz bir korku sarmıştı.

      Bübiş, ona bugün bir yere gideceklerini söylememişti. Her ne kadar özellikle gelmemiş gibi yapıp kurnazlık yapıyorsa da onunla oynayacağından emin olup sevinerek gelmişti. Bu durum karşısında morali bozuluverdi. O olmayınca hiç bir oyunun kendisini sarmayacağını ancak şimdi anlamıştı. Daha önce nasıl da anlamamıştı. Karaötkel dümdüz, uçsuz bucaksız, bakılacak bir yeri olmayan bomboş bozkırmış. Hâlâ gözlerine inanamayıp etrafına bakınıp duruyordu. Şegen’in içi şu bomboş bozkır gibi boşalmıştı sanki. Ona alışmış mıydı, yoksa gerçekten sevmiş miydi? Böyle Marat’ı bile aramamıştı. O an evin yan tarafından:

      “Şegen! Şegen!” diyen tanıdık bir ses duyuldu. Sevinçten çocuğun kalp atışları hızlanıverdi. Deminki düşünceleriyle şu anki davranışından utanarak yanakları kızardı. Herhâlde bir yere saklanmıştı, kızın sesi birşeyin arkasından geliyordu. Etrafına bakınarak Bübiş’in nereye saklandığını bulmak istedi. Etrafta fır fır dönerek epey uğraşmasına rağmen bulamadı. Meğerse evin yakınlarında değil, ta ötede, çalılarına arasındaymış. Taşın üzerine çıkıp kendisine el sallayan Bübiş’i görünce sevinçten gözleri yaşardı. Gördüğü an ona doğru yürüdü. “Oyun mu oynuyorlar? Issız bir yerde ne işleri var?” diye düşündü koşarken, “Anneleri nerede?” Neyse gidince öğrenirdi. Tüm cesaretini toplayarak gelen Şegen, kendini kızların yanına bulduğunda onlar yalnızdı.

      “Ne yapıyorsunuz buralarda?”

      “Tezek topluyoruz.” Gördüğün hâlde niye soruyorsun der gibi Bübiş eteğindeki iki üç tezeği topladıkları tezeklerin üzerine atıverdi. “Bir ekmek yapacak kadar topladık, şimdi oynayacağız.”

      “Annen nerede?” Onlara güvenmiyormuşçasına etrafa göz gezdirdi.

      “Annemi ne yapacaksın? Biri mi soruyor?”

      “Bir yere gittiğinizi düşündüm. Baktım ki kapınız kapalı.”

      “Sen kimi arıyorsun, annemi mi?”

      “Hayır, ben seni aramıştım,” dedi Şegen, gerçeği söyleyerek. Ancak yalan söylemiş gibi utanarak yüzü kızarmıştı. Ne yapacağını şaşırdı.

      “Annen nerede? Neden gözükmüyor?”

      Salima’nın ne evde, ne de burada olmaması Şegen’in kafasında gerçekten soru işareti oluşturmuştu. Ancak Bübiş onun sorusunu pek önemsemedi.

      “Nereye gidecek, odun getirmeye gitti!” dedi çok sakin bir şekilde. “Ne oldu? ‘Annen nerede, annen nerede’ deyip duruyorsun. Annemi mi özledin yoksa?”

      Kız ciddi mi söylüyordu, şaka mı yapıyordu? Şegen onun sesinden veya yüz ifadesinden hangisi olduğunu ayırt edemedi. Durduk yerde kendisi zor durumda kaldı. “Özledin mi?” de ne demek? Ne söylüyor? Böyle şeyleri büyükler söylemez mi? Şe-gen de büyüklerin söyldediklerinden bir şeyler söylemek istedi. Ancak hemen söyleyecek bir şey bulamadı. “Anneni değil, seni özledim.” derse kız tabi çok sinirlenecek. Ondan sonra kendisiyle oynamak da istemeyecek. Bu kızın işte böyle iğneli konuşma gibi kötü alışkanlığı vardır. Kendisiyle bu şekilde konuştuğun zaman da kızar. Böylece de kendi sözünü geçirir.

      “Sana ne oldu? Dilini mi yuttun?”

      Daha demin art arda sorular soran Şegen’in aniden susması kızı çok şaşırtmıştı.

      “Neden sustun?”

      Gülümseyerek baktı. Şakacı gözleri gülücükler saçmıştı.

      “Annesinden daha güzel!” diye hayranlıkla baktı Şegen.

      “Ne biçim insansın sen! Ne diye insana böyle dik dik bakarsın? Tanımadın mı? Deli midir nedir? Oyuna çağırıyoruz, bu ise gözünü kırpmadan insana bakıp duruyor. Ne korkunç! Oynamayacaksan git evine!” Kız küsmüş gibi suratını astı. Ancak gözlerinden şaka yaptığı belli oluyordu. Isırdığı dudakları hindibanın tüy toplarına benziyordu. Yanakları ise yeraltından kabararak çıkan su gibi şişip iniyordu. Kızın ciddi olarak değil, şakasına kızdığını ondan anladı Şegen. Kızı tanımaya, ona alışmaya başladığını fark etti.

      “Ohoo!” dedi Bübiş gözlerini açarak. “Annem ta ardıç ağaçlarının oraya gitmiştir.” Ekinlerin ötesindeki yüksek tepeye baktı. “Biz onun yanına gidene kadar o odunlarını toplamış olur bile. Onun yerine vadiye gidip üçümüz evcilik oynayalım.”

      “Ne kum var, ne de toprak. Evi neyle yapacağız?”diye sordu Şegen. Aslında canı pek istemiyordu. Evcilik ona göre kızların oynadığı bir oyundur. Ama Bübiş rahat bırakmadı.

      “Bu çocuk da hiçbir şey bilmiyor ya. Ev taştan da yapılır. Kışlaklarda hiç görmedin mi? Evleri de, ahırları da taştan yapılmıştır. Hadi gidelim, nasıl yapılacağını ben gösteririm,” diye düşünmeye fırsat bırakmadan Sakıp ile Şegen’in ellerinden tutup vadiye doğru götürmek istedi. Şegen de itiraz etmeye çekindi ve “Hadi, kim önce gidecek?” diye koşmaya davet etti. Bübiş, Şegen’le Sakıp’ın ellerini bırakıp koşmaya başladı. Şegen ise önce bilerek kızın önüne geçmeyip aynı sırada koştu ve sonra vadiye yaklaştıklarında öne geçerek önce ulaştı. “Gelin, insanın sığabileceği bir ev yapalım.” dedi etraftaki taşların çokluğuna sevinerek. Bübiş ise ne taşları, ne Şegen’i, ne de Şegen’in söylediklerini umursadı. Gelir gelmez vadinin karşı tarafına geçip etrafına baktı ve açık bir yere gidip oturdu.

      “Hadi!” dedi, ondan sonra Sakıp’la Şegen’e yetişkin gibi sert bir sesle, “Boş durmayın artık! Soğuklar başlamadan evimizi yapalım. Siz ikiniz vadiden yassı taşlar getirin. Hadi!”

      Şegen kulak asmak istememişti ama çaresi kalmadı. Küçük Sakıp ağzını açmadan vadinin aşağısına inmeye başladı bile. Taş getirmeken başka bir çare olmadığını anladı.

      Bübiş