Beksultan Nurjekeuli

Bir Pişmanlık Bir Ümit


Скачать книгу

başladı. Tekrar keçe tutuşturup yaraya bastırdı ve kuyruk yağı kızdırarak sürdü. Daha sonra Şegen’e temiz çamaşır giydirdi.

      Batjan dışarı çıktı ve uzun süre kaldıktan sonra aceleyle eve girdi.

      – Şegenciğim güneş batmak üzere. Gel dışarı çıkıp üfleyelim. Tüm kötülükler kara koyunun akciğeri ile geçmiş olsun. Özellikle kestirdim. Bir koyun değil, koyunların tümü kurban olsun sana.

      Babaannesi ile dedesi, Şegen’in çekinmesine bakmadan yalvar yakar, neredeyse sürükleyerek çıkardılar onu evden. Taybek, etleri parçalamıştı bile. Üflemek fazla zaman almadı. Çabucacık eve sokup yatağa yatırdıkları an Şegen uyuyakalmıştı. Tedavisini işe yaramış olarak yorumlayan Batjan, fısıltıyla daha çok dua etmeye başladı.

      Tenceredeki taze etin güzel kokusu ile ocaktaki ateşten gelen sıcaklık eve dağılarak evin içine biraz da olsa neşe sokmuştu. Evdekilerin sohbeti de gitgide koyulaşıyordu. Felaketi atlattıklarına sevinen Mamet, Şegen’in başına gelenleri bu sefer ayrıntılı olarak tekrar anlattı. Ardıç ağacından uçuveren belirsiz kuşa küfrettiler, ondan ürken aygırı azarladılar. Böylece birbiriyle yarışarak yorum yapan, şaşkına dönen ev ahalisi iyi sonuçlanan olayı büyük ilgiyle dinledi.

      Şegen, bir ara uykuda inledi. Herkes sessizleşip çocuğun yattığı tarafa döndü. Batjan hemen yerinden fırladı. Yanına gidip yorganı sıkıca örttü. Bir işaret verip vermeyeceğini bekleyerek uzun süre yüzüne baktı. Ancak çocuk ne ses verdi, ne de hareket etti.

      Evdekiler tekrar sohbete daldıklarında, Şegen ağlayarak uyandı. Evdekiler korkudan sıçradı.

      “Babaanne!” dedi, duyulur duyulmaz bir sesle.

      “Ne oldu, bir tanem? Yoksa yaran mı ağrıyor, canım?”

      Batjan koşarak torununun yanına geldi.

      “Tuvalete gitmek istiyorum.” dedi, Şegen sızlanarak.

      “Kuzucuğum, ona da ağlanır mı? Hemen çocuğum.”

      Çabucacık dışarı çıkıp kapının önündeki leğeni getirdi. Çocuk leğene tuvaletini yapmak istemeyince, üzerine Mamet’in cüppesini giydirip Batjan ile Jamihan iki tarafından tutarak dışarıya çıkardılar. Evden fazla uzaklaştırmadan:

      “Nasıl olsa karanlık. Şuraya …” dedi Batjan.

      “Sen git,” diye Jamihan’ı dirseğiyle itti Şegen.

      “Sen git, Allah iyiliğini veresi,dedi, babaannesi de bileğinden tutup geri çekerek, “Senden utanıyor, gidip Marat’ı gönder.”

      Batjan sessizce bekledi. “Yanacaktır. Dayanamayıp ağlayacak şimdi.” diye kendi kendini hazırladı. Jamihan da eve girmeyip kapının ağzında onları dinliyordu. Şegen önce bir şımarır gibi yaptı ama sonra aniden çığlık atıverdi. Tekrar korktuğunu düşünen Batjan ile Jamihan, ikisi iki tarafından sevip okşayarak yatıştırmaya çalıştırdılar. Ancak çocuk bir türlü sakinleşmiyordu. İnleyişinden ıstırap çektiği belli oluyordu. Vücudunu geriyor, çırpınıyordu. Evdekiler de korkmuş, dışarı çıkmışlardı. Batjan iyice şaşkına dönmüştü.

      “Yavrum ne oldu?” dedi. Neresi olduğunu tahmin ettiği hâlde, “Neren? Neren yavrum?” diye, etrafında dönüp duruyordu.

      “Yapamıyorum!” dedi çocuk ağlayarak.

      “Canım benim, ne kadar eziyet çektin.” dedi, Jamihan da dayanamayıp yüksek sesle. “Ne yapsam? Sana nasıl yardımcı olsam? Anne, doktora götürmezsek idrar torbası patlar ve çocuk ölür.”

      “Yeter!” dedi, her şeyi duyan Mamet kızgın bir sesle. İhtiyarın sert çıkan sesinden bir çözüm düşündüğü anlaşılmıştı. “Marat sen evden ateş getirip burayı aydınlat çocuğum. Şegentay sen erkek değil misin, az bir sabret yavrum. Gündüz yaralandığında bile böyle ağlamamıştın. Şimdi ise hepimizi ayağa kaldırdın esmer yaramaz.”

      Marat evden ateş getirdi ve kurumuş ağaçlarla ateş yakarak etrafı hemen aydınlattı. Şegen’in utanacak hâli kalmamıştı. Gözlerini kapatmış, alt dudağını ısırmış bir hâlde babaannesinin kucağında yarı cansız yatıyordu. Onun bu kadar eziyet çektiğini gören ev halkı iyice panikledi. Canının yanmasından çocuğun yüzü kasılıp çözülüyordu. Ağzı ile burnu, kaşı ile gözü yüzünün hareketine göre değişik şekiller aldıkça çok ıztırap çektiğini anlayan yanındakiler bakmaya tahammül edemiyordu. Yüzünü kaplayan ter, gözyaşıyla karışıyor, çocuk gitgide kötüleşiyordu.

      Dedesi tutup sevdi ve yüzünü ateşe doğru baktırdı. Yaranın bulunduğu yeri eliyle sıvazlarken yaranın ucunu çekiverdi. Çocuk bir çığlık attı ve yarasını tuttu. Kanamıştı ama idrarı çıkabilecek bir delik bulunmuştu. Batjan ile Jamihan da rahat bir nefes alıp sevinçle gözyaşlarını sildiler. Yaradan kanın akmakta olduğunu önce anlamamışlardı. “Yavrum şimdi rahatladı işte!” diyerek, Şegen’in yanına giden Batjan. “Eyvah, kan akıyormuş!” diye bağırıverdi.

      “Bir şey olmaz.” dedi sabırlı ve soğukkanlı bir sesle Mamet, eşine müdahale ederek. “Keçeyi tekrar tutuşturup bastır. Hadi, boşuna panik yapma.”

      Şegen, yarası sarılınca ne yemek yedi, ne de konuştu. Yorgun düşerek uykuya daldı. Büyükler de oflaya puflaya siyah koyunun etinin tadına baktılar. Mamet’in evindeki mum o gece hiç sönmedi.

      Geceki işkence sabah tekrar etti. Sertleşen yara ağzı, idrarını yapmasına izin vermeyip Şegen’e burnu sıkışmış tay misali çığlık attırdı. Gece kullandığı yöntemi uygulamaya bu sefer Mamet cesaret edemedi. Zaten çocuk da bağırarak yanına yaklaştırmadı.

      Şegen’in durumu Atlı köyü gerçekten korkutmuştu. Çözümden daha çok panik hâkimdi. Çocuğun bu hâliyle ata binerek ilçedeki hastaneye gitmesi mümkün değildi. Çağırabilecekleri bir doktor yoktu. Kendilerinin iyileştirebilecekleri hafif bir yara da değildi. Bunların hepsini düşünüp çaresiz kalan Mamet, Taybek’ten derman olacak bir akıl bekledi. O da umut ışığı yakacak bir akıl veremedi.

      “Taybek, Marat’ı Kabi’ye mi göndersek, ne yapsak?” dedi ne yapacağını bilemeyip. “O köyden daha ayrılmamıştır. Kabi, sıhhiye memuru veya hasta bakıcısı gibi bu işten anlayan birini bir an önce bulmazsa çocuğu kaybedebiliriz. Yarasının kabuğunu her gün çekmeye kalkarsak çocukta hiç can kalır mı?”

      “Haklısın. Ben hemen göndereyim,” dedi Taybek, bir çare bulunduğuna sevinerek. Yerinden fırlayarak evine doğru koştu.

      Durumu öğrenen Marat da acele etti. Alelacele üzerini giyip çabucacık atına bindi. Ta yamacı geçene kadar Şegen’in durumunda bir değişiklik olup olmadığını merak ederek arkasına bakıp durdu. Marat gözden kaybolur kaybolmaz, Şegen tekrar çığlık atmaya başladı. Ardından iğne deliği kadar yerden zar zor sızan idrar az da olsa rahatlatmıştı.

      Yanına, Öken adlı sıhhiye memurunu alıp geç de olsa Kabi geldi. Memur hiç beklemeden çocuğa yöneldi. Sızlamasına, yakınmasına hiç aldırmadan yarayı tuttu, eliyle yokladı ve döndürdü. Yara olmayan yerlerini bile eliyle kontrol etti.

      “Tehlikeli bir durum yok.” dedi, sonra emin bir şekilde. “Çabuk iyileşir. Sadece dış tarafı yaralanmış. Teyze ılık su getirir misiniz?” dedi Batjan’a bakıp. “Hemen çocuğum. Ayran yaptığım bir çanak var, işe yarar mı?”

      Öken gülümseyerek kafasıyla “Evet!” işareti yaptı. Batjan, ılık suyu da, temiz kabı da hemen hazır etti. Öken, yarayı permanganatla yıkadı ve iyot tentürü sürdü. İdrarını yapmasını engellemeyecek şekilde yarasını beyaz sargı ile sardı.

      “Nasıl