Beksultan Nurjekeuli

Bir Pişmanlık Bir Ümit


Скачать книгу

vakti idi. “Fazla uzaklaşmayın! Acıktığınızda koşarak eve gelmeniz kolay olur, şu çayırda oynayın!” dedi Marat’la Şegen’e zorla birer kâse ayran içirirken Batjan. Jamihan torbayla eve girdi ve girer girmez iki çocuğa bakıp:

      “Amcanlar at yakalayacaklarmış, dışarı çıksanıza!” dedi azarlar bir sesle. “Sonra yine dünkü gibi kaybolmayın, kımız karıştıracaksınız. Şegen, sen dışarıya çıktığın an evi unutuveriyorsun.” Annesi Şegen’e, dedesi ile babaannesinin yanında bu şekilde sert konuşarak sevgisini gizleme uyanıklığı yapardı. Böylesinin kayınvalidesi ile kayınpederinin hoşuna gittiğini bilir, özellikle yapardı.

      “Şırakay’ın mı?” dedi Batjan, torbaya bakarak, “Pazardan getirdiği elma, erik birşeyleri varsa versene şunlara!”

      “İsterseniz siz verin, ben karıştırmayayım,” diyen annesi, torbayı sürükleyip kayınvalidesinin yanına götürdü.

      Marat ile Şegen gülümseyerek birbirine baktı. Hoş bir şeylerin beklediğini ikisi de anladı. Şırakay’ın gerçek adı Kabi’dir. Kolhozdaki hayvan çiftliğinin başkanıdır. Mamet’le ikisinin babaları kardeş, anneleri aynıdır. Anneleri “Amengerlik Geleneği”2 gereği kayınbiraderi ile evlenmiştir. Yakın kayınbiraderi olduğundan, Batjan onun gerçek adını söylemeyip “Şırakay” derdi3. Herhâlde “Çırağ, çırağım.” anlamında kullanıyordu. Kabi’nin adını diğer insanlar da pek kullanmaz, “Çiftlik” derdi. Herkes anlardı. Millet hem sayar, hem bazen arkasından gülerdi. Biraz kılıbıktı, kadınların yaptığı işlere de utanmadan karışırdı. Sağ kolunun başparmağı dışındaki parmaklarını savaşta kaybetmiştir. Sol elinde de sadece üç parmak vardır. Ona rağmen çok güçlüdür. Fiziksel olarak güçlü olmasına rağmen yumuşak huyludur; kimseyle tartışmaz, kavga etmez. Kendisine dokunanlara da sadece gülümseyerek cevap verir. İki yanağında küçük sivilce gibi kırmızı noktaları vardır. Dişleri ise insanı utandıracak şekildedir. Güldükçe ön dişlerinin yerinde kırmızı diş etleri gözükür, onun arkasından da yorgansız yatan çıplak insan gibi kırmızı dili çıkıverir. Onun gülüşüne, karşısındaki insanın gülesi gelir. Kabi’nin asi kısırakları yakaladığını gören ise gülmekten kırılır.

      Ayranlarını alelacele içtikten ve Batjan’ın verdiği bir avuç elma ve erikleri ceplerine ayaküstü attıktan sonra, Marat’la Şe-gen dışarı doğru koşuştu. Marat’a hediye olarak verilen at ile uysal kısrak direkte eyerli olarak bağlı duruyordu. Önce Şegen’i ayağından kaldırarak kısırağa bindirdikten sonra, Marat kendi atına bindi.

      “Yakaladıkları atları yine savaşa mı götürecekler Marat?”

      “Manyak, şimdi ne savaşı? Kolhoza götürüp arabaya koşacaklar veya çobanlar binecek.”

      Atlarına binen iki çocuk, at bakıcılarının bulunduğu tarafa doğru koyuldu. Yarışarak gittiler ve Kabi’yi görüp selamlaştılar.

      “Oho, epey büyümüş dedelerinin çocukları!” diye gülümsedi Kabi, bunları severek.

      “Hadi, atları bir araya toplayalım. Siz ikiniz diğer tarafa geçin!” dedi Mamet sanki ikisinin gelmesini beklercesine. Büyükler de grup grup ayrılarak atları toplamaya başladılar.

      Tayların bağlandığı yere atlar çabuk toplandı. Mamet, atları yakalamak için kullandığı uzun sırığı elinde, coşan atların tam ortasındaydı hep. Arkasında Kabi. Mamet yaklaşıp sırığını aniden koyu doru renk ata doğru atıverdi. Asi at boynuna ip takılır takılmaz şaha kalktı. Mamet, ipin ucunu daha dizlerine sıkıştırmadan huysuzlaşan doru at ipi elinden çekip götürdü. Gözü açıp kapayıncaya kadar sürünün içinden sıyrılıp, ipi sürükleyerek yamaca doğru koştu. Atını koşturarak önünden kamçıyla çıkan Taybek’i görünce iki çocuğun bulunduğu tarafa doğru yön değiştirdi. Marat’la Şegen atlarının üzerinden ellerini sağa sola hareket ettirerek ve bağırarak korkutmak istemişti, hiç umursamadı bile. Az bir dönüp Şegen’in bindiği kısrağın kuyruk kısmına çarparak hızla geçti. Kısırak kasılarak sendeledi. Şegen, hayvanın sağrısında, eyerin yan tarafından sıkıca tutarak oturduğundan düşmekten kurtulmuştu. Korkusundan eli ayağı titreyerak ağlayayazdı. En korkunç olanı ise, asi atın gözlerini yakından görmesiydi: Gözleri buz tutmuş cam gibi olmuştu, önünde uçurum da olsa durma niyeti olmayan bir bakışı vardı.

      “Ay, ay!” diyen Mamet’in ödü koptu. “Öldürüyordu çocuğu hayvan!” diyerek, hemen torununun yanına geldi ve onu kucakladı. “Bir yerini acıtmadı, değil mi yavrum?”

      Gözlerini kırpıştıran Şegen, sadece kafasıyla “Hayır!” işareti yaptı. Asi atın bu davranışı, Kabi’yi de çok sinirlendirdi. Kızgın bir hâlde doru atın peşinden gitti ve atların yanına geri getirdi. Sürüye katılan at karşı tarafa kaçmaya çalıştı. Kabi de hiç peşini bırakmadı. Artık kurtulamayacağını anlayan at yavaşlamaya başladı. O sırada Kabi yaklaştı ve atın sürüklediği ipe uzanmak üzere elini boynuna uzattı. Doru at aniden arkaya dönüp iki ayağıyla çifte attı. Toynakların değdiği kemik parçalanmıştı sanki. “Çat” diye yakınlardaki kayadan yankılanan ses geldi. Kabi’nin atı kafasını yukarı kaldırıp sersemledi.

      Yakınır gibi, hüngür hüngür ağlayan insan gibi acıklı bir şekilde kişnedi. Kabi zıplayarak attan indi.

      “Versene atını!” dedi, yanına yaklaşan Mamet’e. O da sessizce inip bindiği aygırı Kabi’ye verdi. Asi at aygırın gücünü hissetmiş olmalı ki dönüp at sürüsüne doğru yöneldi. Kabi tekrar yaklaştı. Eğilip sol eliyle kuyruğundan tutuverdi. Eli hisseden at hızla kurtulmak istedi. Ancak tutan el çok güçlüydü ve ufak ufak yavaşlatarak aygıra doğru çekiyordu. Çifte atmak için kalçasını kaldırmıştı. Kabi hızla çekti ve kuyruğu dizin iç kısmından geçiriverdi. Kafası aşağıda, kuyruğu yukarıda olan asi at donakaldı. Kabi gülümseyerek arkaya baktı.

      “Dizgin getirin!”

      Asi at, bundan sonra sadece gem vururken biraz huysuzluk etti. Onun dışında yenildiğini kabul etmişe benziyordu. Dönmüş gözlerinde sinirden ziyade korku vardı.

      “Taybek, eyerinizi şuna vurun!” dedi, Kabi Taybek’e. “Gününü göstereyim ben bunun!”

      Mamet ile Taybek ikisi birlikte asi atı çabuk eyerledi. Çift kayış bağladılar. Hareket ettiğinde kuyruğu kopacak olan asi at pek direnmedi.

      “Dikkatli ol! “dedi, Mamet kardeşine. “Pek huysuzmuş, böyleleri körden beter olur, önünde uçurum da olsa bakmaz.”

      İki ihtiyar, atı iki tarafından tutarak Kabi’yi bindirdi. At, bilincini kaybetmiş gibi bulunduğu yerde bir süre dönüp durdu ve sonra inat edip yana doğru tırıs gitti. Demir yemlik canını acıtmış olmalıydı, tekrar tekrar ağzını buruşturarak yemliği kıtır kıtır çiğnedi. Ağzını ikiye parçalayacak olan beladan kurtulmak ister gibi kişneyerek ağzını yamulttu ve şaha kalktı. Ayaklarını yere indirdiğinde dengesini kaybedip yokuş aşağı tepe takla yuvarlandı. Kabi de atın biraz ilerisine pat diye düştü. Bakanlar “Eyvah!” deme fırsatı bile bulamadı. At da, Kabi de yerinden hemen kalkamadı. O an herkesi korku sardı. Kabi’nin yanına itile kakıla herkesten önce Mamet geldi. Hemen kafasını kucağına aldı ve “Bissimillah.” diye kardeşinin başının arka tarafı toprağa değen yere üç defa avucuyla vurdu ve üç defa tükürdü. Kabi zar zor gözlerini açtı. Taybek de diz çöküp oturdu ve Kabi’nin başını dizine koydu. Kötü bir şeyin olduğunu anlayan Batjan ile Jamihan da dağ yamacına doğru koştu.

      “Allahım, ne oldu? Savaş kurşunundan sağ salim dönmüştü,