sildiler. Gözyaşlarını kimden gizledikleri belli değildi: Zaten herkes görüyordu. Taybek eğilip Şegen’i alnından öptü ve kaldırıp dedesinin önüne oturttu. Şegen’le Marat vedalaşırken sadece göz göze geldiler. Bakışlarıyla “Daha görüşeceğiz, görüşeceğiz ya!” diyerek birbirlerini avutuyorlardı.
Şegenler, Kosötkel’e gelince, keçe evlerini ambara bakan dul kadının evinin yanıbaşındaki açık yere kurdular. Kosötkel, doğudan batıya uzanan iki dağın ortasındaki ince ovanın adıdır. Akjazık Kolhozunun merkezi ile yaylanın tam ortasındaki mola yeridir. Çobanlar hem yaylaya giderken, hem de yayladan dönerken buraya uğramadan gitmezler. Karaotkel4 adını iki dağın ortasından geçen ve yaylaya giden yol ile ovadan giden yan yolun kesiştiği yer olmasından dolayı almıştır.
Şimdi Karaotkel’e bomboş düzlük denebilir. Yaylaya giderken ve yayladan dönerken uğrayanlar dışında ambarcı kadından başka oturan yoktur. Ona ait birkaç hayvan dışında hiç hayvan da yoktur. Şegen, geldiği gün yalnızlıktan çok sıkılmıştı. Oyun oynayamadı. Oyun dediğin şey en az iki kişi olmazsa oynanmıyormuş. Köpeği Taymas dışında bir uğraş bulamadı.
Ambarcı Kadın Salima, bunları geldikleri gün evine çaya davet etti. Şegen, güler yüzlü, güzel esmer kadını görür görmez beğenmişti. Omuzlarını dik tutarak nazlı nazlı yürüyüşünü, güzel tebessümünü, babaannesinin anlattığı masallardaki güzellere benzetmişti. Gündüz bunları karşıladığında, babaannesi ve dedesiyle selamlaştıktan sonra hemen kendisiyle ilgilenmeye başlamıştı. “Satim’in esmer yaramazı kocaman olmuşsun!” diye kucaklamış, alnından ve yanaklarından öylesine nezaket olsun diye değil; içtenlikle ve özlemle öpmüştü. “Baban gibi yakışıklı delikanlı olmuşsun! Maşallah! İnşallah dedenle babaannene de bakacak duruma geleceksin. Allah iyiliğini versin, şuna bak utanıyor.” dedikten sonra Jamihan’a gidip kulağına bir şeyler fısıldamış ve ağzını kapatarak kıkır kıkır gülmüştü. “Deli!” diye Jamihan da kayınpederi ile kayınvalidesinden utanarak ters dönmüştü. Marat ile Jamihan, Salima’nın dediklerini duymasalar da birbirlerine bakıp gülümsemişlerdi.
“Tek ev olunca sıkıcı oluyordu,” demişti Salima onlara bakarak. “İyi ki geldiniz.”
Şegen, çaktırmadan gizli gizli bakmıştı. “Jamihan’dan daha güzelmiş!” diye düşünmüştü kıskanırcasına. Yabancı bir kadının kendisini bu kadar sevmesine, içtenlikle öpmesine çok şaşırmıştı. “Neden böyle yaptı. Yoksa bize akraba mı oluyor?” diye düşünmüştü nedenini bulamayıp.
Evlerine gidince, Salima’nın iki kızı olduğunu öğrenmişti. Büyüğü tıpatıp annesiydi, beyaz tenli ve güzeldi. O da insana gülümseyerek ve sevgiyle bakıyordu. Daha önce kızlarla hiç oynamayan Şegen’in onunla anlaşması kolay olmamıştı. Kız olmadık şeyleri sorarak bayağı rahatsız etmişti. Hatta büyükler gibi çeşitli ilginç şeyler anlatıyordu.
“Benim adımı Bübiş diye askere gitmeden babam koymuş, Ya seninkini?” diye sormuştu.
“Babaannem.” Şegen cevabı kısa kesmişti.
Şegen, kızın tamamen üste çıktığını fark edince konuşmadan çekilmeye başlamıştı. Çok şey soruyor ve çok şey anlatıyordu. Sorduklarının çoğunu Şegen bilmiyordu. “Hadi şimdi sen anlat!” dediğinde bir şey anlatamıyordu. Karizma adına bir şey kalmamıştı. “Ne kalın kafalıymışsın!” diye düşünmüş olmalıydı ki kız fazla ısrar etmemiş, konuşmana pek ihtiyacım yok der gibi birazdan o da tamamen susmuştu. Beğenmemiş gibi davranmıştı. Şegen, kendi kendine kızdıysa da bir şey söylemeye çekinmişti.
Şimdi ise canını sıkan yalnızlıktan kurtulmak için Bübiş’e gitmek istiyordu ama cesaret edemiyordu. Oynamaya geldiğini mi söyleyecekti, ne diyecekti ki ona? Öyle bir durumda kız kesin kendisiyle dalga geçecekti. Hazır cevap kurnaz birine benziyordu. Güzel olmasına çok güzeldi. Öyle bir kızla oynamak da güzel olmalıydı aslında. Nasıl oynayacak? Nasıl yaklaşacak? Bütün sorun buydu. Özellikle gitmek istemiyor, tesadüfen karşılaşmış olmak istiyordu. Öyle bir şey olursa güzel olurdu.
Yaylanın suyundan ayrılan ve Kosötkel’in tam ortasından akan ince kanal, Şegenlerin evinin yanıbaşından geçer. Daha sonra kolhozun ambarı ile Bübişlerin elle yapılmış evinin yakınından aşağıya doğru akar. Suyun kenarından geçiyormuş gibi yapıp iki üç defa ileri geri yürüdü Şegen. Bir gözüyle de elle yapılma eve baktı. Ancak kızlar gözükmedi. Birazdan öyle suyun kenarında dolanmaktan da sıkıldı. Taymas’ı alıp büyük suya gitmeye karar verdi. Eve giderken Bübişlerin evi tarafından çıkıveren sarı bir köpekten korkarak kalakaldı. Köpek önünden geçti. Kim olduğunu sorar gibi Şegen’e bakıp burnunu kaldırıp duruyordu. Şegen, çaresizce köpeği dolanarak geçmek zorunda kaldı. Köpek, bunun korktuğunu anlamış olmalıydı. Geçtiği yeri koklayarak peşinden geliyordu. Sanki ayak izlerinden bir şeyler arıyordu. Şegen’e göre daha hızlı yürüyor olmalıydı, aralarındaki mesafe gitgide kısalıyordu. Kaçarsa da kurtulamayacağını biliyordu, çünkü bunun iki üç defada attığı adımı köpek bir defada atacaktı. Yavaşça evine doğru da gidemiyordu, köpek önüne almış götürüyordu kendisini. Bir an, geçenlerde Bübişlerin evinden çıkarken Bübiş’in “Alıpsok, sakin ol!” diye köpeğe seslendiği aklına geldi. Dedesi köpeklerin tanıdıklarına saldırmadıklarını söylemişti.
“Alıpsok git buradan!” dedi sesini kontrol etmeye çalışarak. “Evet, beni tanıyor.” diye düşünmüş olmalıki Alıpsok burnunu yerden kaldırıp Şegen’e daha da yaklaştı. Hemen çözüm bulunmazsa köpek sorun çıkaracak gibiydi.
“Git, git burdan!”
Alıpsok şaşkın şaşkın donakaldı. “Kendin çağırmamış mıydın?” diye suçlar gibi bakıyordu. Ne kadar kurnaz bir köpekti. Başını eğerek bu sefer ayağının altındaki otları koklamaya başladı. Neden öyle yaptığını bir tek kendisi biliyordu. “Ben kendi kendime geliyorum. Seninle bir işim yok” diyordu herhâlde. Fakat Şegen’e de gizli gizli bakmayı ihmal etmiyordu. Köpeğin ne yapmak istediği anlaşılmıyordu. Yavaşça takip ediyor, uslu uslu yürüyor, ne kovalıyor, ne de peşini bırakıyor. Ne istiyordu? Yoksa evden uzaklaştırmak mı istiyordu. Masallardaki konuşan köpeklerden miydi?
“Taymas! Taymas!”
Sahibinin sesini duyan siyah köpek evin yanındaki ısırgan otunun arasından fırlayıverdi. Kendisine niçin ihtiyaç duyulduğunu da hemen anladı. Koşarak geldiği gibi sarı köpeğe atladı. Böyle ani bir saldırıyı beklemeyen Alıpsok yerde yuvarlanarak kalktı ve oturduğu yerde hırladı. Taymas artık saldırmadı, durduğu yerde heybetlenerek Şegen’den komut bekledi. “Bir daha yuvarlatayım mı, yoksa bu kadarı yetti mi?” der gibi kuyruğunu sallıyordu. Taymas, Alıpsok’a üstünlüğünü hemen göstermişti. Alıpsok’un insanlara saldırmayan, sakin bir köpek olduğunu Şegen şimdi anladı. Ona da acımıştı nedense.
“Taymas hadi eve.”
“Baksana, köpekle ne işin var? Yoksa ekine zarar mı verdi?”
Şegen sesin çıktığı tarafa baktı. Bübiş’ti. Kendisine yumruğunu gösteriyordu.
“Ekinde köpeklerin yiyeceği bir şey bulunmaz.” dedi Şegen, hiç olmazsa kızın yanlışını düzeltmek amacıyla.
“Onu köpekle oynayan sen biliyorsundur. Ben bilmem.”
“Allahım şunun diline bak. Yetişkin kadın gibi konuşuyor” diye düşünen Şegen:
“Köpekle oynasam da seninle oynamam.” dedi
“Oynamazsan oynayanlara bak.