yolunu
Islak ayaklarım soğuklamış
Şimdi merhemini bile bulamaz doktorlar..
Merhamet umuyorum
Yol boyunda ki taşlardan, ağaçlardan
İster inan, ister inanma…
Bir iki değil bu aşk dansını oynadığın…
Elbet bir gün gelir de
Anlarsın suçun sende olduğunu
Baharda akasyalar açarken…
Ben sana söylemiştim ya
Kazanlık diyarından
Al, sarı, kırmızı güller getireceğimi
Ne yazık ki, elimde soldu koklamadan güller.
NO: 85 ALİ MUSTAFA BONCUK (1941)
Ali Mustafa Boncuk Razgrat iline bağlı Kalova (Dyankova) köyünde fakir bir çiftçi ailesinde doğdu. İlk ve orta okulu doğduğu köyde okudu. Liseyi Razgrat’ta bitirdi. Birkaç yıl otobüslerde şoför muavinliği yaptıktan sonra Sofya Devlet Üniversitesi’nin Türkoloji Bölümünü kazandı. Oradan mezun oldu. Uzun yıllar Razgrat köylerinde Türkçe öğretmeni, Türkçe yasak kapsamına alınınca eğitmen olarak görev yaptı.
Rejimin baskılarına baş eğmedi, isminin değiştirilmesine karşı koydu. Görevinden uzaklaştırıldı. Mesleğine uygun olmayan bir çok işte çalıştı. Ailece sürekli baskı altında tutuldu. Şiirlerinin Türkçe yayınlanması yasak edildi. Bütün bu sindirme çabalarına rağmen Ali Boncuk Türkçe şiir yazmaktan vazgeçmedi.
11 Kasım 1989 yılında Jivkov rejimi iktidardan indirildi, ülkede demokratik rüzgarlar esmeye başladı. Bu değişim sonucu Ali Mustafa Boncuk sevdiği öğretmenlik mesleğine döndü. Şimdi köyünde Türkçe öğretmeni olarak çalışmaktadır. Ali Mustafa Boncuk evli ve üç çocuk babasıdır. Bulgarca ve Rusça biliyor.
Ali Boncuk şiiri lise yıllarında sevdi ve ilk şiirlerini de o yıllarda yazdı. O, kısa, ölçülü ve serbest vezinli şiirler yazdı. Şiirleri sıcak ve duygu yüklüdür, ruhları okşar ve düşündürür. Şiirlerinde Deliorman insanın sevincini ve kederini dile getirir. İsim değiştirme ve göç ile ilgili olan şiirleri Türkçe okul kitaplarında da yer almaktadır.
Şiirlerini baskı ve yasaklar yüzünden kitaplaştıramadı. Gazete ve dergi sayfalarında dağınık bir şekilde yer almaktadırlar.
ADIM 63
Lekesiydi utancıydı yüzümün
Bana silahla verilen adım
Gizli bir kurt gibi üzüntü
Her gün emerdi ömrümü hayatımın.
O dehşet gün perişandı halim
Tükendi, kesildi tüm hislerim
İleri değil, döndü geri, geri
Açık denizde yol alan yelkenlerim.
O dehşet gün birden bire üstüme
Sanki asırlık dağlar yıkıldı
Kurşunlanan ezanlı adım
Kalbime gömülüp Ali kaldı.
YURDUM
Doğan günün eşiğinde
Umut dolu bir evrensin
Seni seven gönüllerde
Tükenmeyen bir güvensin.
Ünlü çoban kavalında
Çalınan bir içli ezgi
Yaz yağmuru ovalarda
Tanrımızdan gelen sevgi.
Yurdum bizim ön sokakta
Söylenen bir özlü türkü
Sayfa, sayfa betiklerde
Okuduğum şanlı öykü.
ISSIZ EV
Bu evin sahibi nerede?
Cıvıl cıvıldı bu ev mutlu seslerle
Şimdi yerde tozlu yırtık perdeler
Ses selamet yok, yok burada kimse.
Damında yuvalanmış nice baykuşlar
Geceleri korkunç türkü söylerler
Her yanda dalgın üzgün komşular
Göçte kalanları candan özlerler.
NE GÜZEL
Ne güzel bürünüşün
Akşamları allara
Telli uzun uçkurun
Yaraşır şalvarına.
Kül eden bir özlemle
Düşmüşüm yollarına
Tanrı nasip ederse
Varacağım yanına.
Nişan durağım benim
Allı pullu gelinim
Mutluluk bizim olsa
Ulaşınca kapına.
DELİORMAN
Gelin gibi süslü hür Deliorman
Sensiz gönlüm gözüm sensiz olamam
N’olur ayrılmasın evlat anadan
Huzur dirlik sen de ey güzel yuvam!
Soyum sopum sana ezelden hayran
Toprağın verimli, güneş sımsıcak (sıcacık).
Erden ormanların dillere destan
Ben sana vurgunum ey güzel bucak.
Burada yaşamıma olamasın engel
Kutsal bir varlıksın baba ocağım.
Sen yaşam gücümsün en güzel emel
Sarmaş dolaş olsam ana kucağım.
İNSANLIK NERDE?
Yılların kıyımcı, baskı kırbacı
Şakladı çılgınca, yandı üstümde
Sızarken gönlüme derin bir acı
Sessizdim, çaresiz insanlık nerede?
İnsaf merhamet yok, yok bu düzende
Tekme yumruk kırbaç bedava işte
Bu da az gelirse silahlar elde
Çiğnendi onurum, insanlık nerede?
Çökünce karanlık köyün üstüne
Milisler gelirdi konuk yerine
Evim dönüşürken bir cenk çölüne
Tanrı’ ma sığındım, insanlık nerede?
YEŞİL GÖZLER ÜSTÜNE 64
Yeşil gözlerinde büyü mü ne var
Devrildi üstüme yeşil bir nazar
Ortalıkta kuru soğuk, yerde kar
Yazılacak