Mirzatay Joldasbekov

Bozkırın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev


Скачать книгу

yetişkin, bahadır

      Halkın hakkını alır

      Aslan kalpli Suranşı

      Kabrin yücede kalır

      Ozan Jambıl 1846 yılının Şubat ayı sonunda tam da Han Jambıl Dağları’nın eteklerinde çetin bir kış soğuğunda dünyaya gelmiştir. Yakın akrabalar geleneklere göre, yeni doğan çocuğa bir isim koymak için toplandıklarında Jambıl’ın dedesi Istıbay onlara şöyle seslenir: ‘Sevgili kardeşlerim, bildiğiniz üzere Şapraştı soyunun insanları iki ayrı bölgede varlıklarını sürdürmüşlerdir. Yazları Kulansaz yaylalarına çıkmışlar, kışları ise kendilerini koruyan Han Jambıl Dağlarını yurt edinmişlerdir.

      Halkımızı çatısı altında himaye eden, kötü hava şartlarından, çetin ve acımasız kışın soğuğundan koruyan, düşmandan gizleyen bu dağ, bizim için kutsal bir mekândır. Bu dağın adını torunuma veriyorum, adı Jambıl’dır. O da bu dağ gibi halkının ulu koruyucusu, savunucusu olsun!’diyerek, bu ismi aksakal bebeğin kulağına üç kez ezanla seslenerek, hayırduasını verir.

      Jambıl dünyaya gözünü açtığında, Jetisu Hokand Hanının himayesinde idi.

      Dünya mazlumların sesine kulak vermez. Bir taraftan zenginler yılan gibi kanlarını emerken, diğer taraftan sinsi ve kurnazlar kargalar gibi halkı gagalayıp soymaktadırlar. Bu baskılara daha fazla dayanamayan Kazak halkı ise ağır haraçlar ödemeyi reddederek atına biner. Savrık, Suranşı, Andas, Sarıbay bahadırlar ordu toplayarak, halkı Hokand Hanın adamı olan Kanatşı’ya karşı mücadeleye çağırırlar. Halkın birlik mücadelesinde bu bahadırlar büyük rol oynamıştır.

      Savrık ve Suranşı yakın akraba çocuklarıdır. Savrık yaşça daha büyüktür, Suranşı bir asker olarak yetiştirilmiştir. 60 yaşında Suvıktöbe eteklerinde hayata közlerimi yumar. Suranşı (1815-1864) kahraman kişiliğe, sebatlı ve kararlı yapıya, uzun ve iri bir vücuda sahiptir. Esmer yüzünün sol tarafında çiçek hastalığından kalmış izler, gür sesi ve sivri dilli olmuştur.

SURANŞI BATUR (MANZUME)

      Onu göğe çıkaran

      Ne ev vardı ne asa

      Uçkoñur’a yaz çıkar

      Kışta göçer Arıs’a,

      Şapıraştı boyuydu

      Boyu gökten az kısa

      Babası Kaşke idi,

      Büyük dede Karasay,

      Akrabası Savrık

      Hasım görse eder hay!

      Soydan gelen yiğitlik

      Kesilmeden akan çay

      Ulu boydan Kazak’ın

      Yelsiz yanı vay ki vay!

      Yelli yanı bir saray

      Bunun gibi yiğide

      Yaddan konuk gelince

      Konuğuna bir kap aş

      Bulamazdı pek kolay

      Halk göç ettiği zaman,

      Onun köyü taşıtsız

      Dulat, Alban, Bayulı

      Giderken alay alay

      O kalırdı tepede

      Tüfeğiyle kuş vurup,

      Kartalla geyik yorup,

      Yaşıyordu orada

      Bir komşusuz dolunay

      Halk özledi baturu

      Yatsa bile ırakta

      Yakın olsa Suranşı,

      Sesi duyup yürekte

      Çok diyerek düşmanı

      Beklemezdi durakta

      Böyle hasmın çoğunu

      Birkaç defa yenmişti

      Sanki kordu ocakta

      Sinip gelen düşmanı

      Fark etmedi sıcakta

      Halk telaşla çaresiz

      Dağda yatan yiğide

      Bu haberi demeye

      Ulak arar bucakta

      Kariboz, kart Bavke

      Atlarını terletip

      İz görmemiş yamaçta

      Dörtnala at sürerek,

      Söz taşırlar kucakta

      Düz gideyim deseler

      Önde düşman nice er,

      İli boyuna inip

      Korday ile döndüler.

      “Suranşı-Savrık Bahadırlar”, A. İskakov

      Suranşı Bahadır (Batır)

      XIX. asırdaki Kazak bahadırları arasında Suranşı Bahadır’ın yeri ayrıdır. O Şapıraştı boyundan çıkan meşhur Karasay Bahadır’ın neslinden gelmektedir. Jetisu’nun namlı ozanları Süyinbay ve Jambıl onun bahadırlığını “Suranşı Batır” adlı kahramanlık destanıyla anlatmıştır.

      Suranşı Batır 1815 yılında Verner Bölgesine bağlı Karğalı köyünde dünyaya gelir. Onun büyükbabası Türkmen ile dedesi Davlet Çongarlar ile savaşta halkını koruyarak, topraklarını düşmanına etmemiş, tanınmış bahadırlar, cesur askeri yöneticiler olmuştur. Suranşı Batır hayatı boyunca halkının özgürlüğü ve bağımsızlığı için mücadele etmiştir.

      1858 yılında Kazak halkı Hokandlılara karşı büyük bir mücadeleye başlar. Bu mücadelenin önderliğini Suranşı Batır yapar. Onun yiğit askerleri Kudiyar Han’ın tüm askerlerini topraklarından kovmuştur. Böylelikle Evliya Ata (Taraz şehri), Merke ve Şu kurtarılarak özgürleştirilmiştir.

      Suranşı vefat edince… Bütün dağ köylerinden eş-dost ve akrabalar toplanmıştı. Suranşı’nın annesi yakınlarıyla acısını paylaşırken gözyaşlarına boğuluyordu. Ağıtçı Berdibek eline dombırasını alıp, uzun bir ağıt yaktı. Ağıt başladığında bahadırın anası ağlamayı kesti ve dinlemeye başladı:

      “Hey, hanım!

      Sağım vakti gelmiş kısrak edasıyla gezerdin

      Şimdi yavruları ölmüş deve gibi renk verdin

      Kedeybay’ın Suranşı’sı olmaz mı?

      O gelirse neşen geri gelmez mi?

      Kedeybay da er verir

      Çok ağlarsan halk erir

      Sabır, sarı altındır”,

      diyerek taziyeye gelen herkesin adına başsağlığı diler. Berdibek’in de söylediği gibi Suranşı’nın oğlu Kedeybay daha sonra halkın dilinden düşmeyen, saygı duyduğu bir insan olur.

      “Uzınağaş Savaşı”, A. Yermolenko.

      Suranşı vefat edince… Bütün dağ köylerinden eş-dost ve akrabalar toplanmıştı. Suranşı’nın annesi yakınlarıyla acısını paylaşırken gözyaşlarına boğuluyordu. Ağıtçı Berdibek eline dombırasını alıp, uzun bir ağıt yaktı. Ağıt başladığında bahadırın anası ağlamayı kesti ve dinlemeye başladı:

      “Hey gidi, büyük hanım,

      Bir