Mirzatay Joldasbekov

Bozkırın Ulu Ozanı Jambıl Jabayev


Скачать книгу

destanlar söylemiş. Günümüze kadar gelen menkıbesi ise sadece Jambıl’ın “Ötegen Bahadır” destanıdır.

      Rayımbek ve Ötegen akrandılar. Karaş ise onlardan küçüktü, hepsinden de Kaban büyük görünmektedir.

      Rayımbek konuşmayı başlatır:

      – Ötegen çok gezen, çok bilir derler, her yeri dolaştın gördün, yaşımız artık kemale erdi, bahadırsın, hem çok görmüş geçirmişsin, bilirsin. Öldüğümüzde halimiz nice olur, kimin kemikleri nerede kalır de hele! demiş.

      – “Kıdemli varken küçük bezdirir” derler, dünyanın ışığını bizden önce görmüş büyüğümüz Kaban anlatsın, – diyerek, sözü Kaban’a vermiş.

      O an Kaban:

      – İkiniz bir birinizi dürterek, nihayetinde beni mi sınamaya karar verdiniz. Dinleyin o zaman anlatayım, diyerek söze başlar.

      – Vebali adımı “Kaban” (yaban domuzu) diye koyan anne ve babama olsun. Adım Kaban olduğundan bir sazlık dibinden yatacağım. Cesedim yerde üç gün yatar, üç gün sonra yine bulunmaz. Ötegen, iyi bir mizacın ve cana yakınlığın var, akan su kıyısında defnedilirsin, ama altta kalmayacak hareket edeceksin.

      Rayımbek, sen hoşsohbet birisin. Kıyamete kadar başından gök gürlemesi eksik olmayacak büyük yolun kenarında kalacaksın, der.

      Bu efsaneyi Kenen Azirbayev ile Ömürkul Kulşıkov anlatmaktadır. Kaban ozanın kendisi hakkında ne yorum yaptığını anlamak zor. Ama yakın geçmişte torunları İli’nin kıyısında bir yere Kaban için bir mezar yerine işaret koydu. Ötegen öldükten sonra evlatları onu bugünkü Ayakkalğan sanatoryumu yakınlarında İli nehrinin kıyısına defnetti. Kapşağay Denizi’nin doldurulmasıyla alakalı Ötegen’in nesli hükümetten izin alarak, atalarının naaşını Korday kasabasındaki “Keñes” kolhozuna naklederek, ona anıt mezar yaptırdı.

      Rayımbek Bahadır

      XVIII. asırda yaşamış büyük Kazak bahadırıdır. Töke oğlu Ulu Cüz’ün Alban boyundan şanlı Hangeldi bahadırın torunudur. Adı efsaneleşmiş, Jetisu Bölgesini Congarlardan kurtararak, bağımsızlık mücadelesini kazanan Kazak kahramanı olarak kabul edilir. Rayımbek’in tüm hayatı Kazak tarihinin kırılgan dönemlerinde geçer. Çocukluğunu halk ordusuyla geçiren Rayımbek Congar Emirliği döneminin trajik olaylarına da şahitlik etmiştir.

SÜYİNBAY (1816-1898)

      “Süyinbay benim pirim

      İzni ile söz derim

      Sırlı, güzel sözleri

      Armağan zannederim

      Süyinbay diye konuşsam,

      İlham gelir kendince

      Hem fırtına, yel neden?

      Şiddetime rastlayan,

      Durur mu ki düşmeden?”

      -diyen, Jambıl ölene kadar Süyinbay’ı üstadı bilip, kendine pir tutmuştur. Büyük atışmalarda Süyinbay’sız konuşmaya başlamamıştır.

      Jambıl büyük ustası Süyinbay’a olan minnettarlığını hayatı boyunca unutmadı. Bütün kutlama veya toplantılarda şiirlerine ve konuşmalarına onun adını anarak başlardı.

      Süyinbay sadece Jambıl’ın hocası ve yol göstericisi değildi, aynı zamanda Jetisu bölgesinde kendisinden sonra gelen tüm âşıkların da akıl hocasıydı. Tam da bu sebeple M. Avezov Süyinbay için “Jetisu bölgesi âşık ve ozanlarının altın dayanağıdır” demektedir.

      Süyinbay çok uzun boylu, iri yapılı, endamlı bir adamdı. Güzel bir sakalı, bir kâğıt kadar beyaz ve temiz bir yüzü vardı. Bu yakışıklı, eline dombırayı aldığında sesi bir çağlayan gibi gürlerdi. Sesi o kadar güçlü ve gürdü ki, sesinin tonunu yükselttiğinde yakınında oturan ve onu dinleyenler irkilirdi. Onu gören, tanıyan ve duyan insanlar aktarımlarını sıcak rüzgâr esintilerine benzetirlerdi.

      Bunun manası şurada: Süyinbay’ın keskin dilinden keyfi kaçan Tezek Töre onu atışmada yenebilmek için Arka’dan meşhur Tübek’i çağırmıştı. Ancak yoldayken Süyinbay’ı sıcak ve şiddetli bir rüzgâr olarak rüyasında gören Tübek, onun ününü daha önce de duyduğu için korkarak bu yarışmadan çekildi. Eserlerini icra eden Süyinbay’ın şiirsel suretini ve onun eşsiz güzelliğini yetenekli ressam Abilhan Kasteyev mükemmel bir şekilde resmetmiştir. Ozanın suretini o kadar güzel aktarılmış ki, resme her bakıldığında dudaklarından sanki kılıç gibi keskin kelimeler dökülecekmiş hissi uyandırmaktadır…

      Halkının ulu ozanı Süyinbay’ın mirasının toplanmasına büyük emek harcayan S. Sadırbayev’di. Bilindiği üzere, 1935 yılında İlyas Jansügirov ve Fatima Gabitova, Süyinbay’ın eserlerinin yer aldığı ilk kitabı yayınladılar.

      “Abılay’ın çağında Ozan Bukar,

      Adil Han’ın çağında Tübek var.

      Her devrin bir danışmanı olsa da,

      Bana düşen danışman da bu kadar!”,

      diyen Tezek’in kalbine adeta mızrak saplarcasına Süyinbay şöyle der:

      “Ey Han Tezek, baylığına etmem ram

      Gördüğümü gizlemden derim tan

      Eğer bir gün hiddetlensem gerçekten

      Uçan kuşu gökyüzünde uçurmam

      Sen sultansın, yıkıyorsun kanla kan

      Hilen ile haraç verir dört bir yan

      Allah için sevilecek huyun yok

      Nasıl durdun sen Kazak’ta nasıl Hân?

      Ablan, Dulat, Şapıraştı el midir?

      Bugün halkın dolup taşan göl müdür?

      Dalgalansa göl köpüğü kapatır

      Bu köpükler sultan denen kul mudur?

      Sultan şeytan, halk melektir kanımca

      Şeytan yenen melekteki hâl midir?

      diyerek, aceleci törenin gönlünü yatıştırır. Jetisu’da kılıcından kan damlayan Han Tezek’i yenerek mücadeleyi kazanan 3 sanatçıyı biliyoruz. Onlar: Süyinbay, Baktıbay ve Böltirikti. “Tezek’in bir yanı yönetici, bir yanı âşık” diye Tezek’in kendisi söylemiştir. Tezek değerini arttırarak, namını yaymak için etrafına âşıkları çok toplamıştır. Süyinbay’ı da, Baktıbay’ı da, Böltirik’i de Han sarayında danışman yapmak istemiş, ama üçü de Tezek’i yenmiş, keyfini kaçırmıştı. Bu üçü sözün kudretiyle Kırgız hanı Şabden ile Tezek’in unvanını ellerinden almıştır. Acı da olsa adaleti, doğruyu yüz yüze açık söylemek Jambıl’ın kendi üstatlarından öğrendiği bir yönüdür.

      Baktıbay Jolbarısulı

      Kazak âşık, ozan. Genç yaşlarında âşıklık geleneğiyle tanındı. Tezek Töre ile atışması (1861) onu Jetisu bölgesinde tanıttı. Kazakların “Batırlar Jırı” (Kahramanlık Destanı) adlı eserinin birçok hikâyesini ezbere bilen ve halkın epik geleneğine