Sarıbay beyler beş bin kişilik bir ordu kurarak, Uzınağaş yakınlarında muharebede sayıları kendilerinden kat ve kat fazla olan Kanatşı’nın güçlerini püskürterek, topraklarını Hokand işgalinden kurtardı. Bu savaşta âşık Süyinbay, Suranşı’nın askerlerinin moralini arttırmak için yüreklendiren mısralarıyla yırladı. Şokan Velihanov, Gutkovskiy’e yazdığı mektubunda Suranşı’nın Rus ordusuna karşı dürüst bir tutum sergilediğini, açıkça belirtmektedir. Suranşı, Evliya Ata’yı da Hokand Hanlığından kurtarmıştır. Hokand’a karşı Ulu Cüz (Büyük Boy) bahadırlarının Sayram’daki savaşı sırasında 1864 yılının Temmuz ayında şehit düşmüştür.
Bacağından yaralanan Sarıbay ise Taşkent’e ulaşır. Bu seferden sonra Sarıbay’a yarbaylık rütbesi verilir. Sayram’dan Suranşı’nın cenazesini köyüne getirerek, orada toprağa verir. Jambıl, işte böyle tarihin çalkantılı bir döneminde dünyaya gelmiştir.
Halkını ve toprağını Hokand baskılarından kurtaran Suranşı hayatını kaybettiğinde, Jetisu halkı derin bir üzüntüye boğulmuştur. Tüm insanlar, genci yaşlısıyla Ulu Cüz’ün (Büyük Boy’un) âşıkları ve asilzadeleri onu son yolculuğuna uğurlamak için büyük bir saygı göstergesi olarak cenazeye katılmış, minnettarlıklarını sunarak, ona veda etmişlerdir.
O yıllara ait kaynaklara baktığımızda cenazeye katılanlar arasında Jalayır boyundan Baktıbay ve Karkabat, Nayman boyundan Tübek, Arka’dan Şöje, Alban boyundan Kulmambet, Böltirik, Kaskarav boyundan âşık Sarbas, keskin dilli söz ustaları Kebekbay ile Nogaybay, Çu’dan Kuvandık, Kılışbay, Böltirik âşıklar ile Evliya Ata’dan (Çim-kent’ten) Kulınşak ve Mayköt gibi kendi dönemlerinin ileri gelenlerini görmekteyiz.
Şokan Şınğısulı Velihanov
Tanınmış askeri subay ve Sibirya Askeri Okulu mezunudur. Bilim adamı, araştırmacı, tarihçi, etnograf, ressam ve Kazakların en seçkin aydınlardan biri olarak kabul edilir.
Şokan Velihanov’un keşifleri genç subayı tanınmış coğrafyacılarla aynı saflara taşımıştır.
Askeri istihbaratçı olmuş Velihanov gizli görevle gönderildiği Kaşgar’da sayısız hizmet etmiştir. O, cesareti dolayısıyla karargâh subaylığına yükseltilerek, “Kutsal Vladimir” nişanıyla ödüllendirilmiştir.
Çok yönlü âlim kendi döneminin rehberlerinden biri, yüce bozkırın gururu, Kazakların değerli bir evladı olmuştur.
Ve insanlar göz ucuyla baktılar,
Somurtkan uçurumlara,
İşte, o aşağı iniyor ve dönüyor,
Siyah saçlı bahadır…
Suranşı uçurumda yaşardı,
Kartallar ile arkadaştı,
Suranşı batır taşırdı
Aslanın bedeninde kaplanın kalbini
Süyinbay Kazak ozanlarının eski geleneğini sürdürerek, Suranşı’nın bahadırlığını anlatan methiyeler (övgü) dizer.
“Beş Silah”, A. İskakov.
“Hokand hanı kudurdu
Bağlanmış köpek gibi
Birdenbire hırs doldu
Kendi kendine coşup
Kan özleyip kan doldu
Hokand’dan yola çıkıp
Ordusuyla yol aldı
Ter aktı atlarından
Hayvanlar yorgun kaldı
Kudurması değil mi?
Sessiz yatan çokça halk,
Ululara ne kıldı?”
Veya
“Suranşı ata biner,
Karasay dörtnal döner
Ak toynakta bin hüner
Değdiği yerler siner,
Karşı gelen düşmana
Mızrakla yara açtı
Düşmanı ezip geçti”
Toplanan âşıklar Suranşı’nın kahramanlığını destanlaştırıyorlar, ona ağıtlar yakıyorlardı. Onların aralarında genç Jambıl da vardı. 18 yaşındaki genç âşık herkesin önünde kahramanlık destanını okumuştur.
Suranşı’nın vatanseverliğini, yiğitliğini ve üstün insani değerlerini anlatan Süyinbay’ın söylediği ağıt (anma yırı) daha sonra tarihi bir destana dönüşmüştür.
Özünde, bütün Kazak destanları ağıtlardan ve bahadırların kahramanlığını anlatan hikâyelerden oluşmaktadırlar. En başında, kahramanla birlikte seferlere katılan âşık onu anlatmaktadır. Devamında sonraki kuşak ozanları kahramanın yiğitliğini yüceltmeyi sürdürür, en sonunda bu birleşik dizinler (silsile) uzun bir kahramanlık menkıbesini oluşturmuştur.
XVI-XVII asırlardan beri bahadırlar hakkındaki bu tarz menkıbelerin destana (efsanelere) dönüşmesi görülmemiştir. Bunun birinci sebebi yazarlarının kim olduğunun bilinmesi, ikinci sebebi ise bu kahramanların yaptıklarının da halkı tarafından iyi bilinmesidir. Bu yüzden onlar tarihi anlatımlar şeklinde kalıplaşmıştır. Bunun dışında destanların doğması için uzun asırların geçmesi gerekmektedir. Buna örnek olarak Suranşı hakkındaki menkıbeleri gösterebiliriz.
“O, sadece ХVІІІ. asrın tarihi kahramanı Ötegen bahadırın, XIX. asırda yurdunu Hokand Hanlığının baskısına karşı halkını ayaklandırıp, asker toplayan Savrık’ın, Suranşı bahadırların adlarına methiyeler sunan bir ozan değildir. Sovyetler Birliği’nin büyük olaylarının da âşığı, asil bir ozanıdır. O, kimlere methiye söylemişse, ister papaninciler ya da Hasan hakkında olsun, ister Halhin Gol muharebesinde kahramanlık gösteren halk savaşçıları isterse de işgal altında kalmış Leningradlılar hakkında olsun, herhangi birisi elbette birden kabullenilmemiştir. Halk onlara menkıbeler söylenmesini beklenmiştir”.
“Ozan tasviri”. A. İskakov
Ne yazık ki kahraman için yazılan bazı eserler günümüze kadar ulaşamamıştır. Bize kadar sadece Süyinbay’ın mısraları ulaşabilmiştir. Genellikle yakın ve sevdiği insanların anısına ağıtlar yakan Süyinbay, Kazak âşıklarının (akın) kadim geleneklerine göre Suranşi’nın vatanseverlik kahramanlıklarını anlatan büyük ve muntazam bir ağıt yaktı. Bu yapıtta tarihi epik şiir üslubu çok net görülmektedir.
Hocasının izlerinden ilerleyen Jambıl daha sonra bu epik ‘Suranşı batır’ hikâyesini tamamlamıştır.
“Maziden aklımda kalan,
Gençken bende şiir olan
Anıt idi bir batura”
diyerek, Jambıl’ın Suranşı’yı gençliğinden itibaren yaşamı boyunca uzun hikâyeleriyle söylediği anlaşılmaktadır.
Jambıl’ın bu şiiri ruhu, üslubu ve motifi bakımından Süyinbay’ın destanına çok yakındır. Hocasından neler öğrendiği, bu iki büyük ozanın bir kahraman için yazdıkları destanların ortak ezgileri, birbirlerine olan yakınlığı, bütün bu sorular ayrı bir araştırma gerektirmektedirler.
Jambıl’ın sanatı, özellikle