Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi

İslam Tarihi


Скачать книгу

sırf “akli ve bilimsel taassup” namınadır.

      Bir dinin tarafını tutmak dolayısıyla dinî taassubun şevkiyle söylenen yalan, caiz değil ise de belki mazurdur. Fakat hakikat namına hareket eden ve tamamen tarafsız olan “bilim” namına yalan söylemek cidden pek sevilmeyen ve herhâlde mazur görülemeyecek bir hâldir. Bir misal daha getirerek bu bahse son vereceğiz. Dozy, kitabının 35. sayfasında diyor ki:

      “Bununla beraber keskin bir hayale sahipti. Ve genellikle tekrar olunduğu gibi ‘yüce olan şey’ ile değil – Çünkü onun hakikaten büyük ve yüce olan şey hakkında bir fikri yoktu – fakat güzel söz söylemenin ihtişamıyla cezbolunduğunu hissediyordu.”

      Acaba Dozy’ye göre “yüce olan şey” nedir? Hollandalı bir kızın bacağı mı? Bir Hollanda ineğinin yirmi okka süt veren memeleri mi? Büyük ve yüksek binalar mı? Fizik ve kimya aletleri mi? Yoksa aciz bir kadının karnında kan içerek gelişip büyüyen bir insan ferdine ilahi bir yücelik yakıştırması mı? Eğer bunlar değil de “kâinatın ve vacibu’l vücud’un sırları” ise peygamberliğin barınağı olan Efendimiz Hazretleri’nin bunlarla meşgul olduğu bunlarla cezbedilmiş olduğu, en yüce ve en metin bir dinin peygamberi olmasıyla tarihen, aklen ve bugün mevcut olan eserleriyle sabittir.

      Dozy, “Çünkü onun hakikaten büyük ve ‘yüce olan şey’ hakkında bir fikri yoktu.” iddiasını ne ile ispat edebilir? Bir insan, kırk sene arkadaşlık ettiği bir adamın bile vicdanının derinliklerinde neler olduğu konusunda tamamen bilgi sahibi olamıyor. Acaba Dozy, on üç asır evvel yaşamış bir nebinin endişe ve duygulanmalarını nereden biliyor ve nasıl biliyor ki onun vicdanı “hakikaten büyük ve yüce olan şeyi” hissetmiyor, diyebiliyor? Güzel söz söyleme [belagat], güzel söz söylemenin ihtişamı ne demektir? Güzel söz söylemenin konusunun gayesi “hakikaten büyük ve yüce olan şey” değil midir ki Dozy, iddiasının ispatı için güzel söz söylemeyi “yücelik dışında bir şey” olmak üzere gösteriyor ve “Bu karakterde olan adamlardır ki dinî fikirlere en ziyade kolaylıkla meyilli olurlar.” diyor.

      Dozy, hiç de malum ve kabul edilmiş olmayan (ve dinî yüce duygulanmalar ile dinin şeklî taassubunu birbirine karıştırmaktan ibaret olan) şu satırlarıyla yalnız malum olmayan bir şeyi âleme bildirmiş oluyor ki o da kendisinin hasta ve sakat dimağında yücelik hakkında hiçbir doğru ve sağlam fikir bulunmayışıdır.

      Bir taraftan insanlığın yetiştirdiği en büyük simaları, en muhterem dehaları ve onların eserlerini, diğer taraftan ise insan idrakine kolaylıkla sahip olduğu yüceliği dikkat nazarına alırsak, teslim etmek zaruretinde kalırız ki en yüce, en büyük fikirler başta vacibü’l-vücud olarak nihai şeyler hakkında olanlarıdır. Bir nebinin ise meşgul edebileceği şeyler ancak bunlardır. Bizim nebimizin bu husustaki fikirleri, kendisine Allah’ın hediyesi olan Kur’an ile hikmetli hadisleriyle, kesin ve müspet olan hâl tercümesi [hayat hikâyesi] ile malumdur. Ve sabittir ki “en büyük şey olan, en yüce şey olan” Allahu Teala’yı, onun ilahi birliğini, fiillerinin izzetini, sıfatlarının azametini, başka bir fert ile kıyas kabul etmeyecek bir temizlik ve üstünlük ile anlamıştır.

      5. En Doğru Usul

      Zannediyoruz ki bu kadar açıklama, Dozy ve benzerlerinin “bilim ve felsefe” nazarında ne gibi kıymeti olduğunu, yani hiçbir kıymetlerinin olmadığını ispata yeterlidir. Bundan sonra İslam tarihini, olduğu gibi, yani her türlü fazlalık ve süslemelerden arınmış olarak yazacağız. Bizim fikrimize göre İslam’ın yüceliği, tabii bir din ve hurafelerden, efsanelerden arınmış oluşundadır.

      Güzel bir vücudun, pahalı ve çok süslü elbiselerle güzelliği artmaz. Tam aksine örtülmüş olur. İslam, inceleme nazarına ne derece yalın olarak konulursa güzelliği o derece artar. Şurasını muhterem okuyucularımıza hatırlatırız ki: Karşılık vermeyi ve düşünmeyi kolaylaştırmak için Dozy’nin bölümlerle ifade şekline mümkün olduğu kadar biz de riayet edeceğiz. Zaten Dozy’nin eserinde makul ve rağbete değer olan bir taraf varsa o da bölümlerle ifade şeklidir. Bununla beraber belki de bölümler sayı bakımından ona uymayacaktır. Şu kadar ki bölüm başlıklarından, Dozy’nin hangi kısmına karşılık olduğu kolayca anlaşılır.

      1. BÖLÜM

      ARAP YARIMADASI VE ARAP KAVMİ

       Tabiat Şartları 28 – Araplar – Arab-ı Aribe (Asıl Arap) – Arab-ı Müsta’ribe (Araplaşmış Arap) – Adnan ve Kureyş Soyu – Haşimîler ve Emeviler – Peygamberin Nesebi ve Araplarda Nesepler İlmi

      1. Tabiat Şartları

      a. Arap Yarımadası: “Asya Kıtası’nda yarımada şeklinde büyük bir yer olup soylu Arap kavminin asli vatanı ve büyük İslam dininin ortaya çıktığı yerdir.

      b. Yeri, Sınırları ve Yüzölçümü: Arap Yarımadası, kuzeybatıdan güneydoğuya doğru uzanmış intizamsız bir dikdörtgen şeklinde olup güney kısmı doğuya doğru genişleyerek kaba bir çizme şeklini alır. Batısından Kızıldeniz’le, güney tarafından Aden Körfezi ve Hint Okyanusu ile, doğu ve güneydoğu yönünden Umman Denizi’yle, kuzeydoğu tarafından da Basra Körfezi’yle, yani İran Denizi’yle çevrilmiştir. Yalnız kuzey tarafından karaya bağlı olup her ne kadar bu yönden de Asya’nın diğer taraflarından denize benzer geniş çöllerle ayrılmış ise de kuzey sınırları tamamıyla belirli olmayıp bazı coğrafyacılar, bu sınırları Fırat Vadisi’ne kadar ulaştırmış, bazıları Şam topraklarını Arap Yarımadası’ndan hariç sayarak yalnız Ane’ye kadar Fırat Vadisi’ni hudut saymış ve oradan Lut Gölü’nün güney ucuna dek bir sınır hattı çekmişlerdir ki bu ikinci şekil daha doğrudur. Lut Gölü’nün güney ucundan Arap coğrafyacıları sınır hattını Akabe Körfezi’ne indirerek Tur-i Sina Yarımadası’nı ve Tih Sahrası’nı hariç bırakıyorlarsa da son zamanın coğrafyacıları Arap Yarımadası kuzey tarafından Irak-ı Arabi (Arap Irak’ı), Cezire, Şam ve Filistin topraklarıyla; kuzeybatı köşesinden de Mısır ülkesiyle sınırlanmıştır. Bu sınırlar içinde olarak 34°, 30’ ile 12°, 40’ kuzey enlem ve 30° ile 58° doğu boylamı aralarında yayılmış olup kuzeybatıdan güney-doğuya kadar olan en fazla uzunluğu 2500 kilometre, yani yetmiş beş merhale ve doğudan batıya olan ortalama genişliği 1000 kilometredir. Yüzölçümü yaklaşık olan 3.157.00 kilometrekare olup Fransa’nın hemen hemen altı misli büyüklüğündedir.

      c. Tabii Şekli, Dağları ve Nehirleri: Arap Yarımadası, Asya Kıtası’na daha fazla bağlı ve Asya’dan sayılmış olduğu hâlde, arazinin tabiatınca, tabiat ve iklim durumunca Asya’dan fazla Afrika’ya benzemektedir. Bu geniş yarımada, sahiller boyunca uzanan alçak yerlerden, sahillere yakın yüksek dağlardan, iç kısmı yüksek ve geniş ovalardan ibarettir. Asıl dağlar batı kısmında olup Filistin sınırından Babu’l – Mendeb’e dek Kızıldeniz sahillerine paralel olarak bir dağ silsilesi uzanıyor ki; ‘Serat’ genel ismiyle tanınmış olup Yemen ile Hicaz arasında bulunan Asir ülkesinde olan en yüksek yerinin yüksekliği 2500 metreyi geçer. Kuzey kısmında, yani Hicaz ülkesinde yüksekliği az, taşlık ve kuru bir taş suretinde olduğu hâlde Asir’den aşağı yani güney yönünde bu zincir birçok kola ayrılarak Yemen dağlarını teşkil ediyor ve birçok nehir de akmakla, bu ülkeyi Arap Yarımadası’nın bahçesi şekline getiriyor. Güney sahilinde Hadramut ülkesinde bulunan Cevhere Dağı da Yemen’in ‘Serat’ silsilesine bağlıdır. Doğu sahili yakınında ve Umman ülkesinde olan Ahdar Dağı’nın yüksekliği de 2000 metreden aşağı değildir. Arap Yarımadası’nın ortalarında ve Hicaz ile Bahreyn arasında bulunan Necit ülkesinde de kendi başına birkaç dağ bulunmakla