diye buyurdu.
Hazreç Kabilesi’nden Umeyr İbni Hümam, hurma yerken cennet müjdesini işitince, “Cennete girmek için şu heriflerin elinde ölmekten başka bir şey lazım değil mi? Pekiyi!” diyerek elindeki hurmaları yere attı ve hemen kılıcını çekerek şehitliğin üstünlüğüne dair güzel ve dokunaklı şiirler söyleyip, düşman üzerine hücum etti. Geri dönmedi, pek çok müşrik öldürdükten sonra, kendisi de şehit olarak Firdevs Cenneti’ne gitti.
İslam ordusunda ok dışındaki bir silahla şehit olanların ilki Umeyr İbni Hümam’dır. Afra Kadın’ın büyük oğlu Avf da şehitlik derecesine erişmek için ona engel olabilecek zırhını sırtından çıkarıp attı. Hemen kılıcını çekerek düşman üzerine hücum etti. Müşriklerden birçoğunu öldürdü. Nihayet kendisi de şehit olup muradına erdi.
Ashaptaki diğer Müslümanların hepsi ileri koştular ve yer yer, hamle ve hücum ile düşmanın saflarını yırttılar. Özellikle Allah’ın Aslanı Hz. Hamza (r.a.), hangi kola hücum etse, düşman bölüklerini yarıp geçiyordu. Hz. Ali de ona uyarak önüne gelen müşrikleri kılıç ile ikiye biçiyordu.
Kureyş’in meşhur reislerinden Zem’a İbni Esved, Hz. Hamza ile Ali’nin karşısına çıkınca hemen öldürüldü. Kardeşi Akil İbni Esved de bu sırada öldürüldü.
Sehimoğullarının başlarından olan Ömer İbni As, Ebu Süfyan ile beraber olduğundan, bu hadisede bulunmadı ama Sehimoğullarının en büyük reislerinden olan dört kişi bu çarpışmada öldürüldü. Münebbih İbni Haccac-ı Sehmi’yi Ebu Yüsrü’l-Ensari, kardeşi Nebih İbni Haccac’ı Hz. Hamza ile Sa’d bin Ebu Vakkas, As İbni Münebbih İbni Haccac’ı ve bir de Ebu’l-As İbni Kays-ı Sehmi’yi Hz. Ali öldürdü.
Bunlardan başka Hz. Ali, Kureyş reislerinden Hz. Talha’nın amcası Amr İbni Osman İbni Ömerü’t-Teymi’yi, Hz. Hatice’nin kardeşi Nevfel İbni Huveylid’i ve Ubeyde İbni Said İbni As İbni Ümeyye’yi de öldürdü.
Ümeyyeoğullarının başı olan Ebu Süfyan, adı geçen kervan ile savuşup gitmiş olduğundan, bu büyük muharebede bulunmadı fakat oğlu Hanzale bu çarpışmada yer almış ve öldürülmüştü.
Kureyş’in meşhur reislerinden Ebu’l-Bahterî İbni Hişam da bu sırada Mücezzer İbni Ziyad’ın eliyle öldürülmüş oldu.
Müslümanların büyük düşmanı olan Ebu Cehil’i öldürmek övünülmeye değer bir hâl olduğundan, bütün ashap onunla karşılaşmak istiyordu. Hatta Ebu Cehil sanarak, Hz. Hamza, meşhur müşriklerden ve Mahzumoğullarından, Halid bin Velid’in kardeşi olan Ebu Kays İbni Velid’i ve Hz. Ali yine Mahzumoğullarından Abdullah İbni Münzir’i öldürdü.
Yine Kureyş büyüklerinden Ümmü Seleme’nin kardeşi olan Mesud bin Ümeyyetu’l-Mahzumi de Hz. Hamza’nın kılıcından geçti. Ebu Seleme’nin kardeşi olan Esved İbni Abdül-Esed de bu sırada öldürüldü.
Ebu Cehil ise yetmiş yaşında, gözü pek, korkunç yüzlü ve çok inatçı, lanetlenmiş bir herifti. “Anam beni bugün için doğurmuştur!” diye cesaretini belli eder ve hemen askerini harbe sürerdi. Kendi aşireti olan Mahzumoğulları yiğitleri, onun çevresini alıp sardıklarından yanına varılamazdı.
İki ordu birbirine kavuşacağı sırada Abdurrahman bin Avf harp saflarında olup, sağında ve solunda Neccâroğullarından birer genç bulunuyordu. Biri Abdurrahman bin Avf’ın kolundan çekerek gizlice ona, “Amca! Sen Ebu Cehil’i tanır mısın? Bana göstersene.” demiş ve İbni Avf, “Ne yapacaksın?” deyince, “Allah’a söz verdim. Ebu Cehil’i gördüğüm gibi, üzerine hamle edip ya onu öldüreceğim yahut bu uğurda öleceğim.” diye cevap vermiş. Öbür genç de bunun gibi Ebu Cehil’i sormuş ve İbni Avf, “Ne yapacaksın?” deyince, o da öbürünün söylediği şeyleri söylemiş, Abdurrahman bin Avf böyle korkulu zamanda rüzgârın sıcak ve soğuğunu görmemiş iki çocuk arasında kaldığını düşünürken, onların bu cesurca sözlerinden hayrette kalmıştı. İki genç ise meğer Afra Kadın’ın oğulları Muaz ve Muavvez adlarındaki iki fedai kardeşmiş.
İşte bu sırada Ebu Cehil, Mahzumoğulları yiğitleriyle domuz topu gibi gürlerken Abdurrahman bin Avf, onlara, “İşte aradığınız!” diye Ebu Cehil’i göstermiş. Derhâl ikisi birden fırlayıp, çifte şahinler gibi süzülüp Ebu Cehil’in üzerine hücum ettiler.
Aynı şekilde ensardan Muaz bin Amr bin Cemûh adlı fedai de Ebu Cehil’i gözetiyormuş. Bu sırada fırsat düşürmüş ve Ebu Cehil’in ayağına bir kılıç vurmuş fakat Ebu Cehil’in oğlu İkrime de kılıçla onun kolunu yaralamış. Bu sırada Afra’nın oğulları Muaz ile Muavvez de yetişip Ebu Cehil’in işini bitirmişler.
Ebu Cehil kendisini, Arap kabilelerinin en şereflisi olan Kureyş’in başı bilir ve Medinelileri çiftçi diye hor görürken, onların elinde can vermek pek gücüne gitti. Hatta Muaz (r.a.), kendisine kılıç ile vurunca, “Keşke beni çiftçilerden başka bir adam öldürseydi!” demiştir.
O sırada Resul-ü Ekrem, “Acaba Ebu Cehil ne yapıyor? Kim gidip de ondan bize bir haber getirir?” deyince Abdullah İbni Mesud koştu ve Ebu Cehil’in yanına gitti. Gördü ki can çekişiyor. Hemen başını kesmek üzere sakalından tuttu ve ayağıyla boynuna bastı. Ebu Cehil, gözlerini açınca, “Ey Ebu Cehil sen misin?” dedi. Ebu Cehil ise son nefese gelmiş olduğu hâlde korkusuzca İbni Mesud’a, “Ey koyun çobanı! Pek sarp yere çıkmışsın. Büyük bir kişiyi kavim ve kabilesinin öldürmesi, hemen şimdi olmuş bir iş değildir. Bu olağan şeydir. Fakat üstünlük hangi taraftadır?” diye sordu.
İbni Mesud da “Zafer ve üstünlük İslam’a yüz gösterdi.” diye cevap verdi ve bu yüzden de Ebu Cehil’i ümitsizliğe düşürdü. Ebu Cehil, böyle her yönden umudunu kesince, “Muhammed’e söyle ki şimdiye kadar onun düşmanı idim. Şimdi düşmanlığım bir kat daha arttı!” dedi. İbni Mesud da hemen onun başını kesti. Kısaca Ebu Cehil, son nefeste bile imana gelmedi, inkâr ve sapıklıkta direndi, her şeyden ümitsiz olarak canını cehenneme ısmarlayıp gitti.
İbni Mesud, cüssesi küçük ve zayıf, Ebu Cehil’in başı ise büyük olduğu için onu yüklenip götürmesi görmeye değer bir manzara olduğu hâlde, “İşte Allah’ın düşmanı Ebu Cehil’in başı!” diyerek Hazreti Peygamber’in önüne getirdi. Resul-ü Ekrem de Allah’ın yardımına şükretti. “Bu ümmetin firavunu işte budur.” diye buyurdu.
Bu sırada Afra Kadın’ın oğlu Muavvez nice işler gördükten sonra kardeşi Avf gibi o da şehit oldu. Ebu Cehil’in kardeşi olan As İbni Hişam da bu sırada öldürüldü. Kureyş’in meşhur başkanlarından Tuayme, Müslümanlardan bir iki kişiyi şehit ettikten sonra o da Hz. Hamza’nın kılıcından geçti.
Ebu Cehil’in öldürülmesinden sonra Kureyş ordusunda dayanacak kimse kalmayıp, tamamen yüz çevirdiler. Artık kaçanlar kurtuldu. Kaçamayanlar da esirliği canına minnet bildi.
Kureyş’in birinci derecedeki başlarından olan Ümeyye bin Halef ki hem ihtiyar hem de şişman idi. Muharebenin sonuna kadar dayandı. Nihayet oğlu Ali ile beraber kendisini Abdurrahman bin Avf’a teslim etmek zorunda kaldı. Abdurrahman Hazretleri de eski tanışıklığa dayanarak onları sağ bırakmak üzere esir etmeye karar verdi. Buna dair konuşurlarken Ümeyye bin Halef, “Kimdir şu demirlere bürünüp safları yırtan bahadır?” diye sormuş. Abdurrahman da “Resulullah’ın amcası Hz. Hamza’dır.” diye cevap vermiş. Ümeyye bin Halef, “Bize bu işleri eden ve bizleri bu hâle koyan hep odur.” demiş. Onlar bu sözde iken Ümeyye, Bilâl-i Habeşî’nin (r.a.) gözüne ilişti. Hâlbuki Ümeyye Mekke’de iken Hazreti Bilâl’e çok işkence etmiş olduğundan Bilâl, onu görür görmez, “Ey Allah’ın ensarı! İşte kâfirlerin ve fâcirlerin