çıkıp Şam’a gittiği işitilince yine Hicret’in ikinci yılının cemâdi’l-û’lasında Resul-ü Ekrem (s.a.v.) yüz elli kadar Müslüman ile Medine’den çıktı. Bu defa Ebu Selem İbni Abdi’l-Esed’i Medine’de vekil bıraktı. Bayrak yine Hz. Hamza’nın (r.a.) omuzundaydı.
Yenbu tarafında Uşeyre denilen yere vardılar. Kureyş kervanının yine savuşup gitmiş olduğu haber alındı. Hemen Kinâne’den, orada oturan Müdlicoğulları ile barış yapıldı. Onlara da Zamreoğulları gibi bir amanname verildikten sonra Medine’ye dönüldü.
Birkaç gün sonra, Mekke taraflarında göçer olan Kureyş kabilelerinden ve Fihr bin Malik’in soyundan Kürz İbni Câbiri’l-Fihri’nin, müşriklerden bir grupla Medine yakınlarına gelip, Medine halkının hayvanlarını yağmalamış olduğu haberi alındı. Bunun üzerine Resul-ü Ekrem hemen Zeyd bin Harise’yi Medine’de vekil bıraktı ve bayrağı Hz. Ali’ye verip muhacirlerden bir grup ile Medine’den çıktı ve Kürz İbni Câbiri’l-Fihri’nin peşine düştü. Kürz ise sapa yollardan savuşup gitmiş olduğundan, Resul-ü Ekrem ona yetişemeyip geri döndü.
Daha sonra Resul-ü Ekrem’in hâlâ çocuğu olan Abdullah İbni Cahşi’l-Esedi, on kadar muhacir ile Kureyş’in durumunu anlamak için Mekke taraflarına gönderilmiştir. Recep ayının sonlarında Mekke ile Taif arasında Batni Nahle denen yerde, Kureyş’in, Taif’ten Mekke’ye gelmekte olan bir kervanına rastladılar. Reisleri Amr İbni Hadremî olup, Osman bin Abdullah ile Hakem bin Keysan da beraberinde bulunuyordu. Müslümanlar Amr İbni Hadremi’yi öldürdüler ve Osman ile Hakem’i de tuttular. Diğer arkadaşları kaçtı. Abdullah İbni Cahşi’l-Esedi de bu iki esiri ve kervanda bulduğu eşyayı aldı. Arkadaşları ile beraber sağ salim, üstelik ganimetlerle Medine’ye geri döndü. İşte Müslümanların ilk aldıkları ganimet budur.
Osman bin Abdullah, daha sonra bedel vererek esirlikten kurtuldu. Hakem bin Keysan ise İslam’la şereflenip Medine’de kaldı. Müslümanların böyle Mekke yakınlarına kadar gidip de kervan vurmaları Kureyşlilere pek dokundu.
Bu yılın şaban ayında ise kıble, Kudüs’teki Beytü’l-Makdis’ten Kâbe’ye çevrildi. Yani, Mescid-i Aksa’ya doğru namaz kılınırken, bundan sonra Kâbe’ye doğru namaz kılınması emrolundu. Böylece Müslümanların yüzü Mekke’ye döndü. Beş vakit namazda muhacirlerin asıl vatanları olan Mekke hatırlarına gelir oldu. Mekke müşriklerine karşı üstünlük sağlama arzusu, gönüllerde kuvvetle yer etmeye başladı. Bu ana kadar Medine’den şuraya buraya gönderilen askerler, hep muhacirlerden olup, ensardan şimdiye dek savaş için çıkan olmadıysa da muhacirlere baktıkça onlara da din uğrunda çarpışma arzusu gelmeye başladı.
Bununla beraber Evs ve Hazreç kabileleri içinde birtakım münafıklar vardı. Bu münafıkların başı Abdullah İbni Ubeyy İbni Selûl idi. Çünkü Abdullah İbni Ubeyy İbni Selûl, Hazreç’in ileri gelenlerinden olup, Medine’de sözü geçen biri olduğu hâlde İslam’ın çıkışından sonra eski nüfuzu kalmadı. O da hasedinden dolayı İslam aleyhine düştü. Diğer münafıklar ile birlikte Yahudilerle birleşip gizlice fitne ve fesattan geri kalmazdı. Ama açıkça muhalefete cesaret edemezdi. Çünkü İslam’ın kudret ve kuvveti olgunlaşmıştı. Bu yılın ramazan ayında oruç tutmak farz oldu. Aynı ramazan ayı içinde Bedir Savaşı meydana geldi. Bedir’deki zaferle Müslümanların yüzü güldü ve Mekkeli putperestlerin kuvveti kırıldı.
Hz. Peygamber zamanında yapılan savaşların hepsini etraflıca yazmaya bu kitabın sayfaları yetmez. Fakat en önemli savaşları kısaca anlatalım ve hemen Bedir Savaşı’ndan başlayalım. Çünkü Müslümanların rahat bir nefes almasına ve İslam dininin hızla her tarafa yayılmasına sebep, işte bu büyük savaştır.
Bedir Savaşı
Bedir Savaşı, Hicret’in ikinci yılının ramazanında meydana geldi. Önceden düşünülüp hazırlık yapılmış bir muharebe değildi, tevafuk olarak meydana gelen önemli bir olaydı.
Yukarıda anlattığımız gibi Mekke’den Şam’a giden Kureyş kervanına yetişmek üzere Resul-ü Ekrem, Medine’den çıkıp, Uşeyre denen yere kadar gitmiş fakat o kervana rastlayamamış ancak Müdlicoğullarını itaat altına alarak Medine’ye dönmüştü.
Bu kervanın başı Ebu Süfyan olup Şam’dan epeyce mal alarak geri döndü. Amr bin As da Ebu Süfyan ile beraberdi ve yanlarında ancak elli kadar adam vardı. Böyle yüklü mal ile Şam’dan çıktıkları haber alınması üzerine Resul-ü Ekrem, o malları ganimet olarak ele geçirmeleri için ashabı cesaretlendirdi. Kervanın durumunu anlamak üzere Talha İbni Ubeydullah ile Said İbni Zeyd’i (r.a.) Şam tarafına gönderdi. Sonra Resul-ü Ekrem, ramazan başlarında Medine’den çıkıp, Revha denen yere vardı. Orada ordusunu teftiş etti, ufak çocukları, hasta ve sakat olanları geri çevirdi.
Bu seferde geride İbn-i Ümmü Mektûm (r.a.), peygamberin mescidinde imamlığa memur olarak Medine’de kalmış ve Ebu Lübâbetü’l-Ensari, Medine’nin korunması için vekil bırakılmıştı.
Medine’nin avali denilen köylerinde karışıklık olduğuna dair bazı şeyler işitildiğinden, Asım İbni Adiyyü’l-Aclani de (r.a.) Kuba ve avali köylerine hâkim tayin edilerek Kuba’ya gönderilmişti.
Affanoğlu Osman (r.a.), hanımı ve Resul-ü Ekrem’in kızı Rukuyye (r.a.) de hasta olduğundan, Resul-ü Ekrem’le birlikte gidemediği gibi, Ebu Ümâme’nin (r.a.) annesi ağır rahatsız olduğundan, Medine’de kalmak üzere kendisine izin verilmişti.
Ashabın diğer büyüklerinin tamamı Resul-ü Ekrem’le birlikte oldukları hâlde Revha’dan kalkılıp Safra Konağı’na yürüdüler. İslam askerleri üç yüz beş kişiydi. Altmış dördü muhacirlerden geri kalanı ise ensardan oluşuyordu. İçlerinde yalnız üç kişi atlıydı ki bunlar Mikdad İbni Esved, Zübeyr İbni Avvam ve Mersed Ganevî’ydi. Yanlarında yetmiş deve olup ashap bunlara sırayla binerlerdi. Hatta Resul-ü Ekrem, Hz. Ali ve Zeyd İbni Harise (r.a.) için bir deve tahsis edilmişti, üçü sırayla binerdi.
Muhacirlerin beyaz sancağını Mus’ab bin Umeyr taşıyordu. Ensarın da iki sancağı vardı. Biri Hazreç Kabilesi’ne, diğeri Evs Kabilesi’ne ait idi.
Daha sonraları dünyanın meşhur kıtalarında zafer bayrakları açıp da âlemi titreten Müslümanların ilk ordusu işte bu ordudur.
Resul-ü Ekrem’in kervan üzerine hareketini Ebu Süfyan önceden haber alarak, Zamzam İbni Amru’l-Gaffâri’yi haberci olmak üzere ücretle tutup Mekke’ye göndermiştir. O da süratli bir şekilde Mekke’ye varıp Kureyş’i telaşa düşürmüştü. Ebu Süfyan ise bu şekilde Mekke’ye haberci göndermekle beraber kıyı yolundan büyük bir süratle hareket ederek, Müslümanların Medine’den çıktığı sırada, o da kervanla Bedir yakınından savuşup gitmiştir.
İlginç bir olaydır ki Zamzam’ın Mekke’ye varışından üç gün önce Âtike binti Abdül-Muttalib rüyasında şöyle bir olay görmüştür: Deveyle Mekke’ye bir kimse gelmiş ve “Ey cemaat, üç güne kadar muharebe meydanına yetişiniz.” diye haykırdıktan sonra, Ebu Kubeys Dağı üzerine çıkarak büyük bir kayayı yerinden koparıp aşağı atmış ve o kaya, parça parça olup Mekke’nin her evine birer parçası isabet etmiş. Sabahleyin Âtike, bu rüyayı kardeşi Abbas’a anlatmış ve “Bu günlerde Kureyş’e büyük bir musibet isabet edecek.” diye yorumlayarak gizli tutmasını ihtar etmiş.
Abbas ise bunu gizlice Velid bin Utbe’ye, o da babası Utbe bin Reb’ia’ya ve o da bazı kimselere söylemiş. Bu sözler ağızdan ağıza yayılarak bütün Kureyş’in ileri gelenlerinin kulağına gitmişti. Bir gün sonra Utbe bin Reb’ia, kardeşi Şeybe, Ebu Cehil, Ümeyye bin Halef, Zem’a bin Esved, Ebul-Bahterî ve diğer Kureyş büyükleri, Kâbe’de toplanıp,