Nesipbek Dawtayulı

Yol


Скачать книгу

göre Kökmoynak’ta doğup da bugün adam sırasına girmiş, insan olmuş, devlet ve toplum nezdinde hatırı sayılır bir şahsiyet derecesine yükselmişse bu mektep sayesindedir. Kökmoynak’taki mektebi bitirenler arasında yazar da, bilgin de, siyasetçi de, besteci de varmış. Özellikle iş adamının çok olduğu anlaşıldı. Koca koca on beş kişi… Bunların her biri bugünlerini her şeyden evvel Kökmoynak Mektebine borçludur. Kökmoynak Mektebini koruyup kollamak -bilen kişi için- babamızın ak duasının, anamızın ak sütünün hakkını vermek demektir…

      – Usul bilen, erkân tanıyan kişinin sözü böyle olur dedi ev sahibi.

      – Yoksa Caylıbay olur mu dedi Asıravbay ve iyice coştu. Uzun sözün kısası dostum çok güzel konuştu. Taşı öyle gediğine koydu ki mektebi onarmak, eksiklerini gidermek ve zaruri ihtiyaçlarını karşılamak üzere para toplamak için özel banka hesabı açmayı teklif etti. Hesabı açtığınız gün bana bildirin, ilk parayı ailem adına ben yatıracağım; dışarıdan gelenler, içeriden olanlar, hepinizi bunu yapmaya davet ediyorum dedi.

      – Büyük yiğitlik göstermiş gerçekten.

      – Seselim oluşturdu dersek daha doğru olur. Caylıbay’ın söylemesi üzerine hemen orada hesaba para yatıracakların dizelgesi yapıldı, başımız göğe ermiş gibi oldu. Orada toplanan parayı içimden tahmin yürüterek hesaplıyordum.

      Asıravbay’ın hesabına göre bayağı bir iş görülecekti hatta mektebi onardıktan sonra da para artacak gibiydi. Öyle güzel bir fırsat doğarsa bıldır biçerdöverin altında kalıp vefat eden Seyit’in öz ailesinden kaçıp şehirde ticaret yapmakta olan esnaf karısının peşine çoluk çocuğunu terk ederek takılan İlyas’ın evindeki yavrucaklara kışlık giyecek yardımı yapmasak hiç olmaz. Yoksa anladığı kadarıyla çocukların bu yıl mektebe gelecekleri şüphelidir. Ayrıca Asıravbay’ın kendini bildiği günden beri beslediği emel var: Kökmoynak’ın dışında tek başına duran taşlık tepeye Ağıbay batur önderliğinde Sovyet Hükûmeti’ne karşı çıkan ataları için bir anıt dikmek… O tepenin altında Kökmoynak’tan ve aşağı etekteki avıllardan Ağıbay batura katılan yüz kişinin naaşı yatmaktadır. Sovyet’in kızıl askerleri onları tam burada katletmişler, avıl sakinlerine tepeye derin bir çukur kazdırmışlar, cesetleri gömdükten sonra da üstüne iri taşlar yığmışlar. Kökmoynaklılar buraya eskiden Taştepe derlermiş, şimdi Kızılkıran diyorlar.

      – Şimdi bu, geçen gün olan hikâye mi dedi ev sahibi.

      – Aynen öyle.

      – Netice ne oldu, peki?

      – Hesabı hemen açtık. O saat her yere haber de gitti fakat şu güne değin hiç kimseden hiçbir hareket görmedik; işte görüyorsun, yakıp kavuran yaz sıcakları da geldi; sonra Caylıbay’a bir gideyim dedim ve geldim.

      Ev sahibi ses etmedi. İkisi de ellerini yıkayıp çaya oturdular. Karanlık çoktan çökmüş. Demli sütlü çayı yudumlarken Asıravbay artık oğlu ile gelininin durumunu sormaya başladı.

      – Görünmüyorlar…

      – Bizde de havadis çok deyip gülüyor kadın dünür. Biz de yakın arada size haber göndermek istiyorduk.

      – Hayırdır inşallah?

      Ev sahibi söze karıştı. Meğerse dünürleri bunun oğlu ile gelinine yakında Maygül’den iki odalı bir daire satın almış. Oğlu Manarbek işten ayrılmış.

      – Ayrılmış ne demek? Asıravbay başını kaldırıverdi: Beş altı yıldan beri yaptığı araştırma boşa mı gitti şimdi?

      Dünürün düşüncesi: Bugün Kazaklarda koyun denecek koyun kaldı mı? Kalmadığına göre neyin yününü uzatacak, neyin yününü inceltecek…

      – Bu dünya böyle kalmaz herhâlde… Asıravbay’ın ağzı tükürükle dolmak üzereydi; Allah’tan tam o sırada içeri oğlu ile gelini girdi de bela çıkmadı. Oğlunu görmeyeli üç dört ay oldu; gözleri yuvasından çıkmış, butları incelmiş. “Altı ay kışta yılkıda mı kaldın, ağzını kırayım…” diyeyazdı.

      Sabah çayına iyice kandıktan sonra Asıravbay “Ya Allah!” deyip sokağa çıktı. Biraz sonra dostu Caylıbay’ın çalıştığı çok katlı görklü binanın merdivenlerinden yavaş yavaş yukarı çıkmaya başladı. Yukarı demek yanlış olur, kelimenin tam anlamıyla göğe doğru yükseldi. Böyle güzel duygularla bekleme odasının kapısını açmıştı ki müdürünün kapısını gözetleyerek oturan ince zarif belli sekreter kız “Cin mi kovalıyor ardından?” dercesine hoşnutsuzca baktı. “Bu sekreter kızların hepsi neden birbirinin kopyası gibi!” diyerek cinlendi Asıravbay.

      – Caylıbay yerinde mi dedi soğuk bir sesle.

      – Meşgul.

      – Meşguliyeti biter mi bu yıl deyip öfkesini de dile getirdi.

      Kız, omzunu silkti.

      – Bir bakıversene, Kökmoynak’tan Asıravbay geldi de.

      – Moskova’dan gelmiş olsanız de şimdi kabul etmesi mümkün değil sizi.

      – Beni kabul eder, kurban olayım.

      – Poymite, tam lyudi, şetelden.30

      – Ben ise o itin aynı avılda birlikte büyüdüğü dostuyum.

      Sekreter kız kaşlarını yıktı.

      – Hangi itin?

      – Caylıbay itinin.

      – Kak vı smeete, tak Jaylıbay Sembayeviçti31… Sekreter kız “Bu nasıl bir bela!” der gibi döşündeki şişkin çifte şamanayı32 eliyle bastırdı: On je… On je…33

      Kızın soluğu kesilip hıçkırıp durmasıyla hiç mi hiç ilgilenmiyor.

      – Yurt dışı, murt dışı anlamam ben; doğru içeri gireceğim şimdi deyip yerinden kalktı.

      Kız hemen telefona sarıldı.

      – Evet… Asıravbay, Caylıbay’ın sesini uzaktan da olsa açık işitti.

      – Caylıbay Sembayeviç, affedersiniz… Burada biri var, doğruca… Söz dinlemiyor hiçbir şekilde.

      – Kim?

      – Govorit Kökmoynak,34 Asıravbay…

      Öbür taraftaki ses bir müddet kesildi. Neden sonra;

      – Ahizeyi ver bakayım dedi.

      Ahize eline değer değmez Asıravbay bağırmaya başladı.

      – Hey Caylıbay, selamünaleyküm!

      – Nasılsın?

      – İyiyim de içeri giremiyorum.

      – İçeride yabancılar oturuyor. Sen şöyle yap; öğleye doğru gel. Öyle yap!

      Asıravbay böyle bir durumda hayır öyle yapmam diyemedi. Gelir gelmez içeri girmediğine pişman olmuş değil, bilakis sokağa neşeli bir ruh hâliyle çıktı. Saatine baktı, henüz on buçuktu. Kaldırım boyunca biraz yürüdü. Oğlu ile gelininin gök pazardaki35 dükkânına gidip bir göreyim dedi, sonra vazgeçti. Temiz işe ticareti karıştırmak istemedi. Büfeden bir iki gazete alıp dostunun çalıştığı binanın yanındaki küçük bahçede bulunan bir oturağa yerleşti; elindekileri bir öteye bir beriye çevirdi ama doğru