Veyis Güngör

Siyasi Katılım


Скачать книгу

bir kısmının Türklerin ulaştıkları sosyal, ekonomik ve siyasal potansiyeli göremediklerini ortaya çıkmaktadır. Diğer yandan, araştırmaya katılan kuruluşların sadece yüzde 5,6’sı Avrupalı ve Hollandalı Türklerin köprü olmaktan çok engel olacaklarını ve bu süreci olumsuz etkileyeceklerini belirtmiştir.

      Evet yukarıdaki alan araştırması sonuçlarında da görüleceği üzere, Türkiye-AB ilişkilerinde Avrupa Türklerinin önemli bir görevi bulunmaktadır. Türkiye-AB üyelik sürecine olumlu yönde katkıda bulunacaklardır. Artık hem Türkiye için hem Avrupa Türkleri için yepyeni bir süreç başlamıştır. Bu sürecin hepimize hayırlı sonuçlar getireceğine inanmaktayım.

Ekim 2004

      Avrupa Bilinci ve Din Tecrübesi

      Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliği Avrupa’da din anlayışını yeniden gündeme getirdi. Daha doğrusu Avrupa’da din tartışmasını gündeme taşıyan son gelişmelerden biri oldu. 11 Eylül’le başlayan özellikle islam ve müslümanlar üzerine yoğunlaşan tartışma, Madrid olayları ve Theo van Gogh cinayetiyle zaten ayyuka çıkmıştı. Tartışmaların merkezinde mülümanlar bulunurken, genel anlamda din anlayışı zihinleri karıştırmaya devam ediyordu.

      Avrupalı yazarlar, düşünürler bu konuda birbirinden ilginç görüşlerini ve yorumlamalarını açıklamaya devam ediyorlar. Bunlardan bir tanesi de ‘Die Zeit’ gazetesi redaktörü Jan Ross. Ross Avrupa’nın günümüzde islam’la konfrontasyonunu tarihe, geleneğe ve kimlik problemine göndermeler yaparak açıklamaya çalışıyor.

      Jan Ross son yılların en ateşli tartışmalarından ‘baş örtüşü yasağı tartışmaları’nı örnek göstererek şunları söylüyor.

      Mesela başörtüsü meselesiyle birlikte Avrupa’nın değişik ülkelerinde din ve devlet arasındaki ilişkiler bile tartışma gündemine gelmiş ve bu konuda yani din ve devlet işlerinin birbirinden kesinlikle ayrı olduğu noktasında batılılar arasında da düşünce farklılığı ortaya çıkmıştır. Başörtü yasağının annesi olarak bilinen, Baden-Württembergense’li Annette Schaven’a göre başörtü tartışması sınırları aşan siyasi-dini bir tartışma olmuş ve ‘Avrupa’da Hakim Kültür’ tartışmasını başlatmıştır.

      Aynı tartışma, istisnalar hariç, Avrupa’da farklı dinler arasındaki dayanışmayı beraberinde getirmiştir. Tartışmalar Kilise ile Caminin birbirinden pekte uzak olmadıklarını göstermiştir.

      Jan Ross diğer taraftan, Avrupa’nın islam meselesinde dini tolerans sınavından geçtiğini düşünmek nayiflik olduğunu söylerken, meselenin siyasi bir mesele olduğuna dikkat çekmektedir.

      Diğer taraftan bazı optimistlerin ‘Euro-Islam’ı ümit ettiklerini belirten Ross, Euro-Islam’ın güya Arab ve Anadolu kültürü etkisinden kurtulacağının varsayılmakta.

      Avrupa’nın islam’la ilişkisi bir kimlik meselesidir. Bu mesele yüzyıllardır boyu devam edegelmiştir. Haçlı seferleri, Endülüs’de müslümanlarla yapılan meydan savaşları, Osmanlının Viyana’ya dayanması hep bu ilişkinin bir parçası olmuştur. Böyle bir geçmişe sahip Avrupalı Türkiye’nin Avrupa Birliğine alınmasıyla Avrupa Birliğinin hala Avrupa Birliği olduğunun korkosunu yaşamaktadır. Kreuzberg hala Almanya’nın Kreuzberg’i mi olacak yoksa Kreuzberg küçük İstanbul mu olacak endişeleri yaşamaktadır.

      Avrupa düşünce tarihinde farklı gelişmeler yaşandı. Bunlardan bazıları: meşhur Otuz yıl savaşları, feodalisme karşı koyuş’tur. Diğer taraftan aynı gelenekte özgürlük kiliseye karşı mücadeleyle elde edildi. Kiliseye karşı girişilen mücadele sonunda Avrupalı kafalarda din ‘tarihi suçlu’ olarak yer etmiştir.

      Bugün yeni dine ve mensuplarına karşı takınılan tavrın temellerinde bunu aramak yani kollektif hafızayı ve ‘tarihi suçlu’yu aramak gerekir diyor Jan Ross.

      Bu tecrübenin sadece Avrupa’ya ait olduğunu, Amerika’da böyle bir mücadelenin yaşanmadığını ve bu tecrübenin diğer medeniyetlere zor anlatılacağının altını çizen Ross, Fransız laiklerin işlerinin bir hayli zor olduğunu düşünmekte.

      Avrupa’nın islam’la karşılaşması ‘tarihi suçlu’ ortak hafızasını aktüelleştirmiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine alınmasındaki tartışmaların gerisinde bir noktada bu mantık yatmaktadır.

      Esasen bu problem ne Türkiye’nin ne de Avrupa Birliği’nin problemidir. Bu problem yani Avrupa’nın din ilişkisindeki problemi çok derinlerdedir. Köklerin oluşmasında, şuurlatında var olan bir problemdir. Dolayısiyle Avrupa’nın islam’la ilişkisi ve müslümanlara karşı tutumu Avrupa’nın hristiyan oluşundan kaynaklanmamaktadır. Problem modern tüketici toplumun farklı değerlerinin olmasındadır. Bu aynı zamanda Batı’nın bir kimlik sorunudur. Bir miras sorunudur diyor Die Zeit gazetesi redaktörü Jan Ross.

      Avrupa Birliği Türkiye entegrasyon sürecinde Batı’nın yukarıdaki din anlayışı, kiliseye duyduğu şüphe ve ‘tarihi suçluluk’ hep karşımıza çıkacaktır. Oysa islam’ın ya da müslümanların böyle tarihsel bir tecrübeleri olmamıştır. Müslümanlar cami’ye karşı bir mücadele vererek örgürlük elde etmemişlerdir. Cami hiç bir zaman güç ve kuvvet’in temsilcisi olmamış ve bireyle Allah arasında bir geçiş sağlamamıştır. Bu farkı artık önümüzdeki dönemde hem kendimiz hem içinde yaşadığımız insanalara anlatmamız gerekmektedir. Söz konusu teolojik sorun göz önüne alındığında Avrpa Birliği sürecinde din önemli bir alan olmaya devam edecektir. Uzmanların bu konuda görüş ve yorum üzretmeleri ve Batı’daki müslümanları destekleyerek Batılıya bizde ‘tarihi suçlu’ psikolojisinin olmadığı anlatılmalıdır.

Ocak 2005

      Korku Psikolojisi ve Bakan Verdonk

      Halkın korkularında devletin oluşturduğu örneklerin çok büyük etkisi vardır. Devletin ya da resmi makamların gösterdikleri korku belirtisi, halkta yalnız ortada bir tehlike olduğu düşüncesini uyandırmakla kalmaz, aynı zamanda halkın devletten görebileceği himayeye olan güvenini de zayıflatır. Bunları yazmamın nedeni Hollanda’nın son hâli…

      Hollanda’da korku psikolojisi gün geçtikçe yayılıyor. Kimden korkuluyor? Niçin korkuluyor? Bunları sormamıza gerek var mı? Son bir haftanın gazete başlıklarını hatırlayalım: “Entegrasyon Bakanı Verdonk üç Arap asıllı imamı sınır dışı ediyor”; ertesi gün “Bakan Verdonk bir Türk asıllı imamı sınır dışı ediyor”, “Bu imamlar Hollanda’da istenmeyen insanlar olarak ilan edildi”, vs. haberler karşısında belediye başkanları şaşkın, hukukçular şaşkın, örgütler ve camiler şaşkın. Ya bireyler, ya halk; onlar da şaşkın. Sadece şakın mı? Hayır bir çoğu korku içinde…

      Söz konusu haberlerin ne kadar aslı var tartışma konusu. Zira, sınır dışı edileceği söylenen Türk asıllı imam İskender Paşa Camii Derneği başkanının yapmış olduğu basın toplantısında, “Ben buradayım, beni nasıl sınır dışı etmişler?” sorusunu soruyor, basın mensuplarına.

      Peki Entegrasyon Bakanı Verdonk neden böyle bir yol izliyor? Ortada hukukî bir karar yok. Tespit edilmiş, mahkeme olmuş ve ceza giymiş imamlar yok. Güya gelen bilgilere göre söz konusu imamlar gençleri radikal fikirlere yöneltiyorlarmış. Haber alma teşkilatı böyle bir haber sızdırmış.

      Hollanda sanki polis devleti mi?

      Hukukun üstünlüğü nerede kaldı peki?

      Korku saçmanın mantığı nedir?

      Neden insanlar korku içinde yaşasın ki?

      Korku psikolojisinin bilmediğimiz bir amacı mı var?

      Ve alt alta sıralanacak