Veyis Güngör

Siyasi Katılım


Скачать книгу

bir kadrosu ne de buna zamanı olan bir yöneticisi var. Yöneticilerin çoğu gündüz kendi işinde çalışıp, akşam saatleri ve hafta sonlarında cemiyet işlerine vakit ayırıyor. Ya da iş yerinden izin almak durumunda kalıyor. Bu ise, verimli ve uzmanlaşmış bir hizmetin verilmesini sağlamıyor.

      Genel kanaat, Hollanda’daki kurumlarımızın artık yavaş yavaş uzmanlaşma yolunda adımlar atması ve bu yönde bir görüş ortaya koyması yönünde.

      Diğer taraftan, mülakat sorularının içinde de yer aldığı üzere, Hollanda’da Türk veya Türkiye imajı son derece olumsuz. Bu konuda ciddi bir politika geliştirilmesinin altını çizen kanaat liderleri, bunun, sadece buradaki Türklerle olmasının mümkün olmadığını söylüyor ve Türkiye’nin de üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerektiğini ekliyorlar.

      Özellikle 11 Eylül’den sonra bu imajın daha da kötüleştiğine dikkat çekilirken, söz konusu imajın iyileştirilmesi ve olumlu yönde değiştirilmesinde yine toplumun biraya gelerek ortak amaç etrafında hareket etmeleri önerildi.

      Yukarıda belirtilen iki noktanın yanı sıra benim şahsen gözlemlediğim bir diğer konu ise, özellikle yıllardır toplumun meseleleriyle yakından ilgilenmiş, zaman zaman yönetici olmuş insanların, tahminimizin dışında bir birikime sahip oldukları gerçeğiydi.

      Meselâ yıllardır gazetecilik yaparak Türk ve Hollanda toplumunu çok iyi tanıyan İlhan Karacay’ın yaşadıkları, düşünceleri, tecrübeleri ve yazdıkları mutlaka yazılmalı, arşivlenmelidir.

      Eski Hollanda Türk İslâm Kültür Dernekleri Federasyonu başkanı Mehmet Emin Ateş’in tecrübesi, olayları tahlili ve müthiş bağlantıları mutlaka ama mutlaka gelecek nesle bir şekilde miras olarak ulaştırılmalı.

      Şu anda Türkler için Danışma Kurulu başkanlığını yapan Sabri Kenan Bağcı’nın örgütler tarihi ve bu konudaki bilgileri de mutlaka yazılmalı ve Hollanda Türk toplumuna bir miras olarak bırakılmalıdır.

      Gülay Orhan, Cezmi Doğaner, Seçil Arda, İlhan Akel, Zeki Arslan, Hacı Karacaer, Adnan Dalkıran gibi sahasında uzmanlaşmış kişilerin iki toplum ilişkileri yönündeki tecrübeleri her iki toplumun yararına kullanılmalıdır.

      Araştırmanın ilk günlerinde ortaya çıkan tablonun sevindirici tarafı ise, söz konusu kanaat liderlerinin ve Hollanda’daki toplumumuzun “amaç birliği” etrafında bir araya gelmeye hazır olduklarının açıkça ortaya çıkmasıydı.

      Araştırmayla ilgili gözlemlerimizi ve elbette araştırma sonuçlarını hem bu satırlarda hem basınımızın diğer organlarında duyurmaya, ilan etmeye devam edeceğiz.

Temmuz 2004

      Hollanda Türkleri Türkiye-AB İlişkilerinde Engel mi Köprü mü?

      Türkevi Araştırmalar Merkezi’nin Hollanda genelinde 100 Türk kuruluşu ve 20 toplum kanaat önderiyle yaptığı derinlemesine mülakatın sonuçları Amsterdam’da düzenlenen bir toplantıyla kamuoyuna duyuruldu.

      Yayınlanan araştırma ön raporunda söz konusu araştırmanın amacı şöyle açıklanıyor: “Araştırmanın temel amacı, Hollanda örneğinden hareketle Avrupa Türk sivil toplumu örgütlerinin Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde yaratabileceği pozitif katkıları tespit etmek, Türkiye-Avrupa Birliği yakınlaşmasında bu tür kurumlara düşen rolleri belirlemek ve bu yönde atılacak adımların ve takip edilecek politikaların belirlenmesine katkıda bulunmaktır. Araştırma, Avrupa Türk sivil toplum kuruluşlarının siyasal partiler, kamu kuruluşları, basın ve yayın organları ile eğitim kurumlarında Türkiye lehinde kamuoyu yaratma potansiyelinin nasıl formüle edileceğine ve bunun için hangi yöntemlere başvurulması gerektiğine ilişkin öneriler sunmayı amaçlamaktadır.

      Bu araştırma, uzun vadeli politikaların oluşmasına katkıda bulunmayı amaçlamakla birlikte, kısa dönemde de Türk sivil toplum kuruluşlarının etkinlikleri yoluyla Aralık ayında Hollanda’nın dönem başkanlığında yapılacak Türkiye – AB görüşmelerini olumlu etkilemeyi de amaçlamaktadır.”

      Araştırma Doç. Dr. Talip Küçükcan, Analitik Araştırma Merkezi’nden Hüseyin Kocabıyık ve bu satırların yazarı tarafından gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya katılan kuruluşların yarıdan fazlası (yüzde 55,6) yerel düzeyde, yüzde 31,4’ü ulusal düzeyde faaliyet yürüttüklerini belirtmekte; yani yüzde 87 gibi büyük çoğunluğu Hollanda’yı merkez aldıklarını ifade etmektedir. Bu oldukça anlamlı bir bulgudur çünkü bu, kuruluşların faaliyet alanı olarak içinde yaşadıkları toplumu ve ülkeyi seçtiklerini, sorunlarının çözümü için bu ülke ve toplumun imkânlarından yararlanmayı hedeflediklerini, çözümü başka yerde değil Hollanda’da aramayı tercih ettiklerini göstermektedir.

      Diğer taraftan, araştırmaya katılan Hollanda Türk sivil kuruluşlarının temel amaçları kültür, kimlik, entegrasyon, siyasî temsil ve temel insan hakları ile ekonomi üzerine yoğunlaşmaktadır. Araştırma verilerine göre, örgütlerin yüzde 16,7’si Türk kültür değerlerini tanıtmak amacıyla kurulmuştur. Hedef kitle olarak öncelikle Türkler ve sonra da Hollanda toplumu seçilmiştir. Kuşkusuz kültürel değerlerin tanıtılması amacının gerisinde kültürel değerleri ve kültürel kimliği yaşatma, genç kuşaklara aktarma ve kimlik krizine engel olma çabaları vardır. Türkler kendi kimlikleri ile Hollanda’da var olmaya ve asimile olma tehlikesine karşı kendi kültür değerlerini koruyarak Hollanda toplumu ile bütünleşme eğilimindedir. Bu nedenle de dil, müzik ve gelenekler gibi kültürel değerlerin bir taraftan genç kuşaklara aktarılmasına çalışılmakta, diğer taraftan da bu değerlerin Hollanda toplumundaki baskın değerlerle çatışmadığı gösterilmeye çalışılmaktadır.

      Türk sivil kuruluşların etkinliklerinin yüzde 38,9’una Türkler, Hollandalılar ve ülkedeki diğer etnik azınlıklar katılırken, yüzde 31,5’nin etkinliklerine Türkler ve Hollandalılar katılmaktadır. Türklerden başka katılımcılara açık olan etkinlik oranları toplandığında bu oranların toplamı yüzde 70,4 olarak karşımıza çıkmaktadır.

      Son zamanlarda sıkça tartışılan konulardan entegrasyon konusunda Türk kuruluşlarının düşünceleri Hollanda basınına yansıdığından daha farklı bir tablo ortaya çıkarmaktadır. Araştırmaya katılan Türk sivil toplum kuruluşlarının yüzde 94,4’ü Türklerin Hollanda toplumuna entegre olmasını desteklediklerini belirtmektedir. Entegrasyon sürecini desteklemenin gerisinde artık Türklerin Hollanda’ya yerleştikleri, Hollanda vatandaşı oldukları, çocukların bu ülkede doğup büyüdükleri ve karşılaşılan sorunların en aza indirgenmesi ve çözülebilmesi için Hollanda toplumu ile içe içe ve uyum içinde yaşanılması gerektiği gibi fikirler yer almaktadır. Entegrasyonu destekleyen kuruluşlar, çatışma ve sürtüşmenin yararı olmadığına inanmaktadır. Türklerin Hollanda toplumuna entegre olmasını desteklemeyen kuruluşların oranı ise sadece yüzde 5,6 seviyesindedir ki, bu kuruluşların bir kısmı entegrasyonu asimilasyon ve kültürel kimlik kaybı olarak yorumladıklarından dolayı bu süreci desteklemediklerini belirtmiştir.

      Türkiye-AB ilişkilerinde ise, Hollanda Türk kuruluşları şöyle düşünmekte: Araştırmaya katılan Hollanda Türk sivil toplum kuruluşlarının yüzde 88,9’u Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemekte ve bunun Türkiye açısından yararlı olacağını düşünmektedir. Türkiye’nin AB üyeliğinin Türkiye’ye zarar vereceğini düşünen ve bu nedenle üyeliği desteklemeyenlerin oranı ise sadece yüzde 3,7 olarak saptanmıştır. Yüzde 7,4’nün ise bu konuda kararsız olduğu görülmüştür.

      Türkiye-AB ilişkilerinde Avrupa Türkleri köprü mü yoksa engel mi sorusuna verilen cevaplar ise şöyle: Kuruluşların yüzde 72,2’si Avrupalı ve Hollandalı Türklerin, Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde bir