Veyis Güngör

Siyasi Katılım


Скачать книгу

Parlamentosu’na aday olan Türk kökenlilerin hemen hemen hepsi sahasında uzman, başarılı, Avrupa konularını bilen, bazıları yıllardır politikanın içinde yer almış, gayretli insanlardır. Birçoğu sadece Avrupa’daki azınlık hakları veya entegrasyon gibi konularla görevlerini sınırlamayıp, Kıbrıs meselesi, Irak meselesi, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği gibi birçok konuda sorumluluklarının bilincinde olan insanlardır.

      O zaman iş şimdi bize düşüyor; yani seçmene. Avrupa’nın muhtelif ülkelerine yayılmış ve Avrupa pasaportu taşıyan herkes hiç tereddüt etmeden sandık başına giderek kimi beğeniyorsa o adaya oyunu vermelidir.

      Yazının başlığını okuyup, “Seçilenleri gördük, ne yaptılar ki, şimdi tekrar gelip oy istiyorlar,” gibi bir psikolojiye sakın kapılmayalım. Bazı vatandaşlarımızın yaptığı gibi postadan bize ulaşan seçim kartlarını geldikleri an yırtıp atmayalım. Seçilenlerden hemen icraat bekleyip, göremeyince de hüsrana uğramayalım.

      Politikanın sonuçları günlük, haftalık veya aylık olamaz. Uzun soluklu bir iştir politika. Seçmiş olduğumuz insanların nasıl, nerede ve ne şekilde bizim beklentilerimize cevap vereceğini kestirmemiz zor. Ancak şuna inanmalıyız ki, siyasî katılım bizim için -Avrupa’daki Türk topluluğu için- uzun vadede çok önemlidir. En başta siyasî katılım entegrasyonun bir göstergesidir. Siyasî bilinç, sorumluluk almak, karar mekanizmalarına talip olmak, gelecekle ilgili kararlar verebilmek bir taraftan vatandaşlık görevi diğer taraftan mensup olduğumuz azınlık/göçmen kitlenin farklı alanlarda geride kalmışlığının/bırakılmışlığının mücadelesini vermektir.

      Meseleye bu açıdan bakarsak politikacılardan soğumamız, onlara küsmemiz veya seçimlere ilgisiz kalmamız söz konusu olamaz, olmamalı da.

      Bu yılki AP seçimleri bir taraftan Avrupa’daki Türk göçmenler için önem arz ederken (Avrupa’daki azınlıkların eşit hakları), diğer taraftan da, Aralık ayında Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne alınması hususunda -Kopenhag kriterlerinin yerine getirilmesi hâlinde- da bir o kadar daha önem arz etmektedir. Hattâ, bazı siyasî partiler, Türkiye’nin AB’ye üyeliğini seçim malzemesi bile yapmaktadır. Bu da, Haziran ayında yapılacak AP seçimlerinin ne kadar önemli olduğunu bir defa daha göstermektedir.

      Geçen ay İstanbul’da yapılan Eurovizyon Şarkı Yarışması’nın puanlamasında gösterilen gayretin aynısının Avrupa’nın muhtelif ülkelerindeki Avrupa Parlamentosu seçimleri için de gösterilmesi ne kadar yerinde bir davranış olur, anlatamam ki.

      1,5 milyon Avrupa pasaportlu Türk’ün Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılması ve bunun siyasî güç olarak farklı partilere yansıması ne demektir, varın siz düşünün! Bu gücün bir “amaç birliği” içinde örgütlenmesi bir güç olarak birleşmesi, yan yana gelmesi veya harekete geçmesi ne demek, anlatmama gerek var mıdır?

      Bir gün, bu ortak davranış –ki bu bir ortak bilinç meselesidir- sergilendiğinde, nasıl bugün Amerika’da başkan Bush’un Latin Amerikalılar önünde konuşması değişiyorsa, o zaman da Alman, Hollanda, Fransa ve Belçika devlet adamlarının Avrupalı Türklerin karşısında konuşmaları değişecektir.

      Haziran ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri bu sürecin bir başlangıcı, bir göstergesi olmalıdır. Bu bilinçle Avrupa Parlamentosu seçimlerine mutlaka katılalım.

      Bu katılım, elbette barış için bir Avrupa’nın oluşmasına katkıda bulunmak, eşitlik ve adaletin hüküm sürdüğü bir Avrupa’ya katkıda bulunmak, insan haklarının, sosyal ve hukuk devletinin savunulduğu ve hakim olduğu bir Avrupa’ya katkıda bulunmak için olmalıdır. Demokrasi’nin sadece Avrupa’da değil, dünyanın her yerinde geçerli olmasını savunan bir Avrupa için AP seçimlerine katılmalıyız.

Mayıs 2004

      Ne Yapalım? Bu Saatten Sonra Solcu mu Olalım?

      Bu satırları okuduğumuz sıralarda hareketli bir Avrupa Parlamentosu seçimlerini geride bırakmış olacağız. 10 Haziran’da Hollanda’da yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerine yerel halkın ilgisizliğini yenebilmek için farklı reklam metodlarıyla halk seçimlere özendirilirken, biz Türkler de ise tam tersine bir hal yaşandı. Sanki Türkiye’de seçimler yapılıyormuşcasına bir hareketlilik ve kıran kırana bir seçim heyecanı yaşandı.

      Özellikle Almanya’dan seçimlere katılan ünlü Türk işadamı Vural Öger’in bir yemekte tarihçi Hans-Ullrich Wehler’in yaptığı şakaya(Sizi Viyana’da durdurmuştuk, şimdi de AB’ye almayacağız) karşılık yine bir şakayla (Kanuni Sultan Süleyman’ın yapamadığını Avrupa’da doğuran kadınlarımızın çocukları ile yapacağız) cevap vermesiyle Avrupa Palamentosu seçimlerinde gündeme oturan Türkler, başta Almanya olmak üzere Türklerin yaşadığı ülklerde siyasi partilerin de iştahlarını kabartan bir grup halini alıverdi. Hareketliliği gören Hollanda televizyonları sokağa ibnerek Türk seçmeninin ilgisini anlamak istiyorlardı. Sokakta yürüyen bir ev hanımına yaklaşan muhabir ‘AP seçimlerine neden bu kadar önem veriyorsunuz? ‘sorusuna aldığı cevap oldukca manidardı. Ev hanımı ‘Türk kökenli üyeleri de meclislerde görmek istoyoruz ve bununla gruru duyuyoruz’diyordu.

      Kanaatimce Avrupa’daki Türkler bugüne kadar hiç bir şekilde geçtiğimiz günlerde yapılan AP seçimlerinde olduğu gibi hiç bir seçim gündemini işgal etmemişlerdi. Bu hareketlilikte elbette bu yılın Aralık ayında verilmesi beklenen Türkiye’nin AB’ye girme tarihi de sözkonusuyken, diğer taraftan Avrupa Türklerinin siyasete duydukları ilgi ve adayların iddialı olmalırıdır.

      Hemen hemen her siyasi parti AP seçimlerinde Türkiye-AB ilişkilerini seçim malzemesi yaptı. Belkide yapmak zorunda kaldı. İsterseniz siyasi partilerin Türkiye-AB ilişkilerine dair düşüncelerine birer cümleyle hep birlikte bir göz atalım.

      Hollanda siyasi partileri:

      D’66(demokratlar)Türkiye’ye mutlaka bir tarih verilmeli ve Türkiye AB’ye girmelidir.Elbette Kopenhagen kriterleri yerine getirildiği takdirde.

      Groen Links (Yesil Sol), Türkiye’nin AB’ye girmesini hararetle savunuyor ve bu yönde Joost Lagendijk öncülüğünde “Türkiye’ye bir şans tanıyalım”adıyla bir de kampanya başlattılar.

      PvdA(İşçi Partisi)Türkiye’nin Kopenhagen kriterlerini yerine getirmesi halinde AB müzakereleri başlamalıdır.

      CDA(Hiristiyan Demokratlar) Güçlü bir Avrupa için şu anda bekleme odasında olan ülkeler Romanya, Bulgaristan ve Türkiye’nin kriterleri yerine getirmesi gerekiyor.

      VVD(Liberaller)AB’ye yeni üyel alınması 2009’dan sonra değerlendirilmelidir.

      Almanya siyasi partileri:

      SPD (Sosyal Demokrat Parti) Türkiye’ye AB perspektifi sunulmalıdır.

      CDU (Hiristiyan Demokrat Birlik Partisi) Türkiye’ye imtiyazlı ortaklık verilmelidir. Aralık ayında Türkiye’ye AB’yeüyelik perspektifinin verilmesine karşıyız.

      CSU (Hiristiyan Sosyal Birlik Partisi) AB’nin dini kimliği Türkiye’nin alınmasına terstir.

      Birlik 90/Yeşiller Partisi: Türkiye AB’ye entegre olmalıdır. AB dini bir proje olmayıp ‘sosyal bir proje’dir.

      Hollanda ve Almanya siyasi partilerinin söylemlerinde açık ve şeçik görülüyorki, solcu partiler, sosyalistler, yeşil sol vs. Türkiye’nin AB’ye girmesini, kriterler yerine getirildiği takdirde, açıkca destekliyorlar. Bu yönde diğer partilerin kullandıkları argümentlerin geçersiz olduğunu salık veriyorlar.

      Madolyonun birinci yüzü böyle.

      Diğer yüzü ise şöyle. Avrupa’da gün geçtikce zorlaşan yaşam şartları karşısında yerli