Jaksılık Samiytulı

Kaharlı Altay


Скачать книгу

ileri gelen beylerden Salık, Kalman ve Vahit beylere ilâve olarak; Küniyaz Molla, Keles Batur ve Jılkıaydar Batur gibi Osman Batur‘un güvenilir arkadaşları vardı. En arkada gelen grupta da parlak altın ve gümüş iğne ve takılar taktıkları geleneksel Kazak baş örtüleriyle hanımlar topluluğu vardı. Kızlar da tepesinde puhu tüyleriyle süslenmiş börkler giymişlerdi. En arkada ise savaşçılar vardı. Hepsi bir örnek kıyafetlerle, başlarında puhu kuşu takılmış Kerey tımak, yani börkleri olan yiğitler ikişerli sırayla geliyorlardı.

      Bu grubu karşılayanların sayısı daha da çoktu. Çoğunluğu Kazak, Uygur ve Düngan (Müslüman Çinli) lardan oluşuyordu. Gündelik kıyafetleriyle gelmiş halktan ibâretti. Bu karşılamaya gelenlerin binip geldikleri binek hayvanları da çok farklı ve düzensizdi. At, eşek ve hatta bunları koştukları arabalar da vardı. Askeri üniformalı olanlar, parmakla gösterilecek kadar azdı. Sadece birkaç tane… Bunların arasında Şingjan Savunma Ordusu Tuğgenerali ile 8. Alay Komutanı Zekeriya ve Ziyakan da vardı.

      Osman Batur kâfilesinin yakına gelmesiyle, o sıralarda Şıngjan Eyaleti Koalisyon Hükümetinin Üyesi ve Baş Sekreterinin Vekili Salis (Emiroglu) de bir grup adamla birlikte Osman Batur mücahitlerine yaklaşınca, atından inip davetlilere karşı yayan yürüdü. Daha da yakına gelince, Osman Batur da atından indi; Salis, Zekeriya, Ziya-kan ve Alen Vang (Dogu Türkistan’da, soyu Cengiz Han’a dayanan Kazak asilzadelerindendir)’ın oğlu Zeki, Canımhanoğlu Delilhan (Delilhan Canaltay) ve Bölgesel Hükümet Genel Sekreterinin bir başka vekili İsabek (İsa Yusuf Alptekin) ile kucaklaşmak suretiyle selamlaştı.

      Bundan sonra, yolun iki tarafında, dizilerek kendilerini karşılamaya çıkan ve

      – Osman Batur! Hoş Geldin!!

      – Osman Batur! Ak Yol (Başarılar)!!

      – Müslümanlara Allah Yardım Etsin! “naraları atan halkın arasından geçerken, nara atan insanlardan ürken atları dizginlemekte güçlük çekerek ilerleyen davetliler, Urumçi şehrinin doğusuna yedi sekiz kilometre uzakta, özel olarak hazırlanan on, on beş keçe ev ile yirmiden fazla çadırın kurulduğu noktaya ulaştılar.

      Gece boyunca, özel olarak kesilmiş taylar ve koçların etini yiyerek iyice ağırlanan, rahat bir gece geçiren misafirlerin yanına, sabah erkenden, hükümet temsilcileri de geldiler. Bunlar Doğu Türkistan Hükümetinin Genel Sekreterinin iki yardımcısı Kazaklardan Salis Emiroglu ile Uygurlardan İsa Bek idiler. Biri Kazak, biri Uygur, ikisi de becerikli ve atılgan genç yiğitlerdi. Osman Batur’un önünde eğilerek büyük hürmet gösterdiler. Verdikleri habere göre, Osman Batur’la görüşmek için şimdi Doğu Türkistan Savunma Ordusunun Generali Sung Şiliang gelecekti; bu yüzden, misafirlerin bu şahsı dışarıya çıkarak karşılamalarının uygun olacağını nezaketle hatırlattılar. Osman Batur keçe evin baş köşesine serilmiş olan ayı postunun üstünde gururla otururken, bu iki sekretere baktı ve :

      – Bu ricanızı Jeksen isimli yiğide söyleyin, dedi ayaklarını inat ve gururla toplamaksızın ve saygı göstermeksizin.

      Jeksen bu konuda kararsızlığa düştü. Bu iki sekreterin ricasını yerine getirmeleri ve Osman Batur’un Çinli Generali dışarıda karşılaması mı gerekirdi? Kazak geleneklerinde böyle bir adet yoktur. Kazakları davet eden kişiler, ev sahibi olarak kendileri, misafire “hoşgeldin” için misafirin bulunduğu eve gelirlerdi. Fakat bunlar Kazak değil, Çinli. Resmi görevli adamlar… Bu görüşmeler sırasında, elin adamına Kazak geleneklerini dayatmak, uygun da olmayabilirdi. Üstüne üstlük bunlar, öyle gelişi güzel gelivermiş misafirler değillerdi. Bu ziyaret esnasında, birçok sorun çözülecekti. Bunun için kapıya kadar çıkmak ve gelenleri karşılamak doğru olur çözümüne ulaştı.

      Misafirlerin kaldığı evler, küçük bir derenin iki yakasında küçük bir vâdide kurulmuştu. Daha aşağıdaki otomobil yolundan biraz daha içerideydi.

      General Sung Shiliang, kendi heyetindekilerle otomobille geldi ve misafirlere yaklaşırken otomobilden inerek yürüdü.

      Doğu Türkistan Hükümetinin iki sekreteri, Osman Batur’un iki tarafında yer almışlardı. Bunların arkasındaki korumaları ve atçıları da göz dolduruyordu. General Sung Shiliyang liderliğindeki Çinliler yakınlaştıkça İsa Bek ile Salis dayanamadılar:

      – Biz de ilerleyelim, gelenleri karşılayalım, dedi İsa Bek kendi etrafındaki grupla beraber öne doğru birkaç adım atarak.

      Dört beş adımdan sonra durdu. Çinliler yakınlaşmışlardı. O sırada Osman Batur’un sağında duran İsa Yusuf öne doğru eğilerek başıyla Çinlilere selam vermeye başladı. Osman Batur, sol tarafına baktığında, Salis’in de baş eğdiğini gördü. Dahası, arkasındaki Delilhan (Canaltay), Zekihan (Alenoğlu), Zekeriya ve Ziyakan’ında Çinlilere selam vermek için başlarını eğmiş olduklarını gördü. Tam bu sırada kendisinin başını eğmiş olmasına bakmaksızın İsa Yusuf, Osman Batur’un elini dürterek:

      – Batur, hürmet gösterin, başınızı eğin, dedi aceleyle.

      O an Osman Batur’un gözünde şimşekler çaktı:

      – Ne di-yor-sun sen!? Başını eğeceksen kendin eğersin! Ben Allah’tan başka hiç kimseye başımı eğmem! dedi ve başını daha da geriye atarak, kaskatı kesilmiş hâlde, tam karşısına gelen Çinli Generalin başının üstünden göklere bakar hâlde karşıladı onları.

      Buna rağmen General Sung Shiliang, Osman Batur’u büyük iltifatlarla karşıladı. Osman Batur’un iri ellerini kendisinin ciğer yumuşaklığındaki avuçlarının içine aldı ve uzun uzun salladı. Osman Batur’a ricasını kırmadan, uzaklardan zahmet edip geldiği ve dâvetine icabet ettiği için teşekkürlerini bildirdi. Seyahâtinin nasıl geçtiğini, kendisini nasıl hissetiğini, velhasıl hâl hatırını sordu.

      O akşam, misafirlerin hepsi, Urumçi şehrine davet edildi. Misafirler, Şıng Sisey vaktinde inşa edilmiş olan ve sonradan içinde cereyan eden olaylar sebebiyle efsaneye dönen dört büyük binanın birisi olan iki bloklu divan Sarayının, Çincesi “Shi Da lu” olan binanın önünde Çin’in Doğu Türkistan’daki Hükümet Başkanı Jang Jıjung tarafından, bizzat karşılandı. General Sung’un otomobilinden inen Osman Batur’u, Jang Jıjung, özel bir ilgiyle karşıladı; koluna girerek içeriye dâvet etti.

      Güneşin daha batmadığı vakitlerdi. Osman Batur, etrafını dikkatlice gözden geçirdi. Gün ışığının bir parçası, uzaklarda görünen Boğda Dağının dünyaca meşhur üç zirvesini aydınlatıyordu. Güneş ışınlarının bir kısmı da, süslü binanın yeşile boyanmış demir çatısının köşesinden göz kırpıyordu. Muazzam sarayın ön yüzü baştan aşağıya kadar mavi tuğlalarla örülmüş ve her bir tuğlanın arası mavi çinilerle bezenmişti. Yukarılarında kabartma halindeki kemerimsi çıkıntılar üzerinde ise çeşitli süslemeler vardı. Sarayın dört tarafına da dört tane sütun yerleştirilmişti. 1935 senesinde Japonya’daki Zav Dav Tian Üniversitesi İnşaat Fakültesini bitiren Mühendis Van Nai Jı tarafından projelendirilen bu yapının Japon mimarisinden esinlenmiş olması da boşuna değildi.

      General Jang Jujıng, Osman Batur’u döner merdivenlerden yukarıya çıkardı. Osman Batur, kırmızıyla cilalanmış kalın tahtadan yapılmış basamakların üstüne altın çubuklarla tutturulmuş Hoten halılarının üzerinden acelesiz yürüyüp, kırmızı çam ağacından yapılmış büyük kapıdan içeriye girdi.

      Salonun içi oldukça güzel döşenmişti. Salonun tavanı, tahta ile astarlanmış parkeydi ve birbirine geçen daireler şeklinde süslerle bezenmişti. Salonu biri oldukça büyük, diğer dört tanesi ona eş değer Sovyet yapımı avîzeler aydınlatıyordu. Büyük pencerelerde duble perdeler vardı. Kalın perdeler, siyah ve içindeki tülleri, pembe renkliydi; Sovyet malı oldukları anlaşılıyordu.

      Osman