Jaksılık Samiytulı

Kaharlı Altay


Скачать книгу

emrederseniz alırım, tabii demişti, Delilhan da onun bu lafını hangi hesapla söylediğini anlayarak.

      Fakat onların bu hediye teklifini, Şokay Hacı kabûl etmemişti.

      – İyi niyetiniz için teşekkürler. Başka oğlum yok. Gözümden ırak hiçbir yere gönderemem. Fakat herhangi bir işiniz için gerekli olursa, onu da engellemem, demişti.

      Biraz önce görüştüklerinde Leskin bu olayı hatırlattı. Osman Batur’u vursa vursa, o Turısbek vurabilirdi. Delilhan’a bunu özellikle hatırlatmıştı.

      Etine dolgun, kırmızı yanaklı, daha yeni yirmilerine ulaşmış ve yiğit olmaya başlamış olan Turısbek, Delilhan ile Leskin’i dinlemiş, uzunca bir süre düşündükten sonra birden kabûl etmişti

      – Olur. Sizin dediğiniz olsun. Fakat sonradan bütün Kerey Boyu karşıma çıkıp ta “katil” diye babamın başını ağrıtmasınlar.

      Delilhan’ın gökte uçarcasına giden ala ayaklı atına binip, Leskin’in verdiği tabancayla yanına sadece at uşağını alan Turısbek, bir hafta sonra Beytik Dağına vardı. Köktogay’dan bir Karakas’a gelin verdikleri ablasının evine gitti. Birkaç gün dinlendikten sonra oradan Oranbulak’taki Osman Batur Avuluna, Batur’a selam vermeye gidiyorum diyerek ayrıldı, belinde tabancasıyla.

      Osman Batur evindeydi. İyi karşılandı, sıcak bir tavırla hâl hatırı soruldu. Babası Şokay Hacı’nın sağlığı ve halkın durumu konuşuldu.

      Kımız içildikten sonra, koyun kesildi. Osman Batur, bilgili babanın görgülü oğluyla çeşitli konularda konuştu. En sonunda bir ara, Osman Batur, bir süre sessizce oturduktan sonra:

      – Ee, Turısbek, falcı değilim. Onu herkes bilir. Fakat geliş sebebini anlıyorum. Başka bir delil gerekmez, bu ala ayaklı atından anladım. Babanın namına, atalarının ruhuna havâle ettim. Ne yapmak istersen kendin bilirsin, dedi, Turısbek’in tavrını anlamak için dik dik bakarak.

      Turısbek bembeyaz kesildi ve yığılıp kaldı. Uzunca bir süre sonra tekrar canlanır gibi oldu.

      – Cesaretine kurban olayım, Batur Ağa! Tam doğruyu söyleyeceğim, dedi tımakını ve tabancasını Osman Batur’un önüne bırakırken.

      – Sen on üçüncü adamsın, dedi Osman Batur, rahatlayarak otururken. Bir konuda Allah’a şükrediyorum. O gök göz Rus ne kadar sihirle gönderse de, ağzında Allah’ı, yüreğinde imanı olan hiçbir Kazak, bugüne kadar kötülük yapmadı…O Dakey (Delilhan) de çaresiz, dedi kendi kendine konuşurcasına.

      Tam bu anda o iki lider (Osman Batur ile Delilhan Sügirbayev) iki uzak mesafede yaşıyorlarsa da sessizce, pak yüreklilikle, bir kerecik olsa da biraraya gelmiş gibiydiler.

      VII

      Altay Bölgesel Hükümeti’nin propaganda görevlileri haziran ayının sonlarında Köktogay’dan sınırdaki Şingil’e doğru gün be gün yaklaşmaktaydı. Bütün meşhur hatipler, nüfuzlu kabîle başkanları olanca marifetlerini dökerek halkı kendilerine çekmeye çalışmakta, halkın “Osman Batur ve haydutlarının arkasından giderek perişan olmaktansa, Üç Vilayet İdaresini desteklemesi için” ellerinden geleni yapmaktaydılar. Bunlara inanan Köktogay’daki Kazaklar, her sene yaptıklarından daha geç de olsa, artık yaylaya doğru göçmeye başladılar.

      Şingil’deki halkın inancı hâlâ tam değildi. Önceden, Altay Üçüncü Süvari Alayında bölük komutanı olan Irıshanoğlu Asen, şimdi Şingil kazasının hâkimiydi. O burada sadece hâkim olduğu için saygı görmüyordu; Şakabay kabîlesi arasında babası Irıshan’dan sonra devraldığı ükirdaylığı22 ile de çok değerliydi. Millî Ordu’nun kuzeydeki savaş birliklerinin halk arasındaki ajanlarından alınan güvenilir haberlere göre, Asen liderliğindeki Kazakların Sekpiltay ve Şankan’da göçmeden bekliyor olmasının anlamı büyüktü. Her sene bu vakitlerde Kazakların göçünün ileri grupları Küngeyti, Akbulak’a kadar gider, büyük ve küçükbaş olmak üzere dört çeşide bölünen sürülerini, özellikle deve, sığır ve atlarını daha da yukarılara gönderir, yaylada serbest bırakırlardı. Tabiat olarak rahatına düşkün, canları çok tatlı olan bu Kazaklar, şimdi yaz mevsimindeki yaylanın rahatlığı ve serinliğine gitmeden, sıcak ve sinek dolu eteklerden dağlara doğru kaçan sürülerini zorla yakalayıp geri getirerek güneş altında oturmaya devam ediyorlardı. Bu tekin bir hareket değildi.

      Asen Ükirday, gizlice Osman Batur’a haber saldı. Mektubunda “Ruslara güvenen Delilhan’ın bizim halkı adam gibi yaşatma niyeti yok. Hepimize kısa etekli paltolar giydirip, istavrozcu yapacak gibi. Bu yüzden “Ne göreceksek Batur’la beraber görelim,” kararına gelmiş bulunuyoruz. Fakat önümüzde kılıcı parlayan Tarbagatay Üçüncü Süvari Alayıyla Nusiphan Yasinov isimli Uygur var. Sağ böğrümüzde, Karatünke’de bütün silahlarını kuşanmış Konkay Bölüğü var. Asker yardımı yapılmazsa; kız kızan, çoluk çocuk hepsi kurban olacaklar!” diyordu Osman Batur’a.

      Tam bu günlerde, Turgın’dan çıkan ve Karatünke’ye doğru giden propaganda grubunun arasındaki Şariy Zengi, Sekpiltay’a, Şakabay Boyundaki dünürüne bir haber göndermişti. Haberde: “Dün, Turgın’daki toplantıda Ez Zalıng bir konuşma yaptı: “Osman, kahraman değil, başıbozuktur. Delilhan’ın tuttuğu yol, temiz yoldur. Osman Batur, Altay bölgesinde dayanamadığı için Beytik Dağına kaçtı. Onun bu gidişinin dönüşü olmaz gibi. Ancak geri dönüp öç alması da mümkün. Bu yüzden tedbirli olmalı. Bu bir… İkincisi, yarın Sekpiltay’a gidiyoruz. Şakabaylarla toplantı yapacağız. Bu toplantı esnasında, besiye çekilen dört öküz ve 12 koç kesilecektir. Orada bol et yiyeceksiniz. Gitmek isteyenler, beraber gelsinler.” diye açıkça tehdit savurdu. Kinini saklamadan konuştu. Hazırlıksız yakalanmayın” diyerek onları uyarmıştı.

      En başta Asen olmak üzere herkes, bu haberi dehşetle dinledi. “Bu haber hiç de gelişigüzel söylenmiş birşey değil, bunda belalı bir bilmecenin sırrı var.” sonucunu çıkardılar. Dört öküz, on iki koç demek, Şakabay Boyunun liderleri anlamına geliyordu. “Öyleyse, sessizce oturmak, pişmanlığa yol açacaktır. Derhâl hareket etmeliyiz.” diye Sekpiltay’a giden kara yoluna kuvvetli nöbetçiler dikerek, bütün büyük ve küçükbaş onbinlerce hayvandan oluşan ve yeryüzünü kaplamışcasına dolduran sürüyü önlerine katarak Sarıtogay’a doğru göçe başladılar. Sekpiltay’ın göç kervanının geçeceği yol güzergâhına, Tünke ve Şingil taraflarına onar kişiden ibâret keşifçiler gönderdiler ve Şankan’dan aşağıya giden yoldan Döntü’ye tırmandılar.

      Göç kervanının önündekiler, Beytik çayındaki bir tepeye ulaştıklarında, onların önünde pusuya yatmış olan Nusipcan, altmış kadar askeriyle bölgenin en yüksek tepesi olan İpekkızıl’ı ele geçirmek için atlandı. Tam bu sırada nehirden geçerek Asen avulunun yakınlarına da Jantas liderliğindeki otuz kadar Osman Batur savaşçısı gelmişti. Düşmanın hareketini görür görmez, bunlar da tepeye doğru fırladılar. Jantaslar sonradan farkettiği için Nusipcan askerleri tepeye yakınlaşmışlardı.

      – Atlan! Atlan! Tepeye yetiş! diyen Jantas’ın sesiyle hepsi de oraya doğru atlarıyla ok gibi fırladılar. Jantas’ın altında gökte uçarcasına koşabilen yarışlar kazanmış bir at vardı. Nogaybay sürüsünün en seçme cinsinden geliyordu atın soyu. Kuş misâli, adeta uçarak geliyordu. Az sonra arkasına baktığında, yoldaşlarını çoktan geride bıraktığını, kendisinin çok ileri gittiğini gördü. Önündeki düşman askerinin gelişi de çok tehlikeliydi. Onlar da atlarına kırbacı basmış, tepeye doğru hızla yaklaşmaktaydılar. Ancak onların önündeki birinin tepeye erken ulaşacağı belliydi. Onun da atı çok hızlı, bulunduğu yer de çok elverişliydi