hürmetin için teşekkürler. Yolun açık olsun dedi! Osman Batur, hiç bozuntuya vermeyerek.”
V
Maliypa, bu sıralarda kendine bir uğraş bulmuştu. Gündüzleri eve uğramaz oldu. Geçen günkü nişancı gencin tavşan vuruşunu gördükten sonra onun da nefes alacak vakti yok. Üstüne üstlük Osman Batur’un bir nişancılık maharetine şahit olduktan sonra yerinde duramaz oldu. Osman Batur’un yanyana konmuş bir sıra kargayı her iki eline de silah alarak aynı anda vurduğunu görmüştü. Kimsenin olmadığı bir yerlere gidip Maliypa da kendi kendine atış talimleri yapıp duruyordu. Avuldaki yiğitler bazen bir araya toplanır, iddialaşır ve nişancılık maharetlerini gösterirlerdi. Maliypa da bazen onlara katılmaya başladı. Birçok gençten daha nişancı. Köylüler onu şimdiden “Osman Batur’un nişancı kızı” diye anmaya başladılar bile. Kızın, “batur” ismi de gittikçe yayılmaya başlamıştı.
Neredeyse bir seneye yaklaşmıştı. Buraya ilk geldikleri vakitlerdi. Osman Batur’un Avulu Beytik Dağının batısında idi. Osman Batur’u canlı ele geçirmek veya yok etmek için Banzragç müfrezesine Toktarkajıulı Berdikoja isimli Karatay, komutan vekili oldu. Moğolistan Çekistleri, kırktan fazla deve yüklü kervanla yola çıkmıştı. Yolda Sarıtogay Boyunda bir Kazak’ı tutsak alıp, onun rehberliğinde Osman Batur Avuluna baskın yaptılar. Gecenin bir yarısında Osman Batur’un sekiz askerini tutukladılar.Osman Batur’un büyük ak evini kuşatmaya aldılar. Şafakla beraber onu tutsak almayı planlıyorlardı. Fakat bunların varlığı belli olunca şaşkınlıktan Osman Batur’un evini hedefleyerek kurşun yağmuru başlattılar. Berdikoja, koşarak gidip Osman Batur’un evine bir el bombası attı. Ev alevlenerek yanmaya başladı. Bu sırada şafak da sökmek üzereydi. Tam bu esnada bunların arka tarafından gelen bir at nalı sesi ile acı haykırışlar birbirine karıştı. Baktıklarında, iki atlının hızla yaklaştığını gördüler. Bunların biri Osman Batur’du. İkincisini onun “batur kızı” diye biliyorlardı. Bunları gören askerlerin karşıya bakıp kurşun atmaya cesaretleri kalmadı ve çil yavrusu gibi dağıldılar. Sonradan, Berdikoca’nın, “O zaman Osman Batur’un işini bitirebilirdik. Öncelikle ev, Osman Batur’un evi değilmiş. Sonra da onun nişancı kızından korktuk!” diye hadiseyi hikâye ettikleri bu bölgede ağızdan ağza dolaşmıştı.
VI
Beytik Dağında bu sefer vukuu bulan hâdiseyi, bütün dünya alem duydu. Singjang Savunma Ordusunun Komutanı Sun Shiliang’ın bu haberi, yani Moğol askerlerinin Beytik Dağına yaptığı saldırıyı ve Sovyetler Birliği’nin askeri uçaklarının onlara yaptığı yardımla ilgili bilgileri, Nanking’deki Savunma Bakanlığına yetiştirmesiyle Çin haber kaynaklarında kıyamet aldı yürüdü. Osman Batur veya Milli Bağımsızlık Savaşı tamamıyla unutturulmaya çalışılarak bu hâdiseyi Çin Hükümeti kendi yararına kullanma yoluna girmişti. Öncelikle Çin “Merkez Gazetesi“,“Barış Gazetesi“ gibi resmi yayın organları birlik halinde konuyu ele alıyor ve Beytik Dağı savaşını birinci sayfadan büyük puntalarla veriyorlardı. Her gün yazılan makalelerle, Sovyetler Birliği ile Moğolistan‘ın Çin topraklarına yaptığı saldırı kınanıyordu. Merkezî Çin Hükümetinin bakanlıkları ve diğer kuruluşları da bu konuya özel önem veriyordu. Hukukî ve idari kurumlar bu konu için özel toplantılar ve münazaralar tertip ediyor; umuma yönelik bilgi verici organlar bütün memlekette bu konuda öğütler ve bilgiler yayınlıyordu. Şanghay ve Nankin‘de çıkan bazı gazetelerde vatansever, milliyetçi şairlerin şiirleri yayımlanıyordu. Çin Dışişleri, Sovyetler Birliği ve Moğolistan‘a kınamalar gönderdi. Sovyetler Birliği, 21 Haziran itibarıyla Çin‘deki büyükelçisinin danışmanı Ding Lin aracılığıyla Çin Dışişlerine cevap verdi. Sovyetler Birliği’nin Beytik Dağı hâdisesine karıştığını yalanladı. İlâve olarak hemen bunun arkasından Moğolistan Halk Cumhuriyeti elçisi, Çin‘in Moskova‘daki elçisi Fu Çıngçang vasıtasıyla Çin’e cevap verdi. Cevapta “Beytik Dağı Moğolistan Halk Cumhuriyeti sınırları içindedir. Bu çatışmanın tek sebebi Çin askerlerinin bu topraklara saldırmasıdır.“ iddiasında ısrar ediyordu
Çin Cumhurbaşkanı Çiang Kai Shek de alelacele ABD ve İngiltere‘ye özel elçiler göndererek, telgraflar yollayarak, Beytik Dağı hâdisesini Çin lehine çözmek için uğraştı. 16 Haziran‘da ABD Cumhurbaşkanı Roosevelt‘e, ”Sizinle aramizdaki özel dostluğu göz önüne alarak, bir konuyu açıyorum. Yakınlarda vukuu bulan hâdiseler, Uzakdoğudaki barışa fayda vermemektedir. Özellikle Altay bölgesinde olan hâdiseler, sadece bölgesel bir olay değildir. Aksine bu olay, Sovyetler Birliği’nin Uzakdoğu bölgesinde gelecekte de kullanacağı stratejinin en önemli kanıtıdır. Sovyetler Birliği’nin saldırgan tavrı hiç değişmeyecektir.“ ifadeleriyle derdini anlatmaya çalıştı. Dahası Roosevelt’i ”Bu hâdise sadece Çin için değil, Washington için de zararlıdır.” ifadeleriyle de iknaya yeltendi.
Sovyetler Birliği’nin gazeteleri ve radyoları da “Çin askerlerinin bir müfrezesi, Moğol Halk Cumhuriyeti’nin sınırlarına saldırdı. Merdigor Nehrinin boylarındaki sınırda 16 kilometrelik siper kazdılar ve pusuya yattılar.” şeklinde haberleri dağıtmaya devam ediyordu. Bunun arkasından 28 Temmuz 1947’ de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine gönderdiği bir nota ile Çin’i kınadı.
Osman Batur çevresinde başlayan bu tartışmanın böylece dallanıp budaklanması, o vakitlerde artık “Doğu Türkistan Cumhuriyeti” adını kaybederek “Üç Vilayet Hükümeti” olarak anılan İle bölgesi için bulunmaz bir fırsattı. Gökte aradıklarını yerde bulmuş gibi sevindiler. Üç Vilayet Hükümet Başkanvekili Ahmetcan Kâsımî, Şıngjan Bölgesel Geçici Hükümet Başkanı General Jang Jujıng’a ardı ardına telgraflar göndererek: “…Osman haydutlarının elini kesmek, haydutlar atamanı Osman Batur’u tutuklamak, halk mahkemesine vermek, acımasız şekilde cezalandırmak gerek.” gibi tehditler savuruyordu.
Bu sırada, Sovyet Destekli Millî Ordunun Kuzey bölgesindeki harp birlikleri ile Altay Vâliliği de boş durmuyorlardı. Kazak Halkının yaşadığı topraklara, özellikle Osman Batur’un doğup büyüdüğü Ör Altay (Altayların zirveleri) sayılan Köktogay, Şingil çevresine, Orta Cüz Kazaklarının Kerey Boyunun on iki dalı arasında saygı gören şahsiyetleri; Jedikten dört makamın birini temsilen Biy Hacıoğlu Reşat ile Razdan imamı, Ez Zalıng’i; Jantekey’den Bulanbay torunu Velioğlu Hacınabi’yi kendi taraflarını iknaya ve Üç Vilayet hükümetini savunmaya çağırmak için görevlendirdi. Nusipcan Yasinov komutasındaki Tarbagatay Üçüncü Süvari Alayına ilâve olarak Konkay Bölüğünü; Şabırtı, Sartogay, Turgın, Sekpiltay, Karaşora ve Şankan gibi bölgelere yerleştirerek, Osman Batur ile Kazak halkı arasında tampon bölge yarattı, güçlü nöbet noktaları oluşturdu.
Sarsümbe şehrindeki merkez komutanlık toplantılarından birinde Yüzbaşı Fatey İvanoviç Leskin öfkelenerek, ter ter tepinince Orgeneral Delilhan Sügirbayev, özel olarak merkeze alındı ve tehdit edildi:
– General Hazretleri, defalarca adam yolladığımız halde, niye hâlâ Osman’ı yok edemedik. Nedir bunun sebebi? Hadi onu yok edemedik, ama neden Osman’a karşı hiç kimse ateş edecek gücü bulamıyor?
Delilhan, bu sözlerin altındaki manayı anlasa bile, onlardan öğrendiği taktiği kullandı ve soruyu omuzlarını silkeleyerek cevapladı. Bu cevaptan sonra, Leskin, daha çok hiddetlendi.
– General! Rütbenize rağmen hiçbir şey bilmiyorsunuz. Nasıl iş bu? dedi ellerini iki yana açarak.
– Arka arkaya asker gönderiyoruz habire. Ben de sizin gibi insanım. Ne bileyim onun sırrının ne olduğunu.
– Ne? dedi Leskin, sinirlerine hakim olamayan bir edayla.
– Gerekirse, yine gönderelim.
– Yine