başındaki herşeyi ezer, izdihama sebep olurdu. Kuyuya yaklaşırken herkes attan iniyor, sıraya giriyor ve yavaş adımlarla ilerliyordu.
Göç kervanının sonu, akşama kadar gelmedi. Jeksen ve Jantas‘ın adamları göç kervanı sonunda kalan hâlsizleri, akşam güneşi ufukta batarken ancak ite kaka zor yetiştirdiler.
Bugün hava dünden de sıcaktı. Hava o kadar sıcaktı ki sanki güneş yere düşecek sanırdın. Rüzgâr da sıcak esiyordu. Öğlenin kavurucu sıcağında kum çölünün üzerinde serap misâli görüntüler belirdi. Gözleri patlak patlak kertenkeleler bitkilerin dibine kaçtı. Bütün etraf alevler içinde ateş koruna dönüştü.
Osman Batur da akşama kadar attan inmeden kılı kıpırdamadan, boğazını yumuşatacak bir damla su içmeden kapkara haliyle su dağıtan Küniyaz Molla’nın arkasında bekledi. Yanağı solmuş, avurtları çökmüştü. Sakal ve bıyığı da tozlanmış kurumuş gibiydi. Kısılmış, çökmüş gözlerinde solgun gri bir ışık kalmıştı. Kapkara dudakları çatlamıştı. Kurumuş ince deriler çizgi çizgi ayırmıştı dudaklarını. Tek kelime etmeden, kirpiklerinin arasından süzerek bakarken ümitsizdi.
– Su bitti, dedi bir ara Küniyaz Molla kendi kendine utanarak, suçluymuş gibi, Osman Batur‘un yüzüne bakmaksızın.
– Allah-u Teala, sabaha kadar, nasip ettiğini yine verecektir, dedi Osman Batur çatlamış dudaklarını yalarken.
Sonra atından indi. Küniyaz Molla’yla ilerledi ve ilerideki eyer takımını yastık edip yattı.
IV
Beytik Dağının ortalarındaki yüksek tepelerden birinin adı Altın Oba idi. Eskiden kalmış bir isim. Bu tepenin neden Altın Oba ismini aldığını kimse kesin olarak bilmese de, bunun tepesinden bakıldığında, bütün çevrenin taa ufka kadar ayak altındaymışcasına göründüğü kesin. Kuzeybatıda, kıvrılarak yatan Üçkız göze ilişir. Doğusu Kaptık Dağı’na ulaşır; daha ilerisi Barköl, Kumıl‘a kadar uzanır. Güneyinde ise meşhur Jongar Çukuru var. Onun öbür tarafında, havanın açık olduğu günlerde, Boğda Dağının en yüksek üç zirvesini görebilirsiniz. Bu çanağın bir kenarında eski Şonjı vardır. İnsan gözünün ulaşamayacağı genişlikler, atla giden biri için en az iki üç günlük yol tutar. Üç gün önce Osman Batur oraya Jantas‘ı gönderdi. Hızıyla meşhur bir ata binen Jantas, Osman Batur Avulunun bulunduğu Orunbulak’tan sabah erken çıktı. Hızlı bir at sürüşüyle güneş yuvasına girmeden önce Şonjı şehrinin doğusundaki askerî kışlaya girdi, atından indi ve kendi kontrolünü kaybederek bir dizgin boyu mesafeyi koşarak gitti.
Burada iki üç seneden beri, 1945 senesinin kışından beri Hu Zungnan ordusunun Çinhay’daki Ma BuFang’a bağlı Birinci Süvari Tümeni vardı. Tümen komutanı şimdi kırk yaşlarında, orta boylu, kara sakallı Han Yuvın isimli müslüman Çinliydi. Şingjang garnizonu komutanı General Sung Shiliang’ın emriyle Osman Batur’la aradaki bağlantıyı bu Han Yuvın komutasındaki tümen yürütmekteydi.
Osman Batur’un bu sefer Jantas’a bu görevi vermesinin özel bir önemi vardı. Onun Moğolistan tarafından güvenilir kaynaklardan aldığı habere göre, Moğolların Yüzbaşı Dandar komutasındaki bir alay askeri şimdi buraya Karagaytı’ya gelmişti. Osman mücahitlerini Beytik Dağından sürme planı yapıyorlardı. Osman Batur ve adamları Altın Obanın yüksek bir tepesinde oturmuş, o arada devamlı gidip gelen askeri uçakları, çarpışmaya hazırlanan zengbirekleri, sıkış tıkış dikilmiş çadırları, arada gidip gelen sürü sürü askerleri gözleriyle görmüşlerdi. Bundan daha inandırıcı bir hâdise de, Altın Obanın dibindeki büyük Kujırtı, küçük Kujırtı arasındaki adacıkları savunan Ma Shıjıng hattına özel ulak göndererek: “Bunların durduğu yer Moğol Halk Cumhuriyeti toprakları. Buradan 28 saat içinde çıkıp gitmeleri lâzım,” diye tehditte bulunduklarını da duydular. Bu yüzden Osman Batur, Jantas’ı acele Şonjı’ya göndermişti. Şonjı’daki Han Yuvın tümeninin emrinde General Sung Shiliang’ın Osman Batur’a gönderdiği dört yüz tüfek, on civarında pulemet ve başka mühimmat da bulunuyordu. Bunun acele teslimini talep ediyordu.
Haziran ayının başlangıcıydı. Herkes oruçlu… Güneş yeni batmış. Batıdan kırık yüzük gibi altın ay doğmuş, halkın tamamı iftara girişmiş. Koyırteki tarafından silah sesi duyuldu.
– Avcılar herhalde.
– Akşam üzeri neyin avı?
– Canı sıkılan Çinlilerdir, diyordu kimisi.
Bu arada çok yakın bir mesafeden fişek atıldı. Avulun üstünü apaydınlık etti ve gökyüzünde sönüverdi.
Kapas, Jeksen, Keşapat, Toktıbay, Jamet ayaklandılar ve Osman Batur’un evinde toplandılar. Osman Batur silah sesinin geldiği tarafa kulak vererek
– Halka çabuk haber salın. Öncelikle güneyde Lastı’daki avullara söyleyin. Sınırdaki Çinliler, Ma Shijing hattıyla çarpışıyorlar galiba. Hadi kalkın. O tarafa gidelim.
Osman Batur, mücahitlerinin âdetleri üzere bütün silahları ve atları daima savaşa hazır olurdu. Kısa bir sürede yüz kadar savaşçı toplandı. Osman Batur kendisine Yüzbaşı Han’ın hediye ettiği alaca ata bindi ve öne çıktı. Koyırteki’ye yaklaşarak bir tepeye çıktılar.
Ön taraftan, Şokpartaş’taki Ma Shıjıng hattının mevzilendiği yerden otomatik tüfekler ve pulemetlerin sesi duyuluyordu. Ara sıra da onları bastıran insan sesleri yükseliyordu. Az sonra koyu mavi gökyüzünü ikiye bölerek üç uçak birbirinin arkasından geldiler ve bombaladılar.
Osman Batur kendi kendine konuşurmuş gibi kısık bir sesle:
– Çinlilerin gece savaşından korktuklarını bunlar da anlamışlar, dedi.
– Çinlilerin savunma hattını ve yollardaki engelleri temizledikten sonra bize gelecekler herhalde! dedi Kapas Batur hiddetle. Bunları şimdi arkadan kuşatıp ele geçirmek vardı.
Osman Batur sabırlı haliyle, serinkanlılığından vazgeçmeden ağır ağır konuştu:
– Acele etme. Bize sıra yarın sabah gelecek. Şimdi ona göre hazırlanalım. Sen yüzlüğünü al, Karagaytı’nın arkasını dolan. Keşapat, sen Koyırteki’nin Sarıtogay yönünde bekle. Jeksen de şu görünen tepelerde pusuda olsun. Avul tarafına geçirmeyelim. Moğolların sırrını biliriz. Arkasından dolaşırsan durmazlar, dedi.
Bütün gece hava bulutluydu, sabaha karşı sağanak başladı. Altın Obanın bir tepesinde oturan Osman Batur, hava aydınlanır aydınlanmaz dürbünle etrafı gözetledi, bütün çevreyi kolaçan etti. Dağ gövdesi sessiz. Koyu boyayla boyanmış gibi karanlık duran dağ yamaçları bilmece halini korumaktaydı. Sağanağın hışırtısından başka bütün dünya dilsize dönmüştü. Bu yüksek dağın en dingin saatlerinden biriydi. Bahar mevsiminde, bütün gökyüzünü kaplarcasına gelen kara bulutlardan aşağı dökülen gözyaşlarını susamışçasına içerek, sessizce yutan dünyada tık yok. Dağ taş tamamıyla ölmüş gibi. Daha dün gece çarpışmaların yaşandığı, vaveylaların koptuğu Şokpar Tas tarafı da sisler içinde dilsiz.
“Çinliler gece savaşamazlar. Galiba Şokpar taşı boşaltmış kaçmışlar,” diye düşünürken onların durumlarını tahmine çalıştı. Gerçekten de bölük pörçük hâlde kaçışan Çinli askerler şafak söker sökmez, Altın Obanın bağrından çıkıp Osman Batur avuluna doğru kaçmaya başladılar.
– Şunların komutanını buraya çağır! dedi Osman Batur yanındaki Jetpis’e. Çinlilerle bağlantı kurduğu zamanlarda, Jetpis her zaman yanında olurdu. “Şu, Ma Shıjing isimli sünepe canlıysa, onu da beraber getir.”
Bunu