Yakup İsmail

Kestaneler Altında


Скачать книгу

inanınca bana başka bir kitap verdi. Ablamdan okulumuzda kütüphane olduğunu öğrendim ve oradan çeşit çeşit kitaplar alıp okumaya başladım. Kitaplara olan sevgim bugün de hep bu kadar büyük. En büyük arzum kendime bir kütüphane yapmak. Satın alıp koruduğum kitaplar artık yirmiden fazladır.

      Şu anda Deliorman’ın merkezi Şumnu’da topçu alayında vatan borcumu icra ediyorum.

      Notlarıma başlamaya hakiki sebep bugün duyduğum büyük sevinç ve onu bir yere kaydetmek arzusu. Bugün üniversiteye kabul edildiğim haberini aldım.

      Bu yıl askerliğimin son yılıydı ve bizim bölükten üç asker arkadaş yüksek okula girmek için sınavlara hazırlık yapmaya başladılar. İkide bir sadece bunu konuşuyorlardı. Onların yanı sıra ben de meraklandım, ben de hazırlanmaya başladım. Gün gelince komutandan izin alıp hep birlikte sınavlara gittik. İşte bugün sabırsızlıkla beklediğim haberi getiren mektup geldi. Bizim bölükten bir arkadaşıma daha mektup var. O fizik öğretmeni olacak, ben ise edebiyat öğretmeni. Bölük komutanının da haberi olmuş, geldi, bizi tebrik etti ve başarıyla bitirmemizi diledi.

15.09.1980

      Yine sevinçliyim. Dün Harbiye Bakanlığı’ndan Yüksek okullara kabul edilmiş olan erler ordudan derhal terhis edilsinler diye emir gelmiş. Akşama kadar evraklarımız mühürlendi ve kışlaya “Hoşça kal” diyerek istasyona doğru yola çıktık. Bugün artık evdeyim. Annem sevinç içinde. Babam da seviniyorama her erkek gibi sevincini belli etmemeye çalışıyor.

01.10.1980

      Üniversitede ilk ders günü. Yeni yeni arkadaşlar edineceğim, yeni dostlarım olacak. Bu dört yıl içinde pek çok sınavlara girip çıkacağım, çok heyecanlı anlar yaşayacağım. Memleketin dört bir tarafından toplandık, dört yılı bir arada geçireceğiz. En mühimi şu ki, öğrenci yurduna kabul olundum. Kira ödeyip bizimkileri para sıkıntısına sokmayacağım.

09.12.1980

      Dün üniversiteli öğrenciler günüydü. Kaç günden beri hazırlık yapanlar vardı bir bilseniz. Kızlar neyse ama erkekler arasında bile hususi elbise diktirenler vardı. Şenlikler bütün gün devam etti. İlk olarak okulun önünde öğrenciler geçidi oldu, sonra birkaç yerde çeşitli konuda toplantılar yapıldı. Bazı arkadaşlar daha öğleden içkiliydiler. Asıl şenlikler akşamüstü başladı. Bilmem kaç yerde balo vardı, bilmem kaç lokanta üniversiteli öğrenci gruplarıyla doluydu. Sabahlara kadar eğlenenler oldu. Ben gece yansından iki saat sonra yatak odama geldim. Bazıları gün doğduğunda hala yoktular. Benim oda arkadaşım Bedri gibileri kolayını bulsalar eğlenmeye daha iki gün devam edecekler.

      Bedri Yenipazar tarafından çok iyi bir arkadaşım. Aynı ihtisasa devam ediyoruz. Anladığıma göre varlıklı bir aileden geliyor. Biraz bol harcıyor ama yine de parasız kaldığını görmedim hiç.

31.01.1981

      Birinci sömestir sonu! Üç sınavım vardı, üçünü de aldım! Bugünden sonra iki hafta tatil! İki haftayı da köyde bizimkilerin yanında geçireceğim.

20.02.1981

      Bir haftadan beri ikinci sömestirdeyiz. Derslere sadece gidip geliyoruz. Kimsenin okumaya zaman ayırdığı yok. Kahveler, lokantalar, eğlenceler… İkinci sömestir sonu sınavlara daha çok var. Bazı arkadaşlar “Ufkun ardında!” diyorlar ve eğlenmeleri bir türlü bir türlü son bulmuyor.

07.03.1981

      Dün doğum günüm vardı. Öğrenciler arasında ne zamandan beri yürürlükte olduğu bilinmeyen bir kaideye göre bütün grubu partiye davet etmek zorundaydım. Tabi herkes yorganına göre uzanıyor. Bugüne kadar birkaç arkadaşımın yaptığı gibi ben de davet ettim bizim grubu. Hepimizin sevdiği muasır edebiyat tarihçisi Doçent de geldi. Her şey normal geçti. Gece yarısına kadar eğlendik.

12.07.1981

      İkinci sömestir de bitti. Sınavlar yalnız beni değil, bütün okul arkadaşlarımı zorladı. Hocalar hepimizi terletti. Ama bütün sıkıntılar artık geride kaldı. İki günden beri evdeyim. Bizimkiler harıl harıl tütün topluyorlar. Üç hafta onlara yardım edeceğim ve ondan sonra öğrenci kampına gitmem gerekiyor. Plevne tarafında bir devlet fabrikasının kuruculuğunda çalışacağız. Çok güzel bir yer diye anlatıyorlar bizden bir-iki yıl daha yukarı sınıflarda olan öğrenciler.

01.10.1981

      İkinci ders yılına başladık. Yaz ayları normal geçti. Yeni bir şey yok. Hepimiz yaz işinden memnunuz. Öğrenci kampındayken hayli çalışmamız gerekti ama iyi de para aldık. Kazandığımız maaş dört aylık bursa eşit. Yani ne de olsa yeni yıla kadar bari para sıkıntısı görmeyeceğim.

09.12.1981

      Bu defa üniversiteliler bayramı o kadar ilginç değildi. Dans salonları yine dopdoluydu ama asayişi bozanlar da az değildi. Bazı arkadaşlarım içkiyi fazla kaçırdılar ve sonunda tatsızlıklara sebep oldular…

01.02.1982

      Üçüncü sömestr sınavları hepimizi zorladı. Beş sınavdan birini bıraktım. Felsefe dersi hazırlık için biraz daha fazla vakit istiyordu. Bu sebepten ona tatilde hazırlanmak kararını aldım. Bazı arkadaşlar geride iki sınav birden bıraktılar.

12.07.1982

      İkinci ders yılı da başarıyla sona erdi. Bu yıl yaz işine gidenler grubuna katılmayacağım. Bizimkiler tütünle uğraştıkları ve yaz aylarında yardıma ihtiyaçları olduğu için okul yönetmenliğine dilekçe verdim ve öğrenci kampından serbest bırakıldım.

06.09.1982

      Defteri bütün yaz açmadım, çünkü kaydedecek bir hadise yoktu. Tütün işinin hafiflediği günlerde oturdum ve bir öykü kaleme aldım. Artık temize çıkardım ama hiç kimseye göstermeye niyetim yok. Üzerinde biraz daha çalışmak istiyorum.

03.12.1982

      Bugün çok heyecanlıyım. Bir ay evvel gazeteye götürdüğüm öykü yayınlandı. Benim ilk öyküm. Okudum. Tam üç defa. Hiçbir değişiklik yapılmamış. Hiçbir söz atılmamış, hiçbir söz de ilave edilmemiş.

10.12.1982

      Üniversiteli arkadaşlarımdan olsun, diğer tanıdıklardan olsun, bugüne kadar öyküm hakkında söz açan olmadı. Belki okumamışlardı, belki de okumuşlardı, fakat müellifi kim olduğunu anlayamamışlardı.

15.12.1982

      Bugün Doçent dediğimiz muasır edebiyat tarihi öğretmenimiz bir hayli cesaret verdi bana. Koridorda arkamdan yetişerek koluma girdi, “gel birer kahve içelim” dedi ve beni yemekhanenin hemen yanı başındaki büfeye doğru sürükledi. Kahveleri alıp boş bir masaya oturduk. Yüzünde hayli ciddi bir ifade vardı. Herhangi bir kabahat mi işledim acaba diye düşündüm. Kahvelerden birer yudum aldıktan sonra sordu:

      “Benden neden gizliyorsun?”

      “Neyi?”

      “Öykü denemeleri yaptığını?”

      Konuşmamızın bu yönde olacağını beklemezdim. Derhal cevap veremedim. Yüzüm allanır gibi oldu. Hatta terledim gibi geldi.

      “Boş zamanlarımda bir şeyler karaladım işte,” diye mırıldandım.

      “İlk deneme olsa da oldukça başarılı olmuş. Devam et. İkinci öykünü hazırladığında gazeteye veya dergiye vermeden önce bana gösterir misin?”

      Sustum bir an. Sonra hemen cevap verdim:

      “Olur hocam.”

      Olumlu cevabım pek yürekten değildi çünkü ona göstereceğim yazı başarısız çıkarsa diye endişeleniyordum. Doçent bir de beğenmezse? Zikrettiği her kusur kafama ağır bir tokmak vuruşu gibi olmaz mı? Ama ne zaman hazır olacağım