Sağat Aşimbayev

Eleştiri Yazıları


Скачать книгу

dolayıdır ki avıl hayatı konusunda hödüklüğün, miskinliğin, uyuşukluğun, bencilliğin eleştirilmeye başlaması şaşılacak bir durum değildir. Çünkü bu olguların artık iyice artmaya başladığını görmemek mümkün değildir. İmdi S. Muratbekov, K. Iskakov, A. Tarazi, D. İsabekov, O. Bökeyev, T. Abdikov gibi yazarların hikâye ve hikâyetlerinde hödük ve kaba insanların psikolojisinin cesurca eleştirilip bu sevimsiz huyların doğma ve yayılma sebeplerinin etraflıca irdelenmesi çok tabii bir durumdur. Elbette avıl hayatında ele alınacak bunlardan başka da birçok mesele vardır. Sevinilecek güzellikler ve yenilikler az değildir. Ancak iyiliği söylemek her zaman mümkündür, o hakkı elimizden hiç kimse alamaz. Hödüklük ise salgın hastalık gibidir, bir an evvel önünü almak lazımdır. Onun olduğu yerde yalnızca kendini düşünme vardır; sorumluluk duygusu ayaklar altına alınır. Bu durum her toplumda eleştirilmiştir. Demek ki bugün komünist toplumda hödüklüğe karşı açık bir hücum başlatmak bizim en önemli partici ve halkçı vazifemizdir.

      Kentsoylu cemiyetin sözde kuramcılarının sürekli övdükleri “İnsan, bilinci geliştikçe, maddi refahı arttıkça bencilleşir, yalnızca zenginleşmeyi düşünür, kendi çıkarını cemiyetin çıkarının üstünde görür.” kuralının yangın gibi her yanı sardığı, sürekli ekranlara çıktığı bir dönemde edebiyatımızda hödüklüğün eleştirilmesi, ideolojik düşmanlarımızın sahte felsefelerine karşı indirilen bir darbedir.

* * *

      Kazak edebiyatında karmaşık ve zor temlerden biri olan tarih ve tarihî devrim temidir; edebiyatımızı dünyaya tanıtan meşhur roman ve hikâyetlerin çoğunluğu bu alanın meyvesidir. “Abay Yolu”, “Botagöz”, “Uyanan Ülke” gibi eserler tarih temini işleyen ilk başarılı örneklerdir. Bunlardan sonra kaleme alınan “Kan ile Ter” ve “Ak Yayık” üçlüleri de tarihî devrimci temi işleyen başarılı eserlerden sayılmaktadır. Bu romanların bedii ve fikrî değerleri yıllar geçtikçe artmasa bile azalmamıştır.

      Tarih temli eserlerin sayısı, son yıllarda yazılan yenileriyle artmaya devam etmektedir. Yeni eserlerin niteliğinin eskilerden daha iyi olduğunu da belirtmek lazımdır. Bunlar, bu saygın ve sorumluluk isteyen temlerde daha nice nice roman ve hikâyetlerin yazılacağını göstermektedir. Sözgelimi İliyas Eserberlin’in “Gazap” ile Enver Alimjanov’un “Mahambet’in Oku” romanlarını, Abiş Kekilbayev, Askar Süleymenov ve diğerlerinin hikâyetlerini okuyucular takdirle karşılaşmışlardır. Demek ki çağdaş temler ile tarihî temleri aralarına duvar örerek ayırmanın lüzumu yokmuş. İkisinin de önemini inkâr etmek mümkün değildir. Bunlar, terazinin iki kefesi gibidir. Çünkü dünsüz bugün, bugünsüz de yarın yoktur. Toplumluk sorunları uygun ve mantıklı bir biçimde gündeme getiren tarihî konuları işleyen eserlerin çoğalması, halkın vatanseverlik duygu ve bilincini artıracak, ruhunu uyandıracaktır. Mesela 1812 yılındaki Fransız-Rus Savaşı’na ilişkin tarihî roman yazan Lev Tolstoy veya Rus halkı tarihinde özel yeri olan büyük devlet adamlarından biri Birinci Petro hakkında roman yazan Aleksey Tolstoy, kılıcından kan damlayan Cengiz Han hanedanını yazan V. Yan, yukarıdaki amacı hedeflemiştir. Bunu bizzat hayat da teyit etmektedir. Tarih temli eserler yalnızca tek bir halkın malı değildir. Onlardaki insancıllık ve vatanseverlik düşüncesi bütün insanları etkilemektedir. Bu da örnek verip ispatı gerektirmeyen bir şeydir. İşte bundan dolayıdır ki bugün tarihî konuların çok yazılmasının sebeplerini sosyal düşünce ve bilincin gelişmesinde aramak lazımdır. K. Marks’ın sözleriyle söylemek gerekirse “Bir halkın, millî düşünce ve bilinci uyandıkça tarihindeki önemli olaylara, başarılara, başarısızlıklara gözü yumuk bakması mümkün değildir. Bu, insanın büyüdükçe bebeklik, çocukluk, gençlik çağlarını çokça hatırlamayıp düşünmesi gibi bir olgudur.” Demek ki son yıllarda Kazak edebiyatında tarihî temli eserlerin artması çok tabiidir. Bunu öykünme ve gündeş konulardan kaçma olarak izah etmek mümkün değildir. Bilakis tarih temi, handikaplarla dolu zor ve karmaşık bir temdir. Elbette tamamen tarihî temlerde yazmak gerektiğini iddia etmiyoruz. Her yazarın kendisini düşündüren ve heyecanlandıran temleri tercih edeceği malumdur. Yazar her şeyden evvele halkının geleceğini düşünen kişidir. İmdi bizim ideolojik düşmanlarımız “Kazak ulusunun tarihi yoktur, Kazaklar tarihte vahşi ve sömürge bir topluluktu.” gibi hezeyanlarından arınamadıkları bir dönemde yazarların atalarımız hakkında yazması veya tarihimizdeki önemli olayları edebî esere dönüştürmeleri takdire şayan bir iştir. Ancak bu tem, hiçbir hazırlık, araştırma, inceleme, düşünme safhası geçirmeden “Bir an evvel yazıp bitireyim.” mantığıyla ele alınacak bir tem değildir. Ayrıca partici bir tutum açıklığı, sınıf ideolojisi bakış açısı gerektiğini de unutmamak lazımdır. Çünkü yerin dibine sokarcasına toptan yermek veya göğe çıkarırcasına yalnızca övmek, estetik amaç olmamalıdır fikri de bundan doğmaktadır.

      Son yıllarda tarihe mal olmuş bazı insanlarla ilgili eserler yazıldı. Sözgelimi sanat adamları yani meşhur şair, şarkıcı ve besteciler… Tarihî bir şahsiyeti yazmak demek, tarih temini işlemek demektir. Edebiyatımızda bu temde yazılmış hikâye, hikâyet, destan, roman ve piyesler mevcuttur. Sultanmahmut, Madi, Akan Seri, Birjan Sal hakkında yazılan eserlerde tarih temini işlemedeki hatalarımız ve savaplarımızı umumen görmek mümkündür. Mesela Sultanmahmut’un portresini çizerken yazar, dönemin tarihî durumunu ve sosyal şartlarını göz ardı edemez. Çünkü Sultanmahmut tarihte belli bir yeri olan adamdır. Diyhan Abilov, bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Ancak müellif, şiirlerinden tanıdığımız şairin portresini tam olarak ortaya koyamamıştır. Diğer yandan kitaba yayması mümkün olan vakaları ise kahramanla ilgisi olsun veya olmasın, gereksiz yere uzattıkça uzatmıştır. Epizotluk durumlar bazen sayfalarca betimlenmiştir. Şairin yiğitlik ve mücadele ruhuyla ilintili ve mutlaka yazılması gereken toplumluk olayların seçilip alınması gerekirdi, yazar bu konuda çok başarılı değildir. Olay oldukça gelişmesine rağmen şairin iç ızdırabı, ruh dünyası dinamik biçimde ortaya konamamıştır. Olay örgüsü geliştikçe kahramanın hareketleri de karakteri de dinamik biçimde gelişmeliydi.

* * *

      Edebiyatımızda günümüzün, bilhassa avıl hayatının, ayrıca tarihimizin tem olarak yeterince ele alındığını yukarıda söz konusu ettik. Şimdi ise estetik arayış, sanatlık yeniliklere yöneliş konusunda ne tür çalışma süreçlerin dikkati çektiği hususu üzerinde duracağız.

      Yazarlarımızın önemli bir kısmının sağlam ve geniş çaplı bir arayış içinde oldukları, yayımlanan eserlerden bazılarını okurken hem hissedilmekte hem de -eleştirmen bakışıyla- görülmektedir. Bunu Muhamedjan Karatayev’in 1971 yılında “Sotsialistik Kazakstan” gazetesinde Abdijemil Nurpeyisov’un üçlemesi üzerine yazdığı hacimli makalesinde, Şeriyazdan Elevkenov’un Kazakistan Yazarları Altıncı Kurultayı arifesinde “Literaturnaya Gazeta”da çıkan makalesinde; T. Nurtazin, R. Berdibayev, R. Nurğaliyev, B. Vakatov, C. Ismağulov, Z. Serikkaliyev gibi edebiyatçı ve eleştirmenlerin eserlerinde, hatta SSCB Yazarları Beşinci Kurultayı’nda yaptığı konuşmanın Kazak edebiyatını ilgilendiren bölümünde G. Markov dile getirmiştir.

      Günümüz Kazak nesrinde her türün imkânlarını derinlemesine incelemek; düşünce beyan etmek ve insan tipini bütün yönleriyle ortaya koyma yöntemlerini araştırmak yönünde arayışlar devam etmektedir. Bu özellikle son dört beş yılda artmıştır. Bazı tanınmış yazarlarımızın hikâyeye daha fazla mesai harcaması, romanın hacminin küçülmeye başlaması, bütün türlerde simgelik romantizmin görülmesi, psikoloji ve psikolojik çözümleme, eserin entelektüel özelliğinin derinleşmesi gibi birçok mesele sanatlık arayış evriminin tezahürleridir.

      Çoğumuz “Rastlanılmayan Bir Kişilik” hikâyetini severek okuduk ve eserden edindiğimiz izlenimleri memnuniyetle anlatageldik. Bir rengi azıcık