Sağat Aşimbayev

Eleştiri Yazıları


Скачать книгу

neopıtnıy duşi,

      İ sujdeno sovsem inoye. (Puşkin)

      Bu, Abay’ın çevirdiği dörtlüğün özgün biçimidir. Bunda da güzel bir uyumun olmadığını söyleyemeyiz. Ancak şair bunu bize olağanüstü parlak bir imge ve renkle aktarmıştır. Yani güzelleştirmiştir!

      Bir de şuna bakalım:

      Böğürerek halka oy11 geldi,

      Buzağısı ölen inek gibi. (Duvlat)

      Burada realist imge vardır. İç âlemi altüst ederek dışarı çıkan olağanüstü bir düşünceyi anlatmak için bundan daha iyi bir imge bulmak zordur herhâlde. İmgedeki güzelliği ve gerçekliğe uygunluğu kabul etmemek mümkün değildir. Ancak, Duvlat’ın bu imgesini Rusçaya kelimesi kelimesine çevirecek olsak imge bizdeki bütün özelliğini kaybedecektir. İmgenin karşılığını bulmak lazımdır! İşte bunda dolayı büyük Abay, Puşkin’in şiirini Kazak ruhuna ve anlayışına yaklaştırarak çevirmiştir. Bu her bir poetik imgenin millî özellik taşıdığını göstermektedir.

      Peki, son kuşak genç şairler güzelliği ve imgeyi nasıl veriyorlar?

      Kazakistan Lenin Komsomolu Ödülü sahibi Jumeken Nejimedenov’un şirinin çekiciliği, şairin duygu ve düşünceyi güzel imgelerle vermeye çalışmasıdır. Bu imgeler çoklukla güzeldir de. Şairin 1966 yılında çıkan “Işık ile Isı” kitabında bu iddiamızı destekleyecek birçok delil bulmak mümkündür.

      Şair son zamanlarda eleştiri de almıştır. Bunların bir bakıma yerinde eleştiriler olduğunu kabul etmeliyiz. Çünkü okuyucu, şairin son iki kitabında da “Işık ile Isı” kitabındaki heyecan eve ateşi aramıştır. Adı geçen kitabında şair şiirde bayağı bir mesafe aldığını göstermişti.

      Çalıların arasında derin uykuya dalmış,

      Uyuyan gece kımıldayamadı yer pusup.

* * *

      Sabırlı gök azıcık kımıldasa yıldızlar,

      Damlayıverecek yere.

      Bu mısralarda bir imge sağanağı ve güzellik vardır. Böyle yoğun imgeli kıtalara “Vakit Ezgileri”nde çok az rastlıyoruz. Umumen sanatın, hususen ise şiirin vazifesinin, gerçekliği yalın bir biçimde ifade etmek değil, imge yoluyla göz önünde canlandırmak olduğunu artık mektep çocukları da biliyor. Şiirin gerçekliği anlatma yöntemi imgelemdir.

      Ancak bu ilkenin unutulması üzüntü vericidir. İyi şiirler yazan Jumeken de çoğu zaman bu engele takılmadan edemiyor.

      Bilim, varsayımı çürütene kadar sanat, denemeye de bu gözle bakar, bu bakışla bakar. Edebiyatta denemelerin önü açıktır. Ancak bu “Boyacı dedik övdük, o da sakalını boyuyor.” sözünü haklı çıkaracak tarzda olmamalıdır.

      Gelenekten kopuk basit denemeler şiiri iyi yere götürmez, şiirin derinliğini artırmaz. Taş üstünde bir şey biter mi? Hayır! Temelsiz şey, her zaman temelsizdir!

      Genç şair Sabit Baymoldin’in A. Konıratbayev’in yazısı ile aynı zamanda yayımlanan şiirlerinde gelenek içinde kabul edilecek, basit olmayan denemeler hâkimdir. Bunun da hiç durmadan arayış içinde olmanın bir sonucu olduğu anlaşılıyor.

      Biz deneme kavramın şiirin biçim açısından kullanıyoruz. Şair, bazen sağanak hâlinde dökülen duygu ve düşüncelerini belli ölçütleri yok sayarak anlatır. Sabit, körü körüne bir memnuniyetsizlikten ve aykırılıktan uzaktır.

      Yaz görsen,

      Tepeye ırmak çıkmış sanki.

      Kökçe orman,

      Gönüle sinmiş gibidir tam.

      Şairin kendine özgü bir sesi olduğunu inkâr edemeyiz. Duygu ve düşünce yoğun. Şiirlerinde taşkın düşünce, coşkun duygu, serbest dil de yok değil. Ancak bunları gönül çelici bir biçimle verme yönü eksik, insanın gözü bir şeylere takılıp duruyor.

      Şiirde uygun bir biçimle verilmeyen duygu ve düşünce, çıplak insan gibi sevimsiz ve itici görünür. Tam tersine biçim var, duygu ve düşünce yoksa şiir, boş bağırış çağırıştan öteye geçmez.

      Şiirin güzelliğinin başlıca ölçütü biçim ile içerik arasındaki canlı oranın korunması ve diyalektik bağlantının koparılmamasıdır. Bu dogmatik bir kural değildir, bilakis şiir sanatının tabiatından doğan ve gücünü uygulamada göstermiş bir kuraldır.

1969

      Yetenekli Yeni Nesil

      Eleştirmen M. Düysenov “Kazak Adebiyeti” gazetesinde yayımlanan “Ortak Borcumuz” adlı makalesinde “İtibari olarak söyleyecek olursa Kazak edebiyatında üç dört kuşak vardır.” demiş. Eleştirmenin bu görüşü görüşünün isabetli olduğunu düşünüyoruz. Üç kuşağın bulunduğuna kimsenin şüphesi yok, ancak dördüncü kuşağın da sona doğru yaklaştığı da bir gerçek. Burada söz konusu dördüncü kuşağa girdiği düşünülen genç şairlerin şiirin en önemli unsuru olan imgeleme nasıl baktıkları üzerinde duracağız.

      M. Düysenov, üçüncü kuşağın, Ğafuv Kayırbekov ile Ötejan Nurğaliyev’e değinki şairleri kapsadığını söylüyor. Yani bunların sonuncuları iki üç kitap çıkarmayı başarmışlardır. Esasen bu kuşağın herkesçe tanınması 1965 yılında önce olduğu kesindir. Tumanbay, Saği, Kadır, Mukağali ve Jumaken, altmışlı yılların başında şiir dünyasına ayak basan şairlerdir. Dördüncü kuşağı ise altmışlı yılların ikinci yarısında yazmaya başlayan şairlerin oluşturduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü gelişme süreçlerini bıçakla keser gibi birbirinden ayırmak mümkün değildir. Süreçler birbiri ardınca kesintiye uğramadan devam eder. Sözgelimi ırmak dediğimiz şey, sayısız irili ufaklı gözelerin birleşmesinden doğmuyor mu? Kazak şiiri de tıpkı özen gibidir; ilerledikçe yolda eklenen bulak suları sayesinde o da genişleyip büyümüyor mu? Öyle ise her yeni kuşak, ırmağa sonradan eklenen bulak gibidir.

      Biz burada, son kuşak içinde yer aldığı düşünülen Marat Otaraliyev, Seyden Muhtarulı ve Temirhan Medetbekov hakkında fikir beyan edeceğiz.

      Adı geçen gençlerin şiirlerinin başlıca temi kendi hayatlarıdır. Yani bu şairler, hayatta gördükleri, öğrendikleri ve yaşadıkları az çok ne varsa onu şiir vasıtasıyla terennüm ediyorlar. Zaman zaman tabiat ve aşk hakkında yazıkları da oluyor.

      Görgüsü, bilgisi, hayat tecrübesi ne kadar çok olursa şair okuyucu tarafından o kadar iyi kabul görür. Dolayısıyla insan, şiirindeki zayıflığın sebebinin bu gençlerin yalın hayat hikâyeleri olduğunu düşünmeden edemiyor. Bu yalınlığın sorumlusu da kendileri değil aslında, zira hayatı yeni yeni tanıyorlar.

      Bu gençlerin şiirlerindeki en başarılı yan ise sabah çiyi kadar duru duygu ve özgün düşünce beyan etme gayretidir. Şiirin, duygu ile düşüncenin sentezi olduğu bir gerçektir. Şairin gerçeği gösterirken kullandığı temel araç imgedir. Yani hayat gerçekliği, imge vasıtasıyla verilir. Şairin duygu ve düşüncesi ise bu imgenin içinde gizlidir. Düşüncenin olduğu yerde duygu da vardır. Burada V. G. Belinski’nin “Duygu yüklü bir eserde anlam olmaması mümkün değildir. Ve elbette duygu ne kadar derin olursa düşünce de o kadar derin olur.”(Tandalmalı Makalalar, M., 1965, s. 70) sözünü hatırlamakta fayda vardır.

      Şiirde imgelemin güzel örneklerini Abay’ın sanatında buluruz.

      Genç kavağın

      Yaprağı

      Gürülder