Muhammed Emin Töhliyev

Özbek Hikâye ve Kıssaları


Скачать книгу

çıkmayacak mısınız” der gibi türlü sesler çıkarıp yalvarıyordu.

      Yaşlı kadın acele etmiyordu. Rastık ekilen naylon seranın önünde çömelip sulu ve olgunlarının yapraklarını kökünden kopardı. Nihayet avucu dolunca reyhanın çiçek açmamış dallarından koparıp rastıklara katarak mendiline bağladı. O, kızlarına, gelinlerine ve kız torunlarına rastık götürürdü. Nihayet yaşlı kadın bohçasını koltuğuna alıp çıktı. Karagöz oturduğu yerden fırlayıp sokağa fırladı. Yaşlı kadın onun arkasından giderken “hey, bu kadar acele atme, biraz yavaş” diye söyleniyordu. Karagöz, onun sözünü anlıyor gibi yolun ortasında durup arkasına bakıyordu. Yaşlı kadın yetiştiğinde sevinerek kulaklarını kaşıyordu. Bir kulağını dikip birini düşürerek şımarıyordu. Arka ayakları üzerinde dikilip biraz bekliyordu. Yaşlı kadının gelişiyle birlikte yine oynayıp koşarak gidiyordu. Yolda karşılaştıkları serçeleri korkutup kovalıyor; kırmızımsı dilini çıkararak derin derin soluk alarak geri geliyordu. Ağaçlardaki güvercinlere zıplayarak havlıyordu. Arktan dilini şapırdatarak su içiyordu. Bisiklete binen çocukların arkasına takılıp uzaklaşıyordu.

      Yaşlı kadın onun bu halleriyle oyalanıyor, ne kadar yol yürüdüğünün farkına varmıyordu. Karagöz, yem arayan “gak gak” diyerek yem arayan tavukları bağırtarak dört yana dağıtıyordu. Yolda karşılaştıkları köpeklerle dalaşıp kovalamaca oynuyordu. Yol kenarındaki evin eşiğinde durmaksızın havlayan fare kadarcık köpek yavrusunu toz toprak içinde bıraktı. Ark boyundan sökülüp atılan tenekenin gölgesinde yatan kurt köpeğine de gücünü göstermeye çalıştı, yaptığına pişman oldu. Kurt köpeği onu gerdanından ısırıp fırlattı. Yolun ortasına düştü, toprağa belendi.

      Yaşlı kadın başını iki yana salladı:

      – Hey, deli! Sana baban kadar köpekle uğraş diye kim dedi?

      Karagöz ona aldırmadı. Yolun bu tarafına üzgün bir halde yavaş yavaş geçti. Nihayet Karagöz köpekti, köpekliğini yapardı. Bir kara köpeğin kuyruğunu koklayıp açık duran bir kapıdan içeri girdi. Biraz sonra feryatları işitildi. Kapıdan çıkarken içeriden atılan eski ayakkabı belinin köküne düştü.

      Ana yola çıktılar. Bu yolun sağ tarafı Çırçık’a, sol tarafı Taşkent’e giderdi. Önde giden Karagöz, “ne tarafa gidelim?” der gibi yaşlı kadına baktı.

      – Abdümelik ağana mı gidelim, Dilber ablana mı? Dilber ablan apartmanda oturuyor. Köpeklerden hoşlanmaz. Seni evine sokmaz. Ne yapalım? Tamam, onlara gidelim. Yatıya kalmayız. Ben çıkıncaya kadar avluda çocuklarla oynarsın.

      Karagöz bu sözleri anlıyordu. Her seferinde sokağın başına geldiklerinde yaşlı kadın bu sözleri tekrarlıyordu.

      Uzakta yüksek binaların karaltısı göründü. Karagöz sabredemedi. Hızla ilerledi. Yaşlı kadın ona yetişemeyip bitkin düştü. Karagöz koşmuyor, adeta yuvarlanıp gidiyor gibiydi. Bir anda gözden kayboldu.

      Üçüncü katın çocuk odasında oynayan çocuklar Karagöz’ü görüp “ninem geldi” diye bağırıştılar. Takır tukur koşarak merdivenin iki basamağını bir kerede geçerek, koşarak aşağı indiler. Birisi Karagöz’e şekerleme, birisi etlice bir kemik verdi. Bir anda avlu çocuklarla doldu. Karagöz’ün başını, arkasını sıvazladılar. O şımarıp durdu. Yukarıdaki odada Dilberhan göründü. “Anneniz geliyor” müjdesini alıp gelmişti. Karagöz’e şefkatle baktı. Ona şeker attı.

      Nihayet yaşlı kadın derin derin soluk alarak geldi. Çocuklara kurutulmuş yoğurt, ceviz, dut kurusu, kuru üzüm dağıttı. Karagöz de ümide kapılıp eline baktı:

      – Sana yok vefasız! Beni yolda bırakıp gitmişsin. Arkandan bitkin halde koşmaktan dilim ağzıma sığmaz oldu.

      Karagöz, hatasını kabul eder gibi başını eğdi. Yaşlı kadın ona şekerleme attı. Karagöz tutup aldı ve sevinçle avludan rüzgâr gibi dışarı çıktı. Yaşlı kadın akşama kadar kızıyla dertleşip sohbet etti. Oğlunu hatırlayıp gözyaşı döktü. Kumru’nun talihsizliğinden, “benim başıma bir bela gelse o zavallı ne yapardı” diye hayıflandı. Söz arasında karagöz aklına gelip “yiyecek miyecek verdin mi” diye soruyordu. Yaşlı kadın, ikindi namazını kılıp aceleyle yola çıktı.

      – Şimdi gideyim. Akşam namazını evceğizimde kılarım.

      – Yemek hazırlıyorum anneciğim, yiyip gidin. Bir akşamcık yatıya kalsanız da gitseniz ne olur sanki. Evinizi kurtlar mı yer!

      Yaşlı kadın bohçasını koltuğuna alıp aşağı indi. Avluda çocuklarla neşe içinde oynayan Karagöz’ün canı gitmek istemiyordu. Çocukların tükürüp fırlattığı sopayı otların arasından bulup getiriyordu.

      Yaşlı kadın yola düştü. Karagöz arkasına takılıp atlaya zıplaya, gah onu geçerek gah arkada kalarak kulaklarını kaşıyarak duruyordu.

      Evde Saadet anayı yıllarca kalbinde biriken kederini dağıtacak, göğsüne dağ gibi çöken hüzünlerini ufalayıp dağıtacak cihana değer bir yenilik bekliyordu. Evine yaklaştığında kapısının önünde o yana bu yana aceleyle yürüyen insanları görüp yüreği ürperdi. Kapının önündekiler ona “Hayırlı olsun, sevindiniz değil mi? Yaşlılıkta gönlünüzün aydınlanması mübarek olsun” diyorlardı.

      Yaşlı kadın hacca gidenlere emekli aylığından artırıp biriktirdiği paraları “Hacc-ı bedel”1 için vermişti. “Haccınız kabul oldu diye müjde gelmiş olsa gerek, sana şükürler olsun Allahım” diyerek eşiği geçti.

      Dalına kocaman lamba asılı dut ağacının altında yaşı altmışdan fazlaca bir yabancı adam oturuyordu. Onun gözleri… Bundan otuz iki yıl önceki Börühan’ın gözleriydi. Yaşlı kadın “vay evladım” diyerek ona doğru hareketlendi. Avluda sofra kurdukları yere koşarak mı vardı, uçarak mı kendisi de bilmiyordu. Oğlunu bağrına bastı. Ondan içki ve mum yakılan ev kokusu geliyordu. Yaşlı kadın bunun farkında değildi. Kaybettiğinin burada olmasının şaşkınlığı içindeydi. Sersemlemişti, bahtiyardı. Oğlunun başına, omuzlarına gözyaşları dökülüyordu. Oğlu onun bağrından çıkmaya çalışıyor ama yaşlı kadının kupkuru kemikli, güçlü elleri onu bırakmıyordu.

      – Nu zachem, zachem plachesh, mama, vot i priexal, xvatit, xvatit2, diyordu oğlu Rus dilinde. Annesi ise bu sözleri işitmiyordu. Zaten işitse de anlayamazdı.

      Yaşlı kadın kendine gelip oğlunu bağrından bıraktı. Şaşırıp kalan Kumru’ya:

      – Ne aptal aptal bakınıyorsun? Kasap Rahman’ı çağır. Oğlumun ayağının altına ağıldaki koyunu kessin! Komşularda telefon var; ağabeylerine, kardeşlerine, kızkardeşlerine “ağabeyim geldi” diye haber ver, dedi.

      Karagöz, yaşlı kadının ayağının altına oturmuştu. Bu yabancıya rahat vermiyor, durmadan homurdanıyordu. Yaşlı kadın oğluna:

      – Nerelerdeydin? dedi. Oğlu, annesinin ne dediğini anlamayıp omuzlarını oynattı.

      Annesi:

      – Anlamadın mı? Sen başka biri olup çıkmışsın.

      Yaşlı kadın onun yüzüne bakınca keyfi kaçtı. Yaşlanıp yolun sonuna gelmişti. Alnına o tarafların tesiri vurmuş, Özbekliği kalmamıştı. Elli yaşındayken sanki yetmiş yaşında ihtiyar olup kalmıştı.

      Rahman kasap neredeyse bulunup geldi. Yol tarafında birkaç arabanın gürültüsü, kızlarla oğlanların sesleri işitildi.

      Abdumalik önüne bir koyun katıp getirdi.