Ertuğrul Karakuş

Meleguş


Скачать книгу

okula giden üniversitelilere şaşkınlıkla bakması da eğitimsizliğin bir sonucudur.

      Yaşlı amca öğrencilere heveslenmekle kalmaz, eğitim-silik sonucunda hayatını boşa geçirdiğini düşünür:

      “Yaşlı amca tam yürümeye başlamıştı ki, kulağına bülbülün ötmesi gibi bir ses geldi ve o an durdu. Bir baktı ki; sokakların ortasını tutup gelen, başı-sonu tükenmeyen, boynunda kırmızı şallı, siyah gözlü erkek ve kızlar, ellerinde kırmızı bayraklarıyla kırmızı ateş misali, çeşitli şarkılar söyleyerek, davullar çalarak, sokakları neşelendiryordu. Yaşlı amca bunları görerek kendi hayatının büyük bir kısmını boş geçirdiğini hatırlayarak, narin gönlünü incitti, üzüldü. Yaşlı amca caddelerin eğlenceli şeylerini izleyerek bir hayli eğlendi…” (Hayal Deryasında)

      A.Durdıyev’in hikâyelerinde, okulda verilen örgün eğitimin yanında kolhoz hayatında, askeriyede verilen eğitim de ele alınır.

      “Camal” adlı hikâyede, kolhoz hayatında verilen eğitimin en güzel örnekleri verilir. Bilinçli kolhoz kadını Camal, daima öğenme azmi açerisindedir:

      “İşte, on dakika geçtikten sonra başı kızıl yağlıklı traktörcü giyimini giyen Camal:

      – Vah kaynanam, seni çok beklettim, deyip, gülerek eve girdi. Camal yemeğin başında kaynanasına haber anlatmaya başladı:

      – Ben traktör sürmeyi iyi öğrendim. Kursta benimle birlikte okuyan kızlardan iyi sürüyorum.

      – İyi öğren, gelinim, faydalı işi öğrenmek gerek, deyip kaynanası uzundan nefes alıp yüzünü aşağıya eğdi.” (Camal)

      Hikâyenin kahramanı olan Camal, yeni Sovyet rejiminin hedef gösterdiği kolhozcu kadın tipidir. Eşi “vatan” uğruna cephede iken bile telaşlanmak yerine yeni şeyler öğrenmek için kurslara gider. Onun bu eğitime açık tavrı da, aslında geleneksel bir kadın tipi olan kaynanası tarafından takdir edilir.

      Hikâyelerde dikkat çekilen ve örneklendirilen bir başka eğitim ortamı da askerî eğitimdir. İdealleştirilen yeni insan tipinde, duruma göre yeri geldiğinde her türlü eğitimi alıp, yeni rejimin ihtiyacı olan sahalarda görev almaya istekli vatandaşlar dikkat çeker.

      “Bizim Taburumuz Hazır” adlı hikâyede askerî eğitimin en güzel örneği, Hocamberdi karakteriyle verilir. Hocamberdi, daha önce hiç askerî eğitim almamış birisidir. Bu, arkadaşları tarafından bile tuhaf karşılanır:

      “Bazı övünmeyi seven yoldaşları:

      – Şimdi bizim hiçbir şey bilmeyen ile ders görmemiz oluyor mu? İşte, Hocamberdi sağını solunu bilmiyor, deyip Hocamberdi’ye sataşıyorlardı. Bu sözden dolayı Hocamberdi’nin yüzü kızarırdı.

      O, yoldaşlarına:

      – Yoldaşlar, bilmemek ayıp değil, bilip de bilmeyene öğretmemek ayıp. Nasıl yürüneceğini gösterip öğretseniz de ondan sonra yapamazsam, bana sataşabilirsiniz, derdi.” (Bizim Taburumuz Hazır)

      Yeni rejim, bölgede topyekun bir eğitim seferliği başlatmıştır ve Hocamberdi de bu girişime “Yoldaşlar, bilmemek ayıp değil, bilip de bilmeyene öğretmemek ayıp.”sözleriyle destek olur.

      A.Durdıyev’in hikâyelerinde eğitim ile ilgili hususları şöyle özetleyebiliriz:

      * A.Durdıyev’in hikâyelerinde eğitim ile ilgili hususlar; öncelikle “eğitimsizliğin” insanları düşürdüğü durumun tespitiyle yer alır.

      * Toplumun düştüğü bütün olumsuz durumlar, “eski-yeni” tartışması çerçevesinde “eğitimsizliğe” bağlanır.

      * Hikâyelerde, kahramanların başından geçen olaylar üzerinden lise, üniversite eğitimi özendirilir.

      * Hikâyelerde, sadece lise ve üniversite eğitimi gibi örgün eğitim unsurları değil, aynı zamanda kolhoz hayatında ve askerî ortamlarda verilen eğitim de özendirilir.

      Vatan Sevgisi

      Agahan Durdıyev’in hikâyelerinin yazıldığı dönem Sovyet rejiminin, iki dünya savaşı arasındaki zorlu ve çalkantılı dönemde, yeni düzen kurmaya çalışır iken aynı zamanda kendi içerisinde bir “vatan” algısı oluşturmaya başladığı dönemdir.

      Kastedilen “vatan”anlayışı, Sovyetler Birliği’nin hükmettiği tüm bölgelerde, yerel kimliklerin ön plana çıkartılmadığı, her türlü kimlikten ötede “Sovyet vatandaşlığı” kimliğinin kabul gördüğü bir “vatan” anlayışıdır. Ve bu anlayışın koruyucusu “Parti”dir. Bu çerçevede oluşturulmaya çalışılan edebiyat da “Parti edebiyatı”dır.

      Bu durum Lenin tarafından şu şekilde belirtilir:

      “Edebiyat bugün, hem de ‘yasal olarak’, onda dokuzuyla bir Parti edebiyatı olabilir. Edebiyat, bir Parti edebiyatı olmalıdır. Sosyalist proletarya, burjuva geleneklerinin, patronun sözünden çıkmayan, paragöz burjuva basınının, edebiyatta yükselme tutkusunun ve burjuva bireyciliğinin, ‘derebeyi anarşizminin’ ve çıkar düşkünlüğünün karşısında, bir Parti edebiyatı ilkesini salık vermeli, bu ilkeyi geliştirmeli ve olabildiğince kapsamlı ve eksiksiz bir biçimde uygulamalıdır.”15

      Lenin’in bu görüşleri doğrultusunda bir edebiyat oluşturmaya başlayan dönemin yazarları, bu doğrultuda eserler verirler. Bu yazarlardan birisi olan Agahan Durdıyev de doğrudan veya dolaylı olarak, bütün hikâyelerinde, yeni vatan anlayışını ele alan eserler kaleme almıştır.

      “Vatansever Çobanlar”, “Camal”, “Bizim Taburumuz Hazır” adlı hikâyeler, doğrudan vatan sevgisinin ele alındığı eserlerdir.

      “Camal” adlı hikâyede örnek bir kolhoz kadını olan ve cephedeki kocasını metanetle bekleyen aynı zamanda da çalışkanlığı elden bırakmayan Camal adlı gelin, eşinin resmine bakarak şöyle seslenir:

      “Birden, aynanın yukarısında duran askerî giyimli resme gözü ilişti. Resmi eline alıp: “Vatanımızın bekçisi sevgili yiğit, aramız uzak olsa da, yüreğimiz birdir. Siz cephede iseniz, biz cephe gerisinde, iş cephesindeyiz. Ama, sen niçin benim yazdığım mektuba cevap yazmıyorsun, yoksa vaktin mi yok?” deyip, Camal güya kendi sevgilisi ile konuşuyormuş gibi yaptı.” (Camal)

      Camal’e göre cephede olanların yakınları, yine kendilerini cephede hissederek çalışmalıdır. Hasret çekseler de kaygı içerisnde olsalar da bu duygular onları metanetten ve kolhozdaki işlerden alıkoymamalıdır.

      Yine Camal, oğlu için kaygılanan kaynanasına şöyle seslenir:

      “– Rahat olmak gerek, kaynana! Oğlundan mektup da gelir haber de… Oğlun cani düşmanları yok ettiği zaman, sen onun arkasında dağ gibi durmalısın. Ana-babalarımız yurdumuzu alacak olan düşman ile kadın-erkek demeden ellerinde kırkılıkla16 savaşmışlar, düşmanlarını yenmişler. Biz onlardan daha aşağı mıyız? Biz onların nesliyiz sonuçta! Onların ellerinde kırkılık varsa, bizde su gibi17 silahlar var, deyip kaynanasını tekrar tekrar anlattı.” (Camal)

      Camal bir kadın olduğu hâlde “vatan” söz konusu olduğunda bahane bulmaya çalışmaz. Tam tersine elinden geldiğince cephedekilere destek verir, hatta kendisine sıra geldiğinde, tam “ideal bir kolhoz kadını” olarak “kılıcı tüfeği takıp” intikam alır.

      “– Yagdı’nın anası, daha cesur ol! Eğer böyle bir bahtsız kötü olay