Darhan Kıdırali

Kod Adı Türkistan: Mustafa Çokay


Скачать книгу

Rusya bünyesinden ayrılmadan bir özerk cumhuriyet kurma fikrini “ayrılıkçı” bir düşünce olarak değerlendirdi. Çokay’ın düşüncesinden ürken Çheidze “Allah korusun, Çokay yoldaş! Memleketinizde hemşerileriniz arasında özerklik konusunu sakın açmayın. Evvela bu konu hakkında konuşmak için henüz çok erken. İkinci olarak Türkistan gibi bir bölgede özerklik demek hemen bağımsızlık ilan ederek bölünmek anlamına gelir.” dedi. Mustafa ona hemen özerklik ilan edilmediği ya da halkın özerk yönetim talebinde bulunmadığını, kurultayın toplanmasını beklediğini, gelecekte devleti ve halkı bu özerk devlet yapısına hazırlamak için uğraştığını anlatmaya çalıştı. Ne kadar izah etmeye çalıştıysa da demokrat düşünceli Çheidze bu fikre şiddetle karşı çıktı ve Rusya’dan ayrılan halkı zor ve acı dolu günlerin bekleyeceğini söyledi.

      Millî bağımsızlığa giden yolda Rus demokrasisinin yardımı olmadan yürümek kolay değildi. Siyaset Türkistan’da hâlâ zayıftı ve güçler arasında fikir ve ülkü birliği yoktu. Siyasetçileri destekleyecek halk ise tecrübesiz, bilgisiz, maden ve menen perişandı. En kötüsü ise siyasî sahneye tehditkâr üçüncü bir güç olarak Bolşevikler çıkmaya başlamıştı. Mevcut siyasî durum, iktisadî darboğaz, savaşın getirdiği yıkım, 1916 faciasından sonra yaklaşık yarım milyon Çinli halkın güneye bölgelere göçü ve toprakların göçmenlerce işgali, on binlerce Türkistanlının Rus birlikleri tarafından katli, en az 300 bin Türkistanlı yiğidin siper kazmak için Rusya şehirlerine gönderilmesi, ağır savaş vergisi, bölgedeki isyancı hareketleri yürütebilecek erkeklerin savaş vergisi ödeyemedikleri için çeşitli işlerde çalıştırılması… İşte Türkistan halkının umumî durumu buydu.

      İşte bu zor ahval ve şerait altında dâhi Mustafa, öz milletine hizmet etmenin yollarını aradı. Yurttaşlarının da desteğini alarak Kerenski’nin başkanlığını yürüttüğü Geçici Hükûmetin, Türkistan’ı yönetecek bir Özel Komite kurmasını da sağladı. Ülkedeki siyasî hareket ve faaliyetlere etkin bir şekilde katıldı ve millî önderlerden biri oldu.

      Petersburg’a veda edip Orenburg’a doğru yola çıkan Mustafa, yolculuğu sırasında Penza, Sizran, Samara şehirlerinde askere çağrılmış ama henüz ülkelerine dönememiş Türkistanlılara rastladı. Dertlerini anlatacak kadar bile Rusça bilmeyen bu insanlar perişan durumdaydı. Son derece bitkin, aç, yarı çıplak bu Türkistanlılar arasında hastalıklar da yayılmaya başlamıştı. Çokay, yerli yöneticilerle irtibata geçerek bunların ülkelerine dönmelerini sağladı. Sonra vakit kaybetmeden Orenburg şehrine gitti.

      Mustafa’nın katılımıyla, Orenburg şehrinde Büyük Kazak Kurultayı gerçekleştirildi. Açılış konuşmasını Alihan Bökeyhanov yaptı. Sadece uçsuz bucaksız Kazak bozkırı temsilcilerinin değil komşu ve akraba halkların da temsilcilerinin katıldığı Kurultay başarılı geçti. Özellikle,“Özbek kardeşlerinizin selamını getirdim.” diye söze başlayan Münevver Karî Abduraşidhanov’un konuşması herkesi çok etkiledi. Söz arasında sarf etttiği “Özbek, öz ağan.” demişler, sonuçta hepimiz akrabayız.” sözleri bazı katılımcıları duygulandırdı, gözlerini yaşarttı. Toplantıda İdil Tatarları adına bir kutlama konuşması yapan Fatih Karimov, delegelerin takdirini kazandı. Böylece Orenburg’da gerçekleşen Kazak Kurultayı, Türk halklarını birleştiren ve onların sarsılmaz birliğini ortaya koyan büyük bir şölene dönüştü. Mustafa da kurultaydan büyük ilham ve güç almıştı. Kökü, tarihi ve kaderi ortak kardeş halkların temsilcilerinin sözleri, gözleri dolan ihtiyarları onun, Büyük Türkistan için verdiği mücadele fikriyle örtüşüyordu.

      Kurultay çalışmaları bitmek üzereyken 1916 yılında Torğay bölgesindeki halk ayaklanmasına önderlik eden Amangeldi ve bir grup katılımcı, Mustafa’nın yanına gelerek kurultay çalışmalarından memnun olmadıklarını belirttiler. Birçok konuya değinenen gayrimemnunlar sonunda lafı Kıpçak uruğunun Kurultay dışında bırakılması konusuna getirdiler. Soylarının onurundan bahsettiler. Ahmet Baytursunoğlu, Mircakıp Duvlatoğlu gibi Alaş aydınlarının Kurultay çalışmalarında öne çıkışını “Argın uruğunun öne çıkışı” şeklinde değerlendiriyorlardı. Mustafa’nın da Kıpçak uruğundan olduğunu hatırlatarak “Başkan Alihan Bökeyhanov’un kurduğu Argın Hükûmetine karşı mücadelede” kendilerine siyasî danışman olmasını teklif ettiler. Böyle basit, anlamsız, zararlı sözlerden tiksinen Mustafa, konuşmalarını bitirmesini beklemeden“Ağalar, siz ne diyorsunuz? Ortada bu kadar ciddi bir durum varken, milletimizin kaderinin belirlediğimiz bir anda, Türkistan’ın millî istiklali yolunda bütün çabamızla mücadele ettiğimiz bir sırada Kıpçak, Argın diye bölünmek bir yana Kazak, Özbek, Türkmen diye bölünmek bile ölüm demektir. Bunu nasıl anlamazsınız? Milletimizin ‘Ayrılanı ayı yer, bölüneni börü yer!’ demesi boşuna mıdır? Dolayısyla bu tür konuşmaları bir kenara bırakmalıyız. Bilakis birleşmeliyiz, tek millet olmanın yolunu araştırmalıyız.” diyerek kestirip attı. Muhalifler Mustafa’nın derin düşüncesini ve sözlerini anlayamamıştılar, başlarını ve alınmış gibi ellerini sallayarak geldikleri gibi gittiler.

      Kurultay çalışmaları bittikten sonra Münevver Efendi, Abdusami Efendi, Sarıkul, Cüsipbek gibi fikir birliği ettiği arkadaşlarıyla Taşkent’e doğru yola giderken trende, Türkistan Birliği hakkında görüşlerini anlattı. Taşkent’ten gelen temsilciler de çalışmalardan memnun kalmışlardı. Artık farklı bir duygu ve düşünce ile memleketlerine dönüyorlardı. Düşünceleri aynı noktada buluşan arkadaşlar, yolculuk boyunca istikbaldeki Türkistan’da yapılması gereken işler hakkında konuştular, planlar yaptılar.

      Mustafa, kendisini Taşkent’te yapılacak Bölge Yürütme Komitesi Kurultayına temsilci olarak seçen hemşerileriyle görüşüp sohbet etmek için Akmescit’te trenden indi. Akmescit’te bulunduğu iki gün içerisinde Rus İşçi ve Asker Milletvekilleri Kuruluyla istişareler yaptı ancak onlarla çalışmanın imkânsız olduğunun anladı. Şubat Devrimi’yle büyük bir hak elde edildiğini söyleyen Mustafa’nın sözleri, yerli Rus işçi ve askerlerinin pek hoşuna gitmedi. “Bize Petersburg avukatı lazım değil, hükûmet bizimdir ve o da askerlerin, işçilerin hükûmetidir!” diye bağırıp çağırmaya başladılar. Kışkırtıcıların hareketleriyle kanı kaynayan bazı kişiler de “Onu öldürmek lazım!” diye ortaya atıldılar. Bu şiddet yanlısı bilinçsiz kalabalığın içinde kalan Mustafa’nın ölmesi de muhtemeldi fakat o azgın insanların arasından sağ çıktı. Akmescit’te bu olaya benzer ikinci bir olay daha yaşandı. Akmescit’teki İşçi ve Asker Milletvekilleri Kurulu Başkanı Agapov’un kışkırtmasıyla gözü dönen kötü niyetli kişileri bu sefer atlı Kazak yiğitlerini şehre getirmekte olan akrabaları durdurdu. Bu dünyadaki nasibi henüz tüekenmemişti ve yagısında Türkistan’ın bağımsızlığı yolunda yorulmadan hizmet etmek vardı.

      Mustafa, Taşkent’e gelince Türkistan Bölge İşçi ve Asker Milletvekilleri Kurulu’nun tertiplediği kurultaya katılmak için acele etti. Herkesi çok yakından tanıyordu ama şehir ona biraz sönük geldi. Bir an lisede okuduğu yılları hatırladı. Ne gamsız tasasız yıllardı!

      Yoldayken kafasında plan yapmıştı. Durumu enine boyuna değerlendirmiş ve mücadelenin kolay olmayacağının farkına varmıştı. Gerçekten de öyle oldu. 10 Nisan’da düzenlenen kurultayda büyük bir tepkiyle karşılaştı. Özellikle her sözünü üstüne basa basa söyleyen Nekora’nın “Devrimi Rus devrimcileri, Rus işçi ve askerleri gerçekleştirdi. Bunun için Türkistan’ın yönetimi ve idaresi biz Rusların denetimindedir. Yerli halk bizim verdiklerimizle yetinmek zorundadır.” sözleri Mustafa’yı derinden etkiledi. Kurultayın gerçekleştirildiği eski genel valilik konağının sahipleri değişmişti ama yerli halka bakışta hiçbir değişiklik