Abdıreşit Taşov

Bozkurtun Patikası


Скачать книгу

imkanı kalmamıştı.

      Avcı anne kurdu ağ ile beraber getirdikten sonra, eşeğine yükledi. Sonra enikler ile ilgilenmeye başladı.

      Avcı anne kurdun ağzına da eşeğin semerinin ağacını enlemesine sıkıştırıp bıraktı. Kendisi ise eşeğini yürüterek, yaya geri döndü.

      Yolda gelirken eşeğinin üzerindeki anne kurdun gözlerine takıldı gözlerim. Onun gözleri üzüntüyle doluydu. Anne kurt onun gözlerine bakmakta olduğumu anlamış olmalı. O kadar üzüntülüydü, o kadar acıklı baktı ki, bu sefer onun durumuna benim acıyıp, kalbim dayanamaz hal almıştı. Sonra bir daha ona bakmadım.

      Çoban konaklama yerine geldikten sonra ise anne kurda arada sırada bir bakmamış olduğuma pişman oldum.

      Avcı eşeğin yanına vardıktan sonra, derinden bir nefes aldı da: “Kurt gururlu, it yüzsüz” dedikleri doğruymuş – dedi.

      – Belki de o nefes alamadan boğularak ölmüştür.

      – Hayır. Ben onun gibi durumları göz önünde bulundurmuştum ya.

      – A, sanırım, sizin elinizde korkuya kapılarak kalbi çatlamış, ölmüş gibi?

      – Hayır. Kurt gibi cesur hayvan yoktur. Aslanın kalbı çatlayabilir. Ama, kurdun kalbi çatlamaz. Onlar korkmayı, ürkmeyi bilmezler.

      – O zaman neden ölmüş olabilir!?

      – Namustan. “Kurt yakalanıp ayakları bağlanınca, eşeğe yük vurar gibi götürür isen, namusundan ölür” diye, duymuştum. Rahmetlik dedem bu gün görmüş olduğum yöntemi kullanarak anne kurtları çok yakalardı. Ama onların somaklarını bağlayarak deveye yüklerdi. Böyle durumlarda kurtlar ölmezdi. Ben onu eşeğe yük vurur gibi taşımakla yanlış iş yapmış oldum – dedikten sonra, avcı dudaklarını ısırdı.

      – Anne kurdu zaten öldürecektiniz değilmi.

      – Öldürmezdim. Onun sütünü aldıktan sonra serbest bırakırdım – dedi, avcı anne kurdun derisini yüzmeye başladı.

      – Onun sütünü ne yapacaksınız ki?

      – Oho, anne kurdun sütü eşek sütünden on kat daha faydalıdır…

      – Ne?

      – En kötü hastalığa…

      – Onu “kurt çekdi” ettiniz mi?

      – Elbette.

      – Ee, eniklerini ne yaptınız?

      – Eniklerin üçüsünü “hayvanat bahçesine” diye, alıp gittiler. Ancak, ben onlardan önce onların içinden dördüsünü seçip aldım da, sakladım. Onların bir beyaz benekliydi, ikincisi siyah benliydi, üçüncüsünün kuruğu sihaimsi idi, dördüncüsü altı parmaklıydı.

      – Bu köpeklerin hanğisi onların neslinden?

      – Hayır. Onlar köpekler ile bir araya gelmediler. Aradan yaklaşık üç ay geçtikten sonra, benim köye dönmem gerekti. Geri döndüğümde biri bile kalmamış. Sarı dayı sevap olsun diye serbest bırakmış. Ancak o günden sonra kurtlar bizim çoban konaklama yerimize bir daha hiç saldırmadılar.

      – Ben düşünüyorum da, biz amacımıza ulaşamayacak gibi geliyor bana.

      – Her şeyin zamanı varmış.

      – Var mıdır, bari?!

      – Acele etmez isen, yakın yıllarda ben sana bu meselenin çözümünü bulmaya yardımcı olayım.

      – Ciddi misin, Lapar dayı?!

      – Gerçekten de ciddiyim, Tokar kardeşim.

      Çobanın söyledikleri çoğluğun kalbini rahatlattı, könlünü ferahlattı. Gaflette kalmış gözleri açılmış gibi oldu. Kendisini cesur ve gururlu kurtların nesillerinden (köpeğin kancığı ile kurdun köpeğinin çiftleşmesinden) türeyen kanidlerin (ünnüşlerin)4 sahibiymiş gibi çok rahat hem de ilham dolu hissetti. Tam o sırada da dışarıdan Karakancığın “ben geldim” diyercesine havlayan sesi duyuldu.

      Vaşak ile kapışma

      Karakancık kızışma döneminde iken ona duyduğu özleminden kurtulan Uzkurt Börüsayda birkaç gün öylesine dolaştı. Onun buralarda temelli kalması da mümkün idi. Nedeni ise O, kadim mağarada bile yalnız kalmıştı. Üstelik de, mağara sıkıjıydı. Çöl ise engin bir alandı.

      Özgür yaşamak için özgürlük lazım.

      Çölün neresine bakarsan bak, ufukların ötesi gökyüzüne karışır. Doğusunda doğan Güneşi, Batısında, sanki kendi yerini gecenin karanlığına vermeye hazır olduğunu ima edercesine, kum tepelerinin ötesinde saklanır. Geceleri gökyüzünü süsleyen yıldızlar o kadar yakındaymış gibi gözüküyorlar ki, Uzkurt tepeye çıkarak, biraz yükseğe zıplasa, onlardan tam da üzerinde olanını ağzı ile kapabilecekmiş gibi gözüküyordu. Uzkurt yıldızları bu yöntem ile kapıp alabilse neyine yaratacak?! Parlayan, ışın saçan şeyler yenemez ki.

      Kurtlar sadece canlı olan şeyleri, hele de kendilerinin yakalamış oldukları avlarını yerler. Çölün enginliklerinde zaten avdan bol ne var ki. Ne tarafa gidip de avlanmak istersen avlanabilirsin. Yolun açık.

      Ama, bu denli geniş alanda bile Uzkurd’un rahatını bozan, dünyasını daraltan durumlar ortaya çıkabiliyor. O günlerin birinde, gece uzaklarda geyiklerin grup halinde yatmakta olduklarını gördü. Onlardan sadece birisi – boynuzları yarım metreye kadar olan yaşlı teke ayakta durmuş, etrafı kolaçan ediyordu.

      Uzkurt, geyiklerin boğaz olduğunu anladı. Tekeyi avlamayı niyet edindi. Evet ya, zaten o eceli gelip onu bulduğu zaman ölecek. Ölmeden önce derisini doldurmuş eti ile bir canlının karnını doyurabilse, onun pişman olması için bir nedeni varmıdır! Aklında tasarlamış olduğu amaca uyarak, Uzkurt yaşlı tekeyi gözden kaçırmadan, yol katetmeye başladı. Avuna yaklaştığı zaman, uzaktan gelen keskin ışığın karanlığı delip gitmekte olduğunu gördü. Onlar gecenin karanlığına karışarak, çöldeki hayvanların canına kastetmek için çıkmış olan avcılar idi.

      Enikken arabanın farlarının ışıklarından payını almış Uzkurt ilkabşta ne yapacağını bilmedi, şaşkınlık içinde kaldı. Ancak, o artık birzamanlar olduğu gibi enik değildi. Eninine boyuna irileşmiş, kendisini çölün sahibi saymakta olan bir kurttu artık. Onun artık, sadece kendisini değil, oysa çöllerin güzellik abidesi sayılan geyikleri de azıtmış ve açgöz, acımasız ve kurnaz insanlardan kurtarması gerekiyordu.

      Uzkurt kendini toparlayarak, kendinden emin adımlarla harekete geçti.

      O zamana kadar geyikler bir şey tarafından rahatsız edilmiş gibi, üzerlerine gelmekte olan tehlikeyi sezip, patırdaşıp kalktılar, bir süre pür dikkat bakıp durdular.

      Uzkurt uzaktan ulaşmakta olan ışıklar yönünden geyiklere doğru fırladı. Onlar düz alana doğru kaçtılar. Eğer, araçtakiler geyiklerin düz alan ile kaçmakta olduklarını görmüş olsaydılar, onlardan kurtulabileceği çok az olurdu. Uzkurt kestirme yoldan koşup, geyiklerin önünü kesti, Börüsay’ın saksavulluk kısmına doğru yönlendirdi. Orada geyikleri bulabilseler ya da onlarla karşılaşsalar bile araç ile kovalayıp da yakalamak avcular için mümkün olamaz!

      Avcılar düz alana inerek, ileriye doğru gittiler. Böylece önüne ışık saçıp yaklaşmakta olan karabasan gibi beladan kurtulmuş oldular.

      Uzkurt yaşlı tekeyi sürekli gözetim altında tutuyordu. O tekrar “bekçilik” görevini yerine getirmek için topar-dan bir kenara çekilmiş olduğu yerde Uzkurt onu yakaladı. Geyikler anında patırtı ile saksavulların arasına dalıp gittiler.