Abdıreşit Taşov

Bozkurtun Patikası


Скачать книгу

çıkmış ok gibi fırlayıp gitti.

      Akhal eniklerin her birini bir yerde sakladı. Çok da zaman geçmeden geyikler grup halinde, gürültü yaparak onlara doğru gelmeye başladılar. Genç kurtların birisinin sağdan, diğerinin soldan birbiri ardından çıkmakta olduğunu gören geyikler direk Akhalın üzerine doğru yürüdüler. Akhal ayağa kalktı. Dört yandan kurtların ablukası altında kalan geyikler birdenbire ne yapacaklarını, nereye gideceklerini bilemediler, kısa bir süreliğine durakladılar. Tam o sırada hasta geyik hızını alamadan, direkt Akhalın tam karşısında durakladı. Geyiğin gözleri kurdun gözlerine takıldı. Akhal ona öylesine bir hükmedercesine baktı ki, geyik durduğu yerde titir titir titremeye başladı. Arkasından yaydan çıkmış ok gibi gelen Aybörü hızını kesmeden, hasta geyiğin sırtına atladı. Fırsattan ve arka tarafının serbest olmasından yararlanan diğer geyikler yüksekten yükseğe zıplayarak, gözlerinin gördüğü yöne doğru koşmaya başladılar.

      “Yakalanan av, kaçmış avdan daha karlıdır” şeklindeki kurt atasözüne uyan enikler de kaçmakta olan geyikleri kovalamayı akıllarından bile geçirmediler.

      Kurtlar bir kere geçmiş oldukları yoldan, kolay kolay bir daha geçmezler. Akhal ailesi ile beraber başka yönden inlerine doğru gitti. Yollarında ılgınlık alan bulunmaktaydı. Nedense, O, ılgınlık alanın içinden geçmek istemedi. Açık alandan gitmeye Akbörü razı olmadı.

      Onlar ılgınlık alanın tam orta kısmına gelmiştilerdi ki, Garaguyruk ile Altıbarmağa rastladılar. Akhal onlar ile koklaştı. Kurtların koklaşması, biribirinin hal hatırını sormak anlamına gelmekteydi.

      Garaguyruk sürüdeki kurtların Kulanlı vasinden doğuya, acele etmeden gidilir ise iki gecelik bir mesafede gölün yakınlarında mesken tutmuş olduklarını, Garamen ile Yelbörünün de Çalbörünün de şuanda orada olabilme ihtimalının olduğunu haber verdi.

      – Siz buralarda ne yapıyorsunuz? – dedi, Akhal seçkin iki kurdun neden sürüden uzakta kalmış olduklarının nedenini öğrenmek amacı ile sordu.

      – Biz her zaman olduğu gibi sürü olarak Kulanlı vadisine avlanmaya geldik – dedi, Garaguyruk olup biten olayları beyan etmeye başladı. – Gitmiş olduğumuz yerde de kaldık. Üç gün evvel neredendir bir yerlerden kızılkurtların grubu ortaya çıktı. Onlar kulan avlamayı bile başaramıyorlar. Ondan sonra bizim avlamış olduğumuz avları almak için bizim ile dövüşmeye başladılar. Kızılkurtlar bizden üç katına daha fazladılar. Eğer avunu bırakıp gitsen, senin ile işi de olmaz derdi de olmaz. Engel olmaya çalıştın mı bizi bile yiyecekler. Kendileri de açgözler. Öldülermi kaldılar mı hiç farkında bile değiller. Biz de büyük uğraşlar verip yakalamış olduğumuz avumuzu onlara vermeyi kendimize gurur bildik. Sonra kızılkurtlar ile “dişe diş” savaşına başladık.

      – Sen “dişe diş” savaşını Garamenin başlatmış olduğunu söylemedin – diye, Altıbarmak araya girdi. – Gara-men bir kulanın üzerine atlayarak, boynundan ısırıp yere serdi. Kendisi ise kendi avlamış olduğu avundan tek lokma bile yemeye yetişmedi ki, kızılkurtlar kulanı çekiştirmeye başladılar. Bu duruma Garamen kurt sinirlendi. O yanına gelip, kendisine tehdit edip, dillerini göstererek, it gibi hır hırlayan, kulanın boğazından ısırmış kızılkurdun belinin tam da ortasından ısırıp, bir kenara fırlatıverdi. Bir baktım kızılkurtlar Garameni çekiştirip parçalayacaklardı, sürükleyip götürüyorlardı. Garaguyruk ile ben onu zar zor ölümden kurtardık. İşte, öylelikle “dişe diş” savaşı başladı. Biz onların yaklaşık yirmisini öldürdük. Onlar da bizim genç kurtlarımızdan onüçünü öldürdüler. Garamen kurt sakat kaldı. Zar zor yürüyebiliyor. Onlar gölün kıyısına gittiler. Garaguyruk ikimiz kızılkurtları kovalayarak kuzeye doğru gittik. Yolda haram ölmüş devenin leşini görmüşler, kızılkurtlar o leş ile uğraşarak oralarda kaldılar. Kovalamayı unuttular. Biz iki kurt bir olup, onların üzerine saldırmaktan vazgeçtik. Sürünün izini kaybetmek için de buraya geldik, şimdi de kızılkurtları beklemekteyiz.

      – Onlar şimdi gelmezler – diye, Aybörü nedenini anlattı. – Kızılkurtlar sudan korksalar bile, suya yakın olan yerlerde, çakallar gibi çalılık ormanlarında yaşamaktadırlar. Onların midelerini doldurmaktan başka bir derdi yoktur. Onlar ormanı nasıl bırakabilir, onların nasıl çöle uğramış olduklarına ben şaşırdım. Onlar helal ile haramı ayırt etmezler. Yeter ki midelerini doldursunlar, başlarını kurtarsınlar. Dünyada domuzdan daha pis, çiyandan daha beter kavgacı bir canlı varsa bu kızılkurtlardır. Kızışma döneminde insanlara bile saldırırlar. Suyu sevmezler, pislikleri, kurtlu leşleri bile ayırt etmeden yemekte olmalarından dolayı olabilir, onların kanında kuduz hastalığının başlanğıcı varmış. Kızılkurtlar ikide bir kuduz olurlar, hastalıklarını biribirine, çakallara ve diğer canlı varlıklara bulaştırırlar. Onlardan uzak durmak en iyisidir. Eğer kurtlar kızılkurtlar ile dövüşürlerse, işte o korkunç hastalıktan kurtulmak için açlık otunun kökünü çiğnemeleri gerekmekte.

      – O otu nereden bulabiliriz? – diye, Garaguyruk sordu.

      – Aç otu dağda çoktur. Ama ben o otu Sazaklı vadisinde bile görmüştüm.

      – Bize onu gösterir misin! – diye, Altıbarmak somağını yalıdı.

      Sazaklı vadisine geldiklerinden sonra, Aybörü açlık otunun nadiren de olsa bulunmakta olduğu yerlerin hepsini gösterdi. Garaguyruk ile Altıbarmak açlık otunun dibini eşiyerek, koyun gurguru büyüklüğünde damarlı baklamsı kökünü alıp, iyi bir şekilde çiğnedi. Tüm vucudu rahatladı, köklerden ağzını doldurduktan sonra, göle doğru gittiler.

      O günden sonra altı gün geçirerek, Çalbörüyü ve genç kurtların yedisini peşlerine takıp, vadiye geri döndüler.

      Garamen kurt nerede? Onun durumu nasıl? – diye, Akhal Garaguyruktan sorduç

      Şimdi iyi. Ancak o hepimize izin verdi de, kendisi orada kalmayı tercih etti. – dedikten sonra, Garaguyruk onun gelmeyi kendisi için gurur meselesi saydığını anlattı.

      – Henüz önder olma hayalperestliğini hala halledebilmiş değil desene.

      – Ancak O, kendi neslinden hayatta kalan dört ferdini sizin sürünüze verdi. Onun yanında sadece Yelbörü kaldı.

      – Ben onlara kendi fertlerim gibi bakarın.

      – Demek ki, sen kin tutmuyorsun değil mi…

      – Sürünün önderi düşmanına karşı bile kin beslemez. – diye, Akhal her zamanki çıktığı tepeye çıktı. Uzaklarda aşağıda bir yerlerde kurtların onüçüsü onun söyleyeceklerini, diyeceklerini dinlemek için sabırsızlıkla bekleyip durmaktaydılar. Akhal onlara bakıp, kısa bir süreliğine bile olsa kendisinin yalnız geçirmiş olduğu günlerini hatırladı, sonra sürünün yeniden oluşumu, kendisinin önderlik ornunu yeniden almasına memnun olup, bir adım ileriye doğru atladı.

      “At sahibine göre kişner”

      Dışarıda kendi haline konuşarak dolaşan çoğluk, içeriye girdikten sonra, uzun bir süredir sesini kesmedi. Çoban onun kendi kendine konuşup dolaşmasını onamadı:

      – Aklında olsun! Kendinden büyükler varken ancak iki durumda, ya aklını oynatmış olduğunda, ya da sorulmuş olan soruya cevap verirken konuşulur.

      – Ah, keşke olup bitenlerle ilgili her şeyi içime atıp da içimde tutabilsem, tutamıyorum ne yapabilirim? – diye, çoğluk yakındı.

      – Tutmayacağın kadar, ne olmuş ki?

      – Karakancık iki gün evvel kayboldu. Köpeklerde Alakancık diye birbirlerine giriyorlar.

      – Ee, kardeşim, gençliğine sayalım – diye, çoban neşeli bir şekilde güldü.