Abdıreşit Taşov

Bozkurtun Patikası


Скачать книгу

günlerdekiden daha sinirli bir hal almıştı, siyah enik ise şefkat dolu bir köpek oldu. Uzkurt için bu durum oldukça ilginç idi. Hem kuyrukları hem de kulakları kesilip kısaltıldıkdan sonra enikler albenisiz görünmeye başladılar.

      – Neden sizin kulaklarınızı ve kuyruklarınızı kesiyorlar? – diye, Uzkurt siyah enikten sordu.

      – Köpeklerin kulakları düşük durursa, büyüdüğünde iyi duyamazmış hem de tembel olurmuş.

      – Eee, o zaman kuyruğunuzu neden kesiyorlar?

      – Köpegin kuyruğu uzun olursa, iyi dövüşemiyor muş.

      – İlginç.

      – Nesi?

      – İşte, benim kulağımı keserler ise, kesilmemiş kulağım ile duyacağımı, yarım kulağım ile nasıl iyi duyabilirim ki ben.

      – Mümkündür.

      – Mümkün olamaz, doğru. Kuyruğum arka kısmımı kapatmam ve korumam için lazım.

      – Ee, insanlara bunları anlatmak mümkünmüdür? Onlar kendi bildiklerini yapıyorlar. Biz ise onların eline kalmış bir köpeğiz.

      Kulaklarımızı da kesseler, kuyruklarımızı da kesseler, dövseler de biz onlara alınmıyoruz. Ne olursa olsun, artık olacak işler oldu. Bundan sonra bunların düzeltilme imkanı yok.

      – Yapılmakta olan zülüme, itaat etmek bu bir acizliktir.

      – Evet, insana karşı biz aciziz.

      – Köpekler özgür değiller. Senin acizliğin de bunun sonucu.

      – Ben özgürlük nedir, analayamıyorum.

      – O zaman dinle! Özgürlük demek, istediğin yöne gidebilmek demektir. Özgürlük demek, kendi yiyeceğini kendin bulmak. İşte, sen, verirler ise yersin, yoksa bekler yatarsın. Özgürlük bağımlılıktan kurtulmuş olmaktır. Özgürlük mutlu bir hayat sürdürmektir.

      – Sen kendini özgür mü sayıyorsun?

      – Hayır.

      – Neden?

      – Nedeni ben bir demir kafeste tutulmaktayım.

      – Eğer seni yer altında açılmış barınağa geçirirlerse, kendini özgür hissedebilir misin?

      – Yer altında açılmış barınağın da dört tarafı kapalı. Her ne olursa olsun, orası kafesten daha iyi, orada ayakların yere basmakta.

      – İstersen, ben seni yer altında açılmış barınağa geçirteyim. Orası şu anda boş.

      – Dört yönüm açık olmadıktan sonra, ben yer altında açılmış barınakta bile kendimin özgürlükte olduğumu söyleyemem. Eğer bana yardım etmek istiyorsan, benim için bu kafesin kapısını aç.

      – Siyah enik her şekilde denedi, ama, kafesin kapısını açamadı. Dışarıda bir şeyler ile uğraşmakta olan Lapar içeriye girdi, siyah eniğin yapmakta olduğunu gördüğünde, onu çizmesinin ucu ile bir kenara fırlatıp atıverdi.

      Bir keresinde çoban, köpekleri ile sürüyü otlak alana götürdüğünde, Tokar üç kulaçlık ipin bir ucunu Uzkurdun boynuna bağlayarak, dışarıya çıkardı. Baharın hoş havası, Uzkurdu mutlu etti. En önemli olanı da, ufuklara kadar uznıp, bir ucu gökyzü ile birleşip duran geniş yaylaları kendi gözü ile görme imkanına kavuşmuş olması. O, yağmurlu gece yakalanıp getirilmiş olduğu günden beri, o bir kereliğine bile olsa bunun gibi bir geziye çıkarılmamıştı.

      İlk başta, Uzkurt, ipten kurtulabilmek için debelendi, zıplayıp gördü. Ama, çoğluğun kuvvetli eline bağlanmış olan ip onun kurtulmasına izin vermiyordu.

      Gezi sırasında enikler onun ile kovalaştılar, oynadılar. Benekli enik kendisi ile oynadığında yakınlık gösterse de, siyah enik ile Uzkurt oynadığında hırlayıp, sinirlenmeye başlıyordu.

      Bunun gibi geziler, sık sık tekrarlanmaktaydı. Enikler, Uzkurda, Uzkurt da enikler ile alışmıştı. Artık, benekli enik bile bunlar ile beraber oynuyordu. Onların bir birlerinden ayrılma ihtimallarını tahmin bile etmek zordu.

      Henüz, sadece köpekler Uzkurdu kabullenemiyorlardı. Ondan dolayı da çoğluk enikleri içeriye soktuktan sonra, kara keçeden yapılmış evin yanında yatabileceği bir yer yaptı. Kulağı kirişte olması için hala Uzkurdu ip ile bağlayarak tutmaktaydı.

      Uzkurt, gözlerini kapatır kapatmaz ya Aladağı, ya da Börüsay’ı görürdü. Aladağda, Aybörü ona bakakalırdı. Börüsay’da Akhal topallayarak onun etrafında geziniyor.

      Her seferinde de gözünü açtığında, kendisini kara keçeden yapılmış evin içinde gördüğünde, dünya onun için avuç içi gibi gözükür, kalbi sanki kursağını patlatıp fırlayacak gibi atıyordu.

      Onun çobanların konaklama yerine getirilmiş olduğu günden beri üç ay geçmişti. Onun kaçabileceğini bile düşünmemiş olan çoğluk, dışarıda enikler ile biraz oynadıktan sonra, Uzkurdun boynuna bağlanmış ipi çözüverdi.

      Uzkurt, ilk başta kaçmadı. O, Tokarın ipleri çözdüğü ellerini kokladı. Sonra benekli enik ile oynadı. Siyah enik ile koşuşturarak, üç kez Tokarın etrafından dolaştılar. Birden bire de Uzkurt ortalıktan kayboldu. Siyah enik bitkin bir üzerliğin olduğu yöne kuşku dolu bakışlarla bakıp durmaktaydı.

      Tokar, oraya giderek baktığında, yavru kurt üzerliğin arka tarafında yere uzanmış, saklanmış, yatıyordu. Yavaşça oturarak, onun sırtını sıvazladı. Sonra, Tokarın elini keskin bir şeyler kesmiş gibi oldu. Ellerine baktığında, avucunun içinin kanamakta olduğunu gördü.

      “Ey vah, kurtların Azrail tüyü olurmuş diyorlar idi, benim avucumun içinin kanamasına neden olan o şeymidir?” diye, yeniden baktığında, üzerliğin altında hiçbir şey yoktu. Siyah enik ise hazin bir şekilde uzaklara doğru bakmaktaydı.

      “Allahım, o böylece kaçmış gitmiş midir?” diye, Tokar yavru kurttan ayrılmış olduğuna üzülmüş, perişan halde geri döndü.

      Olup biten olayları Lapar’a anlatırken O: – Kurt özgürlüğünü dünya nimetlerine değişmez – dedi. – Eğer kurt özğürlüğünü kaybederse, o da köpege döner.

      Üç ayın içinde Tokar Uzkurda özenle bakmıştı. Yavru kurt onun için dünyada var olan tüm varlıklardan daha kıymetliydi. Şimdi ise onu kaybetmişti. Kafes de, kara keçeden yapılmış ev de, uçsuz bucaksız bozkırlar da onun için boş, anlam ifade etmeyen bir şeye dönmüştü. Yapmakta olduğu işi de onun için anlamını kaybetmiş, boş uğraş gibi bir şey oldu. Uzkurdun kaçmış olmasından dolayı üzülmekten neredeyse hüngür hüngür ağlayacaktı. Çobanın söyledikleri, onun üzerine çökmüş hüzünü azaltma yerine, tam tersine, sinirlenmekten ateşe atılmaya hazırlanmış saman misali ruhsal durumunu ateşe vermiş gibi oldu.

      – Ya, Lapar dayı, seni de anlayamıyorum. Önce yavru kurdu “evcil yapalım” dedin. Şimdi ise “O özgür yaşamalıdır” diyorsun. Sen ne dersen de, ama onun kendisi kaçmamış olsa bile, senin onu kaçırma niyetin mi vardı?

      – Sen sinirlenme, Tokar. İlk başta gitmiş de olabilir, ama o geri gelir. Yarın ben yaylaya giderin. Sen her iki eniği de al Börüsay tarafına doğru gidip biraz gez. O uzaga gitmemiştir. Siyah eniğin sesini duyar ise, O mutlaka geri döner.

      İşte, o, “gelir” denen söz çoğun zaten darılmış olan dünyasına bir rahatlık ışığını yayıverdi.

      “Kurt yavrusu evcil olmaz”

      Uzkurt sırtı sıvazlandığında, yine de çoğluk onu ipe baglar diye anladı, ensesinde bulunan gümüşsü tüylerini kabarttı.