Abdıreşit Taşov

Bozkurtun Patikası


Скачать книгу

bir şeyi anlamıştı. Orası başka bir dünyaydı. Burası ise başka bir dünya. Orada, biat etmez isen, boynuna ip bağlıyorlar, bir yerlere bağlayarak tutuyorlar.

      Burada özğürlük var. Özğür hayat sürdürmek kurtlar için kutsaldır!

      Işte O artık özğür. Mutluydu. İstediği yere gidebiliyordu. Onun Akhal’i, Aybörü’yü ve bir ananın karnından çıkmış olduğu diğer iki enikleri görmek isteği vardı. İsteğinin peşine takılıp, Aladağ istikametinde ilerlemeye başladı.

      Uzkurt kadim mağaranın ağzına kadar gelip, “Ben geldim” diyercesine, üç kez kısadan kısa uludu. Ona cevap veren kimse bulunamadı. O, dünyaya inmiş olduğu magaraya girdi. Mağaranın içi boştu. Sanki, hiçbir zaman, hiçbir kimse buralarda yaşamamış gibiydi. O, yavaştan yavaş yüryerek, tüm mağaranın içini dolaştı. Herhangi bir canlı yaratığa rastlamadıktan sonra, mağaranın derinliklerine doğru gitti. Dolaşa dolaşa, tünelden geçti de Bozkurdun patikası ile Yedikayanın dibine yakın bir yere vardı. Orada yol ikiye ayrılmaktaydı. Birisi kayanın eteğini dolaşarak, yukarıya doğru, diğeri ise içinde pınarı akan, aşğıdaki dereye doğru gidiyordu. Uzkurt, epeyce bir süre durduktan sonra, geri döndü. Kadim mağaranın her bir köşesine tek tek baktı. Toprak ve çakıl taşı karışımı toprak üzerinde kalan eski izlerden başka hiçbir şey göremiyordu.

      Demek, çoktantandır bu yerlerde canlı yaratıklar yaşamıyor gibiydi. Uzkurt mağaranın ağzına kolay bir yerde bulunan büyük bir taşın etrafından üç kez soluna, dört kez de sağına dolaştıktan sonra, üzerine çıktı da, ön ayaklarının üzerine başını koyarak orada yatıverdi. Bu onun özğürlüğe kavuşmuş olduğu günler içindeki ilk kez yatışıydı.

      Uzkurt yedi kez Ayın dolunay evresine ulaşmasını kadim mağarada bekleyerek geçirdi, yeni doğan Ayı ise Börüsayda karşıladı.

      Nasıl bir kuvvet olduğunu kendisi bile bilmediği bir güyç onu çoban konaklama yerine doğru çekiyordu. Kuzeyden esen rüzgare karışarak gelen koku, esas çoban konaklama yerinden bir menzil uzaklıkta dolaşmakta olan Uzkurdu ipsiz sapsız kendine doğru çekiyordu. Esas çoban konaklama yerini gözle görlebilecek bir mesafeye kadar yaklaştığında, o güycün ne olduğunu anlamaya başladı.

      Bersekler kırk kilometre uzaklıkta bulunan aşım mevsimindeki mayanın kokusunu alıp, kükreyerek, direkt onun yanına varır.

      Uzkurdun da koku alma yeteneği berseğinkinden daha üstün değilse geri kalacak yanı yoktu. Yolun yarısından fazlasını geçtikten sonra Uzkurt çoban konaklam yerinde rahatsız olan siyah eniği gördü. O baya da büyümüş. Şimdi ona Karakancık desende olcak. Alaca enik ise Alabay olmuş. O nedendiği bilinmez, Karakancığın yanından bir türlü ayrılmıyordu.

      Karakancık kızışma dönemine girmenin başlanğıç dönemindeydi. O taraflardan rüzgarın getirmekte olduğu hoş koku Karakancığın kokusuydu.

      Uzkurt o kokuya hasret yanmaya başladı. Onun Karakancığı Alabayın yanından ayırıp, aklında hep onu alıp gelmek vardı. Aklındaki niyetine uyarak biraz yürüdü bile. Ama, demir kafes, karanlık yer altı barınağı, keçinin tüyünden iyice sicimlenerek örülmüş ip göz önüne geldikçe de durdu. Onun çok beklemesine de gerek kalmadı. İşte Karakancık önden, Alabay ise peşinden koşuşturarak, bir zamanlar Uzkurdun kaçmış olduğu yere doğru yöneldiler. Uzkurt, Karakancığı çağırmak için kısadan kısa, üç kez uludu.

      Karakancık, onu sesinden tanıdı. Biraz kulak verdikten sonra, Uzkurdun çağırmış oldu yöne doğru koştu. Ala-bay onun peşinden ok gibi fırladı.

      Karakancık Uzkurdu gördüğü andan itibaren yavaşlayarak, cilve yapmaya başladı. Sonra, kıçını çevirdi de: “Gönlün varsa, gel peşimden” diyen tarzda yürümeye başladı.

      Alabay ise sanki öcü varmış gibi saldırarak geldi, sanki Uzkurdun üzerine atlayacakmış gibi gözükse de, karşısında duran kurdun sert bakışlarını gördüğünde korkuya kapılıdı. Sesi öncekisi gibi gür çıkmadı. Uzkurdun kendisine doğru tehditkar bir eda ile gelmekte olduğunu gördüğünde geri geri çekilmeye başladı, çoban konaklama yerinde kalmış olan köpeklerden yardım isteyerek, havladı. O anda kızışma döneminde olan Alakancık yerinden kıpırdanmaz ise, yal dağıtımı telaşına kapılmış köpekler, bekledikleri yalı hayal etme duygusundan kurtulabilecek, hayallerini terkedebilecek durumda değillerdi.

      Uzkurt, Alabayın kendisinden korktuğunu, güçlerinin eşit olamayacağını anlamış olmasını gördükten sonra, Karakancığın peşine takılıp gitti.

      Uzkurdun, onu pek fazlada takmadan yürüryüp gitmiş olmasını gördükten sonra, tahrik olan Alabay, belli bir mesafeyi muhafaza ederek, gürültü patırtıyı da eksik etmeden onların peşinden geliyordu. Onun bu yaptıklarına, Uzkurt, fazla dayanamadı. Birdenbire geri döndü de Alabaya saldırdı. Köpek kaçtı. Kurt kovaladı. Peşinden yetişir yetişmez, göğsü ile çarptı, Alabay kendi hızını alamadan yuvarlanıp gidecek şekilde çarptı. Ancak dalamadı.

      Keskin çığlıklar atarak ayağa kalktığında, Uzkurdun, Karakancık ile Börüsay’a doğru gitmekte olduklarını, bulutlanmış gözleri zar zor da olsa seçebilmekteydi.

      Göç

      Akhal, Akbörüden mirasçı eniklerinin dünyaya gelmiş olmasından çok mutlu oldu. Hatta, hayatının sonbaharını yaşamakta olduğunu bile unutmuştu.

      Uzkurt, yavru kurt olmasına bakmaksızın, o yanında iken kend kendisini çölün ve dağların sahibi saymaktaydı.

      Ne zamandır Uzkurdu oduncular yakalayıp götürdiklerinde, gözüne çöl bomboş kalmış, dağlar ise kararıp kalmış taşlar gibi gözükmekteydi.

      Eğer Aybörü “o gelir” diye onu rahatlatmamış olsaydı, Akhal Bozkurdun patikasıyla giderek, Yedikayaya çıkmaya bile yeltenmişti. Kayaya varsa, ona çıkacak da tek bir patika vardı, ama, oradan inecek patika yoktu.

      Onlar kadim mağarada Uzkurdu çok beklediler. Kışın tam ortasında yağan kar uzun süredir erimiyordu. Gün ısıtmaya başladığında, karlar erimeye başlamıştı ki, Aybörü iki eniğini yanıyla alarak avlanmaya gitmişti. Ama, hızlı bir şekilde geri döndüler.

      – Hemen, oyalanmadan buralardan gitmemiz gerek!

      – Niçün?

      – Dört dere ötede dağların taşlarını araştıranlar var. Onların her an bizim mağaramıza gelme ihtimalleri var.

      – O zaman Yedikaya’ya doğru gidelim.

      – Hayır. Orada onların bizi görme ihtimalleri var. En iyisi, buralara sükunet aralaşana kadar, Kulanlı vadisine gidelim. Oralarda eniklerimiz tehlike altında kalmazlar.

      Böylece onların dördüsü beraber, çöle taşındılar, oralarda yerleştiler. Akhal Aybörü ile iki eniğini peşine takıp, az gitti, uz gitti, dere tepe düz gitti, sonunda onları Sazaklı vadisine alıp geldi. Onları kendisinin eski inine yerleştirdi.

      Kendisi ise önderlik tepesinin dışından yedi kez dolaşıp, sonra tepenin üstüne çıktı, tüm geceyi Küçük Ayı Takımyıldızılarına bakarak geçirdi. Tan atmaya yaklaştığında Küçük Ayı Takımyıldızının birinci yıldızından uzayarak giden ışın onun gözüne kadar ulaştı, gözünün görme netliğini arttırdı.

      Akhal üç ayağının üzerine kalkıp, uzaklara doğru baktı. Kulanlı vadisine gitmekte olan yönde onbeş geyiğin su birikintisinin yanında grup halinde yatmakta olduklarını gördü. Tepeden indi, o yönde hareket etmeye başladı. Aybörü de Akhalın yola koyulduğunu gördü, iki eniği ile unun ökçesine basarak peşinden gitti.

      Geyiklere seslenildiğinde duyulabilecek mesafe kaldığında,