Hüseyin Rahmi Gürpınar

Metres


Скачать книгу

ki bu herif o ak sakalı ile benim için yüreğinden idare fitili gibi yanor. İnsandan ziyade bostan korkuluğuna benzer. Bazı ileri geri laf ediyorsa aptaldır deyi tınmoorum. Fakat ısırmasına can dayanor? Hanımefendimin hatırası vardır işte… Öyle yerlerimi dişlemiştir ki, günah çıkarırken papasa demekten ar duyarım. Revani Bey filozofların ‘sinik’ cinsindendir. Türkçede ona ‘köpek filozof’ yahut ki ‘köpoğlu filozof’ derler ne derler iyi bilmorum. Diyojen de bu cins filozoflardan idi, fakat böyle kimseyi ısırdığı tevarihte okunmamıştır.”

      Meryem Dudu, kırk beşini geçkindir. Fakat dört beş yıldır yaşını soranlara hep otuz dokuz cevabını verir. Mümkün değil kırka atlamaz. Saçlarını boyar, başına bağladığı kendi renginde oyalı yemeninin katmerlerine özentili bir düzen vermek için aynanın karşısında geçirdiği dakikalara bakılırsa Revai’nin saldırgan dişlerinden hem kaçtığı hem davul çaldığı anlaşılır.

      Meryem Dudu ile şakalaşması böyle dil şakasından dişleme hâline geçtiği sıralarda Revai’ye bir eğlence daha çıktı. Modist Hezar’ın ballandırdığı mürebbiye Madam Krike yalıya geldi. Madam Krike’nin yaşça Meryem’den ayrılığı kırk beş yaşını gizlemeden cesaretle söylemesinden ibaretti. Mürebbiye her gün tuvalet sabunları ile yüzünü yıkamaya meraklı olduğundan derisi ve yüzü pörsümüş, yanakları âdeta yanık gibi kızarmış, kumral saçları yarı yarıya ağarmış, düz koyu renklerde pek sade elbise giyer, zayıf uzun boylu bir kadındı.

      İlk geldiği gün Hami Bey, Madem Krike’yi hocalık ve çocuk terbiyesi fenlerinden biraz sınamak istedi. Ana ile oğul mürebbiyeyi küçük salona aldılar. Madamın terbiyesine verilecek çocuk, yani Hami’nin oğlu Rıfkı Bey çağrıldı, mürebbiyesine tanıtıldı.

      Hami Bey mürebbiyenin bilgisini ve huyunu anlamak için Fransızca şöyle sualler sormaya başladı:

      “Madam, gösterilen dersleri öğrenmeye hevesli, zeki bir çocuğu bilmek, onu terbiye etmek kolaydır. Fakat bunun aksi olursa, yani çocukta çalışmak isteği bulunmaz, dikkati derse çekilemezse ne yaparsınız?

      Firuze Hanımefendi oğlunun konuşma tarzından, hâlinden ve tavrından bazı cevherler saçmaya başladığını kavrayarak, bilmediği bir dilden geçen bu konuşmayı dikkatle dinlerse anlayacakmış gibi oturduğu koltukta vaziyet aldı. Madam Krike şimdiye kadar yanlarında mürebbiyelik ettiği ailelerden hiçbiri tarafından böyle bir imtihana çekilmemiş olduğundan miyoplara mahsus tarzda gözlerini buruşturup Hami’yi süzerek Fransızca:

      “Mürebbi yahut mürebbiyelerin birinci vazifeleri yetiştirmelerine memur edildikleri çocukların zekâ, istidat, yaradılış meyillerini inceledikten sonra meydana çıkacak duruma göre bir usul tutmaktır.”

      Hami, kendi terbiyesindeki düzensizliği gösterir bir çabuklukla:

      “Madam, éducation kelimesinin aslı nereden geliyor? Size éducatrice yerine niçin institutrice deniyor?..”

      Beyin böyle konudan konuya atlayıvermekteki hoppalığından oğlundan önce babasının terbiye edilmeye ihtiyacı olduğunu kavramakta güçlük çekmeyen mürebbiye karşısındakini süzmek için gözlerini büsbütün büzerek:

      “Pardon mösyö! İlk sualinize cevap vereceğim. Cevabı bitirmeden bir ikincisini sormaya kalkışmayınız.”

      Madam Krike’nin bir hocaya sahiden yakışan bu sert ihtarı beyefendinin biraz canını sıktı. Fakat kendi çocukluğundaki hocalar gibi, öğrenci ile curcunaya çıkışan öğretmenlerin derslerinden bir fayda ummak kabil olmadığı artık Hami Bey’ce tecrübe edilmiş olduğundan Rıfkı’nın doğru dürüst bir terbiye alması için bu defalık madamın bu sertçe muamelesine katlandı.

      Mürebbiye devam ederek:

      “Bir çocuğun öğrenmeye heves göstermemesi, dersine dikkat etmemesi başlıca iki sebepten ileri gelir; birincisi haylazlık, ikincisi ahmaklıktır. Bir çocukta öğrenmek kabiliyeti olup da haylazlık ve tembellik yüzünden çalışmıyorsa ona bu tadı tattırmak için çeşitli çarelere başvurulur, dikkatini derse çekmeye çalışılır. Bu çalışma çok defa boşa çıkmaz. Fakat bu dikkatsizliğe sebep ahmaklık, yani zihnin almaması ise o zaman bu yaradılış eksikliğini tamamlamak işi güçleşir. Bunun için de bazı usullere başvurulur. Fakat iyi bir sonuç elde etmek hemen hemen imkânsız gibidir. Bereket versin ki böyle çocuklara çok az rastlanıyor. Bunun için Lük57 der ki: ‘Böyle dikkat edememek hâli bir çocukta rastlanacak eksikliklerin en fenasıdır; çünkü bu eksiklik bünyeye, yaradılışa ait olduğu için düzeltilmesi zordur.’ ”

      Madam Krike, ahmak çocuklardan Fransızca hemen hemen şöyle bahsetmişti:

      “La diffuculté est plus grande, quand on o affaire à des natures tout à fait ingrates, et quand l’inattanion le signe d’uneindifférence générale de l’esprit.” (Pédagogie: Gabriel Compayré)

      Hami Bey, madamın terbiye ve tedristeki bilgisini annesi Firuze Hanımefendi’ye anlatmak ve bununla da Fransızcadan Türkçeye çevirmedeki ustalığını göstermek üzere ağzını açarken salondan içeri, perde köşesinden Karagöz çıkar gibi, Revai girdi. Sağ elinin beş parmağını açarak göğsüne yapıştırmak suretiyle odadakilere dervişçe bir selam verdi. Başköşede bir koltuğa diz çökerek oturdu. Madam Krike, bu yeni gelenin dervişane kıyafet ve aldırışsız davranışlarından çok koltuk üzerinde diz çöküp oturmasına şaştı.

      Revai, salondan kovulmaz ki, defederek onun hicivci dilinden kurtulmak kabil olsun. Bu herifin zıddına basmak, ne kadar bulaşıklığı varsa onu harcamaya bir yol açmak, edepsizce sözlerine çanak tutmak demek olduğunu ana ile oğul bildikleri için, ister istemez kendisini, mürebbiyeye, “felsefenin en yüksek derecesine erişmiş, fakat dünyadan geçmiş, kinik felsefe yoluna girmiş akrabalarından derin bir feylesof, mutasavvıf bir şair” olmak üzere takdim ettiler.

      Revai, dil uzatmada aşırı gittiği, artık sözleri dayanılmayacak hâl aldığı zamanlarda iş Ali Ağa adında, sadece bu hizmet için tutulmuş bir uşağa bırakılır. Ali, kinik filozofu, boşboğaz Revai’yi susturuncaya kadar sopa ile döverdi. Fakat Revai’nin bu şekilde yola getirilmesi gürültülü olduğu için ancak yılda birkaç defa yapılırdı.

      Madam Krike besbelli bir şaka olarak “Fakat kinikler böyle büyük evlerde oturmazlar.” dedi. Revai biraz Fransızca anlar, fakat düzgün söyleyemezdi. Garip huylu feylesof, fino gibi tüylerinin altından gülerek madamın sözlerine Türkçe şu cevabı verdi:

      “Hepimizin bu evdeki oturuşumuz zaten geçicidir. Yalıyı borçlular zapt ettiği zaman ben kinik felsefeme uygun bir kovuk bulur tıkılırım. Fakat bilmem o zaman bu süslü hanımlarım, züppe beylerim nereye giderler?”

      İçkiye düşkünlüğünden gırtlağının uğradığı haraplık tesiriyle filozofun hoş olmayan sesi âdeta bostan dolabı gıcırtısı gibi çıktığından Madam Krike, evlerinde mürebbiyelik edeceği ailenin iflasa yaklaşmış eski kibarlardan olduğunu anlayamadı. Bunu anlatmamak için Hami Bey ortalığı söze boğmak isteyerek hemen lakırtıya girişti. Revai’nin salona geldiği sırada başlamak üzere iken başlayamadığı tercümanlığa başlayarak, annesine:

      “Madam Krike’nin mürebbiyelikteki bilgisi, söylediklerinden anlaşılıyor. Çünkü dersine dikkat edememek huyunda bulunan çocuklar için şöyle söylüyorlar: ‘Ne vakit nankör tabiatlarla insanın işi bulunursa ve ne vakit dikkatsizlik zihnin adem-i takayyüd-i umumisine58 alamet olursa o zaman keyfiyet daha güçleşir.’ ”

      Firuze Hanımefendi bu muamma gibi sözlere aklınca bir mana vermek için yüzünü buruşturur, gözlerini kırpıştırırken feylesof Revai derinden