Ahmet Cevdet Paşa

Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt


Скачать книгу

Hazreti Ali ve oğlu Hazreti Hasan (r.a.) ile Emin İbni Reşid’dir. Bu yönüyle Beni Abbas’ın yanında Emin’in pek fazla şan ve itibarı olduğu hâlde annesi Seyyide Zübeyde’nin yanındaki hazineler onun elinde kaldı. Babası Horasan tarafına gittiğinde ordusunu mülkünden vazgeçmek şeklinde Memun’a mal etmişken, vefatında ordu da Bağdat’a dönünce bütün devlet ve kuvvet onun eline geçti. Bunun üzerine Memun, ona boyun eğdiğini ve razı olduğunu göstermeye mecbur oldu. Fakat ordudaki komutanlara ve vekillere ve bilhassa veziriazam olan Fadl İbni Rebia’ya, babasının söz ve vasiyetini bozmuş olduğundan dolayı çok gücenmişti. Fadl İbni Rebi ise bunu düşünerek Memun’un eline fırsat geçerse kendisine kurtulma yeri bulunamayacağını göz önünde bulundurup düşünerek her nasıl olursa olsun Memun’u veliahtlıktan çıkarma sevdasına düştü. Birkaç sene evvel İslam ile müşerref olan Fadl İbni Sehl ki gerek askerî işlerde gerek mülki işlerde maharet ve iktidarı inkâr edilemeyecek, cin fikirli bir kalem ve kılıç sahibi olduğu hâlde Memun’un sır ortağı ve özel olarak danıştığı bir kimseydi. O da hâkimane, kurnazca oyunlar ile Memun’un hilafet makamına geçmesine çalışıyordu.

      Sonuç itibarıyla bu iki Fadl, birbirleriyle hile ve desise oyunları oynuyorlardı. Fakat Fadl İbni Sehl, pek uzak görüşlü olduğu hâlde zarı da uygun gelmekle daima kazanmakta idi. Şöyle ki Emin’in ilim ve fazileti var ise de görüş ve tedbiri zayıftı. Heva ve hevesine tabi olup, faydasız oyunlar ve yiyip içmeyle meşgul olduğundan devlet işlerini düşünmeye vakti yoktu, nasihat de dinlemezdi. Hilafet tahtına oturduğu gibi eğlence yerlerini tanzim ile işe başladı. Her tarafa yazılı emirler gönderip, ne kadar mahir şarkıcı, çalgıcı ve oyuncular var ise getirerek, eğlence âlemlerinde günlerini geçirmeye devam etti, devlet hazinesindeki para ve cevherleri boş yere harcadı. Hatta bir şarkıcıya bir kayık dolusu altın verdiği rivayet edilmiştir. Bu yönüyle günden güne halkın ona karşı nefret ve ümitsizliği çoğalmaktaydı.

      Memun ise zaten tedbirli, akil, âlim ve fadıl bir zat olduğu hâlde Fadl İbni Sehl’in halisane ihtarlarına uygun hareket ederek, Hulefa-i Raşidin’i taklit edercesine halkın işlerini görmeye gayret etmekteydi. Bu şekilde kamuoyunu kazandığından Fadl İbni Sehl’in tedbirleri faydalı ve tesirli olmakta ve günden güne ümitleri kuvvet bulmakta idi.

      Memun’un ahlakının güzelliği her tarafça malum olunca Maveraünnehir tarafında başkaldıranlar derhâl aman diledi, Memun da onlara aman vererek o bölgenin durumunu düzeltti. Kâbil emiri ve Tibet meliki gibi emir ve hükümdarlar ile güzel ilişkilerini sağlamlaştırarak şark hududunu emniyete aldığı gibi Rey’de güvendiği şahsiyetleri görevlendirerek Irak tarafındaki sınırını da emniyete almıştır. Fakat Emin, onun bu gibi tasarruf ve işlemlerini kabul etmemiştir.

      Fadl İbni Rebi ise Memun’u veliahtlıktan çıkararak Emin’in büluğa ermemiş oğlu Musa’yı veliaht yapmak üzere Emin’i kandırmış, Ali İsa İbni Mâhan gibi bazı emirler de onun fikrine itibar edince Emin de buna karar vermek üzere konuyu müzakereye açmıştı. Her ne kadar bazı emirleri, ahit bozmanın uğursuzluğundan ve sonucun tehlikesinden bahisle bu fikrin sakatlığını açıklamışlarsa da Emin, veziri Fadl İbni Rebi’nin görüşünü tercihle evvela yüz doksan dört senesi içinde minberlerde Memun ile Kasım’dan sonra kendisinin küçük oğlu Musa’ya dua edilmesi için her tarafa fermanlar yazdı. Ondan sonra Memun’un kendi üzerine Musa’yı takdim etmesini ve Horasan’ın bazı bölgelerinden vazgeçmesini teklif etti. Memun bu teklifi kabul etmeyip, ilk önce Emin’in ismini paralardan sildi ve onunla postayı kesti. Horasan ile Irak arasındaki dar geçitleri muhafaza altına aldı. Neyin ve kimin nesi olduğu bilinmeyen kimse Horasan’a giremez oldu.

      Fadl İbni Sehl ise Emin’in çok özel yakınlarından bazılarını ve Fadl İbni Rebi’nin kâtibini Memun tarafına çekerek, Bağdat’ın bütün sırlarını ve hatta özel meclislerinde cereyan eden müzakereleri daima haber almaktaydı.

      Emin, küçük oğlu Musa’yı veliaht yapıp yüz doksan beş senesi başlarında Memun’un ismini hutbelerden çıkararak onun yerine Musa’ya dua edilmesini emretti. Mekke’ye adam gönderip babası Reşid’in Kâbe’ye asmış olduğu iki kıta hücceti getirtti ve ikisini de Fadl İbni Rebi yırttı.

      Ona karşılık Memun da Emin’in ismini hutbelerden çıkarttı. Rey sınırındaki askerinin eksikliklerini tespit ederek komutanların meşhurlarından Tahir İbni Hüseyin’i başkomutan olarak Rey şehrine gönderdi. Geriden ona destek için bir ordu teçhizine başladı.

      Emin ise Memun’u tutup getirmek üzere elli bin askerden oluşan ve pek donanımlı bir ordu hazırlayıp techizatlandırarak, daha evvel Horasan valisi olan Ali İbni İsa İbni Mâhan’ı başkumandan olarak atadı ve maiyetine pek çok emir verdi.

      Başkumandanlığa İbni Mâhan’ın seçilmesine sebep şu imiş ki Harun Reşid zamanında Horasan valisi iken yöre halkına zulüm, adaletsizlik yapmış ve halkın ileri gelenlerini küçümsemiş, hatta Tahir’in babası Hüseyin’in de yüzüne karşı sövüp sayarak ona hakaret etmiştir. Bu yüzden bütün Horasan halkının nefretini kazanmıştı. Sonunda mahallî şikâyetler ile görevden alınmış olduğundan bu defa Horasan üzerine gidecek ordu başkumandanlığına tayin olunursa bütün Horasan halkı ona karşı silaha sarılarak Memun’a samimiyetle ve fedakârca hizmet edecekleri düşüncesi vardı. Fadl İbni Sehl, halifenin yakınlarından getirtmiş olduğu adama, İbni Mâhan’ı başkumandan olduğunu gizlice yazıp fikrini çelmesi ve onu aldatması üzerine halifenin de onu Horasan ordusu başkumandanı olarak atadığı rivayet edilir.

      İbni Mâhan ise bu gizli hileden gafil olarak kendisinin Horasan’da nüfuz ve haysiyetinden bahisle Bağdat’ta atar tutardı ve kendi gibi gafil olan büyük ve küçük şahsiyetlere yüksekten bakardı. Bağdat’tan hareket ettiği zaman veda için hilafet ve saltanat padişahının annesi olan Seyyide Zübeyde’nin kapısına vardı. Seyyide Zübeyde, ona Memun’u tavsiye ederek, “Ya Ali! Emirü’l-müminin benim oğlum olup şefkatli bakışımın nazargâhıdır. Fakat Memun da evladım gibidir. Şefkatim ona da yönelmiştir! Ona eza ve cefa edilmesine razı olmam. Mülk için iki kardeş arasına nefsaniyet girdi. Fakat onların kardeş olduklarını unutma. Sen Memun’un akranı değilsin. Onun yüzüne karşı acı söz söyleme, ona kölesi ve hizmetkârı gibi muamele et. Ondan evvel ata binme. O binerken üzengisini tut. Sana söverse de tahammül et. Fakat gerçekten mecburiyet görürsen onu bununla bağla!” dedi, İbni Mâhan’a bir gümüş zincir verdi. İbni Mâhan da “Emriniz üzere hareket edeceğim.” diyerek veda etti. Yüz doksan beş senesi şevvalinde pek gösterişli bir alay ile Bağdat’tan çıkıp Horasan tarafına gitti. Giderken Emin, onu vekil ve emirleriyle birlikte uğurladı.

      Tahir Bin Hüseyin, Rey’de harbe hazırlanmış olarak giderlerken, İbni Mâhan’a şunu ifade etmiş: “Onun bu orduya karşı durmak haddi mi? O asker idare edecek adam mı? Biz Hamedan geçidini geçtiğimiz gibi o firar eder.” diyerek düşmanı hakir görmek gibi bir büyük hatada bulunarak, zafere engel olan kibir ve gurur ile ileri gitti. Ordu Rey Eyaleti hududundan içeri girdiğinde, İbni Mâhan’a emirleri tarafından tedbir olsun diye ileriye öncüler çıkarılması ve ordunun etrafında hendek çevrilmesi lüzumu ihtar edildiğinde İbni Mâhan, “Böyle Tahir gibi adamlar için öyle külfetlere gerek yoktur.” diye mağrur bir edayla cevap verdi. Vakıa Bağdat ordusu, Rey’deki askerin kat kat fazlası olduğu hâlde emirü’l-müminin adına hareket etmek de İbni Mâhan’a manevi anlamda büyük bir kuvvetti. Fakat Tahir de pek yiğit ve savaşta mahirdir. Maiyetindeki Horasan askerinin başbuğu olan Ahmed İbni Hişam da uzak görüşlü ve tedbirli biri olup gayet fedakârca karşılık vermeye karar vermişti. İbni Mâhan, Rey şehrine on saat kadar yaklaştığında Tahir dört bin kadar seçkin süvari ile Rey’den çıkıp, beş saat beride bir mevki seçerek ordu kurdu. Ahmed İbni Hişam’ın uyarısı üzerine minbere çıkıp Emin’i hal ile tahttan indirerek, Memun’un adına hutbe okudu ve askerine gayret ve